Sonbaharın son demlerini yaşıyoruz…
***
Caddelerde rüzgar artık kış türküsünü ıslıklarıyla çalıyor…
***
Yaz güneşinin ısıttığı yürekleri, poyraz ve karayelin melodisi iliklerimize işleyerek üşütüyor…
***
KIŞ geliyor…
***
Ölmekten yorulmuşların üzerini bir yorgan gibi örtecek ,tabiatın uyku hali başlıyor…
***
Bu mevsim hep geçmişi getirir akla…
***
Yüreklerimizi ısıtan, geçip gitmişler, zamansız bir ürperti gibi titretiverir kalpleri…
***
Çocukken yüreğinizi ısıtan ne varsa gelir boğazınıza dizilir bu mevsimde…
***
Kaybedilmiş, toprak garibi olmuş bir anne merhameti…
***
Çoktan toprağa karışmış ulu bir çınarı andıran, baba gölgesi belki de en çok bu mevsimde uzar içinize doğru…
***
Ya da küçücük yüreğinizi vaktinde ısıtmış, yitip gitmiş ne varsa bu havada gelir oturuverir gönlünüze…
***
Kış üşüyen yüreklerin, birbirine iyice sokulduğu, bir soba başı gibidir insan ömründe…
***
KIŞ geliyor…
***
Yüreklere çığlıktan bulutlar iniyor…Her bırakıp giden gibi, gök kubbe göçmen kuşlarının çığlıklarıyla doluyor…
***
Sıtma tutmuş gibi titreyen yürekleri, soğuk görünümlü kalorifer petekleri teskin ederken, tatlı bir homurdanmayı andıran kuzinelerden, tinal sobalarından yükselen sesler, çoktan gitmişler gibi ötelere artık…
***
Modernizmin batağında boğuşan aç ruhlarımız, sımsıcak yuvalarda, soba üstlerine kurulan tok ruhların muhabbet meyvesi kestaneleri bile sokağa düşürmüş…
***
KIŞ geliyor…
***
Ne soba var artık, ne üstünde şarkılar söyleyen güğümler…Ne camları buğulu evler… Ne de dostu için odun kıran naif gönüller…
***
Odun gibi oldu ruhlar, kırdıkça birbirini yakmakta… Ey benim ölmüş “dedem”, gel de uyandır beni bu ölüm uykusundan…