Eskiden buralar hep tarlaydı... Diyerek güldüğümüz esprili günlerimizi hatırlayalım. Şehirleşmenin adım adım yüksek binalar ile kendisini göstermesi, alışveriş merkezleri veya plazalar ile çehresinin değiştiği semtler. Hatta, eskiden gerçekten boş tarla olan yerlerin, şimdi şehirlerin lüks bölgeleri olarak görülmesi. Eski hali ile yeni halini görenler ise durumu böyle özetliyor değil mi? "Eskiden buralar hep tarlaydı!"
Çehresi değişen sadece şehirler, kent merkezleri değil. Kafamızı çevirip bakmamız gereken, görmemiz gereken başka değişim alanları da bize el sallıyor!
Köylerimiz...
***
Gittikçe tenhalaşan, sadece yaşlı nüfusa sahip olan, gençlerin yavaş yavaş bırakıp geldiği ve yalnızlık içinde çaresizce bekleyen köyler.
Yani göç veren bizim köylerimiz.
Şehirde yaşamak hevesi mi dersiniz, köyde iş imkanı yok mu dersiniz bilemem. Ben derim ki, köyde yaşayan halkın geçimi olan çiftçilik ve hayvancılığın artık astarı yüzünden pahalı.
Kanal 42 Ana Haberde her akşam çiftçiler, besiciler, süt üreticileri seslerini duyurmak için yüzlerce mesaj gönderiyorlar WhatsApp izleyici hattına. İzleyiciden gelen o mesajları okumasam içim elvermiyor, okusam başka konuya odaklanacak zaman kalmıyor. Çiftçi de zor durumda, besici de, üretici de. Tamam kabul, belli kıvama gelmiş olanlar piyasada tutunabiliyor belki.. Ama birkaç ineği, az buçuk tarlası olanlar her yeni gün zarar ede ede işini sürdürüyor. Bir umut diye diye veya başka çaresinin olmadığı için.
Babasını amcasının bu halde gören, astarı yüzünden pahalı olan bu işi devam ettirmenin mantıklı olmadığını öngören gençler ise şehire gelebilmek için imkanları zorluyor. Haa sanki şehirde asgari ücret alarak yaşamak çok mu kolay? Orası ayrı tartışma konusu elbette ama varsın olsun şu köyden bir çıkayım diyor gençler.
Haksızlar mı? Suçlular mı?
Empati yapmadan bakarsak evet hem haksız hem suçlular. Köylerin nesillere ihtiyacı var ey gençlik, nereye gidiyorsunuz demek geliyor içimizden.
Peki, onların yerine koyun kendinizi.
Elektrik, su faturaları ilk sırada. Sonrasında mazot, gübre, yem, tohum vs.. Çiftçilik, besicilik, üreticilik yapmak için lazım olan masraf kalemleri her geçen gün fiyat yükseltirken...
Süt satış fiyatı aynı kalırsa, etfiyatı seni memnun etmezse, farklı hastalıklar hayvanları tehdit ederse, tarımda senin ürettiğin, arpa buğday mercimek nohut ayçiçeği satın alınmaz, başka ülkelerde yetiştirilen ürünler ithal edilirse.
Kuzular garip garip "mee" lerse ahırda..
İnekler serpilip güzelleşemez ve kesimi beklerse melül bakışlarıyla..
Koyunların beyaz sütü hakettiği değerden çok aşağıda kalırsa..
Tarlandaki ürün acaba iyi fiyat görecek mi diye sen düşünürsen kara kara..
Kim için çiftçisin, kim için üretici?
Peki kim için değerlisin?
Atadan yadigar köylerde bu işleri sürdürürken, kimin aklına gelip iyi ki varsın denilerek kıymet verilensin?
İşte bunun için, empati yapalım, kendimizi köylülerin yerine koyalım.
****
Kıymet verilirse köyde yaşayan halka, kıymetlenir köylerimiz.
Köylü baş tacı olmalı, nasıl?
Hakkını vererek. Ürettiği her ürünün karşılığını fazlasıyla verip onları mutlu ederek. Nasırlı ellerinde sızı olsa da, emeğinin hiçe sayıldığını düşünmemeli kalbi sızlamamalı. Ben üretiyorum ve kazanıyorum diyen köylülerimiz, silerse alnının terini gururla, işte o zaman terk edilmez köylerimiz.
Kim değer verecek, köylüye, çiftçiye, süt üreticisine, besicilere?
Vatandaş da, yöneticiler de, gıda firmaları da.
Maddi ve manevi hakkını vereceğiz karnımızı doyuran bu insanların, ellerini öpeceğiz. Hallerini hatırlarını soracağız. Mutlu edeceğiz köylüyü. Onlar mutlu olup üretecek ki, ülke olarak dik duruşumuzu sürdüreceğiz.
****
Kimseler kalmazsa köylerde..
"Eskiden buralarda hep köyler vardı!" esprisini yapmaya mecbur mu kalacağız?
Hahara kikiri şehir ortamlarında, ağlanacak halimize bu espriler ile gülerken, kuru betonlara bakıp "Yaaa.. Ne güzel şehirde yaşıyoruz" diye saf salak mutlu da oluruz kim bilir?
Kuru betonlara bakarak..