Merkezi hükümette tek parti iktidarı olmasının verdiği maddi destekle toplu inşaatlar yapan müteahhitlerin bu güne kadarki faaliyetlerinden en fazla menfaat elde eden kurum belediyeler oldu.
İster belediyeler yapmış olsun isterse de özel sektör yapmış olsun yapılan her kentsel dönüşüm belediyelerin hanesine artı olarak yazıldı.
İnsanlarda bu düşüncenin oluşmasında firmalar kadar belediyelerinde katkısı var.
Özellikle son 5 yılda yapılanlara bakılınca olay kentsel dönüşümden bir nevi kişisel dönüşüme doğru bir evirilme göstermiş bulunuyor.
Görünüşte olur olmaz her semtte veya vatandaş böyle istiyor diye önüne gelen her mahallede, işin aslı ve esasında ise siyaseten bile olsa ortak ya da ahbap çavuş ilişkisi içinde olan kişilerin istedikleri noktalardaki arsalara yüksek katlı inşaat ruhsatı veren belediyelerin elbette gelinen noktada hataları büyüktür.
Ama bu gün geldiğimiz noktada geriye dönüp bakılınca 4 nolu gecekondu önleme bölgesi haricinde belediye tarafından vatandaşların müracaatlarından önce hazırlanmış inşaat alanı yok gibidir.
Belediyelerin görevi şehrin gelişmesi ve büyümesi için vatandaşın kendilerine müracaatlarından bile önce inşaat alanları için arsa üretmek olabilir, olmuştur da.
Ama inşaat için arsa üretmek yerine vatandaşın arsa ve mesken talebini neredeyse bir hırs ve ihtiras haline dönüştüren de yine maalesef belediyelerimiz olmuştur.
Hal böyle olunca inşaat konusunda hiçbir deneyimi olmayan kişiler hatta belediyelerde görevli idareci personel bile bazen kooperatifçilik adı altında bazen da müteahhitler ile ortak olarak inşaat işine soyunmuşlardır.
İçlerinde öylesine mahir olanlar vardır ki bunlardan bazıları kooperatiflerine üye sayısını tamamlamadan arsa tahsisi yaptırmışlar bazıları mezardaki mevtaları bile üye yapabilmişlerdir.
İçlerinde en garip olanı ise belediyede idareci olarak görev yaparken başkanlık yaptığı kooperatifin kaba inşaatının tamamen çökmesinden bile sorumlu tutulmamışlardır.
İster gecekondu önleme bölgesinde olsun ister diğer mahallelerde olsun yapılan inşaatlara kentsel dönüşüm adı verilsin esasında dönüşüme uğrayanlar bizzat insanlar olmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tek parti iktidarından bu günkü tek parti iktidarına gelinceye kadar toplumumuzdaki öne çıkan veya çıkarılan girişimci kesimlerin eninde sonunda hep inşaat işleri ile uğraşanlardan çıkması ve merkezi hükümet ile belediyelerin bu süreçte oynamış olduğu rol gayet manidardır.
1990’lı yıllara kadar imrenerek baktıkları devlet müteahhitliği ve inşaat işlerine 90’lı yılların sonlarından itibaren Anadolu’nun değişik kentlerinde olduğu gibi Konya’da da saldırırcasına giren ve adına bir zamanlar yeşil sermaye denilen muhafazakâr düşünceli işadamlarının devlet kurumları ve belediyelerle olan akçalı ihale ilişkileri elbette bir gün sorgulanacaktır.
Türkiye’de dinin sermaye olarak kullanıldığı yıllar olan son otuz yılda dini sosyo-politik malzeme olarak kullanan kişiler tek parti iktidarı ile birlikte önceki hükümetler döneminde siyasi ve ekonomik olarak kendilerinden daha avantajlı bir konumda ve neredeyse tamamı İstanbul sermayeli olan ve TÜSİAD çatısı altında örgütlenmiş olan seküler burjuvazi sermaye ile girdiği yarışı maddeten kazanmış gibi gözükse de esasında çok şey kaybetmiş durumdadır.
Çünkü tek parti iktidarının verdiği maddi veya manevi desteklerle görünüşte galip gelmiş gibi görünen muhafazakâr girişimcilerin sermaye özellikleri ve gelişim dinamikleri rakipleri olan seküler düşünceli sermaye sahiplerinden çok farklıdır.
Milletimizce Cumhuriyetten önceki dönemlerde İttihat ve Terakki tarafından, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ise Milletimizin büyük bir kesimi tarafından hala İttihat ve Terakki’nin devamı olarak görülen tek parti iktidarı eliyle Türk burjuvazisi oluşturma politikaları ekonomik küreselleşmenin getirdiği dönüşümler sonucunda yine bir tek parti iktidarı tarafından Müslüman burjuvazi oluşturma politikalarına dönüştürüldüğü kanaati oluşmuştur.
Bu dönüşüm dini burjuvazinin izlenen liberal iktisadi politikalara din âlimi olarak kabul edilen kişilerce verilen fetvaları dayanak alarak çabucak entegre olması ise yerine göre acımasızca uygulanan vahşi kapitalizm ortamında ayakta kalabilmek uğruna sekülerleşmeye kapı aralamıştır.
Müslümanlıktan önce muhafazakârlığa sonrada örtülü dini kapitalizme evirilenler gelecek nesiller tarafından kentsel dönüşümüm öncüleri değil kişisel dönüşümün öncüleri olarak anılacaklardır.