İnsanoğlu ne kadar da aciz!
Şu hale bir bakın!
İçinde bir korku ve üzerinde bir telâş!
Ya kıyamet bugün koparsa!..
Bugün mü?
Evet, bugün. Asırlar öncesinden yapılan bir hesaba göre bugün kopacakmış!
Kim yapmış bu hesabı?
Falanca kavim.
Peki, ne biliyorlarmış?
Astronomide çok ilerlemişler de…
Gülünesi şeyler… Yine soralım:
Kim yarattı bu alemi?
…Eeee, herhalde Allah!
Yoksa şüphen mi var?
..Yo.. yok canım, tabii ki Allah yarattı.
Peki, Allah yarattı da acaba O’nun haberi nedir bu konuda?
..Bi.. bilmem ki!
Bal gibi biliyorsun. Yıllardır bunları duymadın mı? Ama önce sen kalbini bir yokla. Acaba iman denilen o yüce manâ ne alemde sende? Var mı gerçekten, yoksa yok mu?
..Yok canım, inanmaz mıyız hiç! Öyle şey olur mu?
Ama böyle bir hal imandaki şüphenin işareti değil midir?
***
ONA AİT BİLGİ
Evet, daha nice bahaneler… Ama insan nasıl da imtihan olunuyor değil mi?
Kıyamet gününün (!) ertesinde herhalde gazeteciler önlerine geçecek ve;
-Ne oldu, kıyamet kopmadı mı? diye soracaklar. Herhalde başları öne eğik bir vaziyette şöyle cevap verecekler;
-Biz de biliyorduk ama işte eğlence olsun diye gittik Şirince’ye. Hani biraz “şirinlenelim” diye.
Allah’a iman eden ve O’nun emirleri çerçevesi içerisinde yaşayan kimse böyle bir cahilliğe asla yer vermez. Zira o bilir ki Kıyamet Gününün bilgisi ancak Allah (c.c.)’a aiddir. Bu konuda kâfirlerin pek çok sorusu olmuştur. Bu sebeple de ayetler inmiştir. Onlardan bir kaçı şöyledir:
“De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. " (A'raf, 187)
“Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz.” (Zuhruf, 85)
Yüce Allah hiçbir kuluna onun bilgisini vermemiştir. Hatta O’nun peygamberleri de bu konuda bilgi sahibi değildirler. En sevgili kulu olan Peygamberimizin (s.a.v.) de bu konuda bilgi sahibi olmadığını yukarıdaki ayet-i kerimeden anlamaktayız. Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle haber verilir:
(Onlar): "Doğru iseniz bu tehdit ne zaman olacak?" diyorlar. De ki: "(ona ait) bilgi, Allah'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." (Mülk, 25-26)
Cebrail (a.s.)'ın bizzat soru sorarak ve cevaplarını tasdik ederek telkin ettiği bir hadis vardır ki ona "Cibril hadîsi" adı verilmiştir. Orada Cebrail (a.s.) Peygamberimize İslâm, iman ve ihsan’dan sorduktan sonra;
-"Bana kıyametten haber ver" diye sorunca Rasûlullah (s.a.s.) "Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir" buyurdular. (Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1).
Görülüyor ki bu konuda Cebrail (a.s.) da bilgi sahibi değildir.
O DEHŞETLİ GÜN
“Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı,
Yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı,
Ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman.
O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır.” (Zilzâl, 1-5)
“Sûr'a bir tek üfleme üflendiği,
Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,
İşte o gün olacak olur.
O gün gök yarılmış, sarkmıştır.” (Hâkka, 13-16)
“O gün Sûr'a üflenir, bölük bölük gelirsiniz.
Gök de açılmış, kapı kapı olmuştur.
Dağlar yürütülmüş, serap olmuştur.” (Nebe, 18-20)
“Dağlar serpildikçe serpildiği,
Dağılıp toz duman haline geldiği” (Vâkıa, 5-6)
“O gün gök erimiş bir maden gibi olur.
Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.” (Mearic, 8-9)
“(Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak." "Böylece yerlerini dümdüz boş bir halde bırakacak." "Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin." (Tâhâ, 105-107)
YENİDEN DİRİLİŞ VE HESAP
Şüphesi olabilir mi bundan insanın?
“İnsan görmüyor mu ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir bakıyorsun ki açıkça inkâr, isyan ediyor. Kendi yaratılışını unutup bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve şu çürümüş dağılıp gitmiş kemikleri kim yeniden diriltecek? diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet, onların benzerlerini yaratmaya her zaman elbette kadirdir. O her şeyi hakkıyla bilen bir yaratıcıdır.” (Yasin, 77-81.)
“Sizi yaratıp yeryüzüne yayan O’dur ve O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Mülk, 24)
“Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı önüne çıkarırız. ‘Kitabını oku! Bugün sana hesap görücü olarak kendin yetersin’ deriz” (İsra, 13-14)
YALANLAYANLARIN VAY HALİNE
İkinci Sûra üfürülmüştür.
“(Durumu gören kâfirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler. İşte bu; yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür. Allah, meleklerine emreder: ''Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah'tan başka tapmış olduklarını toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!” Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?
Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir. (İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar. (Uyanlar, uydukları adamlara:) “Siz bize sağdan gelirdiniz” (sûreti haktan görünürdünüz) derler. (Ötekiler de:) "Bilâkis, derler, siz inanan kimseler değildiniz. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz. Onun için Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) mutlaka tadacağız. Biz sizi azdırdık. Çünkü kendimiz de azmıştık."
Şüphesiz o gün onlar azapta ortaktırlar. İşte biz, suçlulara böyle yaparız. Çünkü onlara: Allah'tan başka ilâh yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi. "Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız?" derlerdi.” (Sâffât, 20-36)
“KIYAMET İÇİN NE HAZIRLADIN?”
Asıl mesele budur işte. Kıyamet için ne hazırladık acaba! Var mı böyle bir derdimiz?
Evet, tabii ki inanan insanın birinci önceliği daima budur: O dehşetli güne hazırlık…
Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Medine dışında çölde yaşayan birisi Hz. Peygamber'e (s.a.v) geldi ve:
"Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu. Efendimiz (s.a.v):
"(Sen niye bunu soruyorsun) Kıyamet için ne hazırladın?" diye sordu. Adam:
"Öyle fazla bir ibadet ve taatim yoktur, fakat ben Allah ve Resûlünü seviyorum" diye cevap verdi.
O zaman Efendimiz (s.a.v):
"Sen sevdiklerinle beraber olacaksın" buyurdu. Oradakiler:
"Biz de onun gibiyiz, bize de aynı müjde var mı?" diye sordular. Efendimiz (s.a.v):
"Evet" buyurdu.
O gün bu müjdeye o kadar çok sevindik ki, daha önce böyle hiç sevinmemiştik. (Buhari, Edeb,96; Müslim, Birr,161-166;)
Evet, o güne hazırlık gerek. İmanla yaşamak, inanmış samimi kimseleri sevmek ve onlarla beraber olmak. Bu hal ile de Allah’a göçmek. Bilelim ki;
"O gün mal ve evlatlar sahibine fayda vermez. Fayda verecek tek şey kalb-i selimdir." (Şuarâ, 88-89.)
Rabbini tanımış, O’na kul olmuş ve O’na ‘Onun sevdasıyla göçmüş kula ne mutlu! Allah (c.c.) her birimize böyle bir yaşayış ve kavuşma lûtfeylesin. (Amin!)
İMAN EDENLER ASLA ŞÜPHE ETMEZLER
Evet, iman edenler asla şüphe etmezler ama ona hazırlıklı olmaya da devam etmelidirler. Yoksa gafletin sonucu büyük bir acı olur. Yine her mü’min bilir ki her an gelebilecek ölüm kendisinin kıyametidir. O halde şu ayet-i kerimeyi hiç unutmadan yaşamalıdır:
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr, 99)