Kültürel kimlik kaybımız eğitimimizin kendisi olamamasındandır. Artık kendimizi beğenmeye çalışırken kendimizden olanları beğenmez hale geldik, getirildik. Yabancılar okullar açtılar ülkemize, kendi kuklalarının çocuklarını bizim çocuklarımızın yanında okuttular. Kendi milletinin çocuklarından pek kimse yok. Ama eğitim kendi tekelinde. Belki de kaybımız buralardan başladı. Bizim değerlerimizle istihza eden, genç dimağlarımıza kurt bırakan, flörtü coşkunluğu ve sarhoşluğunu sevdiren, gençlerin çürümesine iklim oluşturan bu kurumları aramıza aldık. Fakir ve savaştan yorgun çıkmış ülkemizin içinde şımarık zenginliğini eğitim diye yutturan batı kurumları. Kendi hâkimiyetlerini kuklaları aracılığıyla eğitim sistemimiz içinde cirit attırdılar. Masum kalplere atılan sinsi tohumlar. Gözleri kamaştıran eğlenceler, konfor, eğitim içine alınan eğlenceler, partiler… Eğitimin ilk unsuru ahlakı, ehl-i salibin1 gölgesinde ‘etik’ adı altında ezdirdi. Eğitimde rekabet adı altında insanlarımızı hırçınlaştırdı, stres içinde yarış atı haline getirdi. Bilgi sevilmeden öğrenilmesi gereken bir nesne haline geldi. Yetenekten yoksun mühendisler doktorlar, feminist davranmayı meziyet gören kadınlar toplum tabakalarına yayıldı.
Kimliksizleştirme ve başkalaştırma tohumları yerde filizlenmeye yüz tutmuş genç dimağları köksüz bırakıyor. Daha küçücük yaşlarda büyük duygusallıkların pençesinde parçalanıyorlar. Ecnebi tesiriyle başlıyor eğitim deformesi. Batılılaşma, başkalaşma adıyla iliklere işliyor. Yiyeceği, giyeceği, traşı değişiyor. Maskara haline geldiğinin farkına varamayacak durumda hoyratça kalakalıyor. Kendisini uyaran öğretmenine, babasına, anasına ve sair büyüklerine çok kaba, kırıcı, hırpalayıcı olabiliyor. Yabancılaşma dediğimiz bu olsa gerek. Diğer taraftan odası, perdesi, koltuğu, nişanı, nikâhı kısacası evi ve çevresi değişen büyüklerin de buna benzer başkalaşmadan nasibini aldığını görebiliyoruz. Başkalarının pençesinde, başkalaşmak. Kimlik soyulması yaşayarak yıpranmak, kendisi olamamak. Mektep bir öğrenme yeri, terbiye yeri olmaktan daha ziyade artık kültürel kimliğinden kopan genç için eğlence, oyun alanı, arkadaş edinme ortamına dönüşüyor. Köklerinden kopmuş bir eğitim bir pervane bir kelebek gibi döner dolaşır. Köklerinden koparılmış, güzel görünmeye çalışan, süse düşkün, duyguları hassas, kırılgan tipler. Verimli ömrü kıt ve azalmış şekilde yorgun ve mutsuz.
Kültürel kimlik yoksunluğu kurumları da bozuyor. ‘Edebi insan’ yetiştirmek gayesi yerine ‘ebedi serseri’ üretmeye dönüşüveriyordu… Diploma için okuyan gençler, diploma satan okullar, üniversiteler haline geliyor. Biyolojik yaşam ve ihtiyaçlar yerini özentili, yavan ve sanal günübirlik ihtiyaçlara dönüşüveriyor. Evlilikler öteleniyor, laf lakırdı çoğalıyor, güvensizlikler artıyor; ortada soytarıya dönen kimlik yoksunu bedbaht türediler… Erkekleşen kızlar, kadınlaşan erkekler… Hani insanlığa hizmet etmek içindi öğrenmeye gidişi. Faydalı olacaktı vatanına milletine. Kendine faydası kalmadı ki mutaassıplığı, saflığı tertemiz zihni kültürel yıpranmışlıktan çarçabuk eskimişti. Kendilerini kurtarmaya gücü olmayanlar, kudreti bulamayanlar başkalarını nasıl kurtarabilecek? Elem büyüdükçe ıstıraba dönüşüyor; ikiyüzlü, iki milletli ne oraya ait ne buraya ötekileşiyordu. Kendisini avuttuğu teselliler büyük yıkımın/enkazın altında kalmıştı. O şımarık çocuk gidecek yerini üzüntü, hayal kırıklığı alacak. Hepsinin kanadı kırılacak, yanacak, sersem ve hakir düşecekler.