Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
Mehmet Akif Ersoy
Zeynel ortaokul dersleri başarılı bir çocuktu. İyi bir okula yerleşmişti. Lakin arkadaş çevresi farklı, olumsuz alışkanlıklara bağımlı bir çevre olunca gençlik dönemi fırtınalı bir şekle bürünmüştü. Okuldan kaçmalar, dersleri aksatmalar, sigara ve karşı cinse karşı duygusal ilgi gibi nefsinin istekleri onu aşırı körüklemişti. Nefsi arzuları o kadar tutkuya dönüşmüştü ki iradesinin kontrolünü bir türlü sağlayamıyordu. Çok defa bu durumdan kurtulmaya söz vermeye çalışsa da bir türlü beceremiyor, dışardan gelen uyarı ve nasihatlere duyarsız kalıyor ya da asi tavırlar sergiliyordu…
Lise sona gelmişti Zeynel. Tüm kredileri tükenen Zeynel iki gün önce yine okuldan kaçmış ailesi ile iyice arası açılmış, ailesine, öğretmenlerine bakacak yüzü kalmamıştı… Ertesi gün idare Zeynel’e ceza olarak nöbetçilik görevi vermiş onu derse almamıştı. Zeynel bu görevi aslında coşkuyla yapıyordu. Anlayamadığı dersleri dinlemektense bir işe yaradığını düşünüyor, hemen verilen göreve koşuveriyordu. Aslına bakarsanız bu gün çok mutluydu…
Hoca dertliydi. Dersini anlatırken hep gençliğin yetiştirilmesi, dimağların yeşertilmesini salık verirdi. Harun Hoca sesinin şiddetini artırarak anlatıyordu: - ‘Sahipsiz hiçbir şey olmaz. Sahipsiz her şey kaybolur yağmalanır gider’. Tam bu sırada nöbetçi öğrenci sınıfa girmiş Harun Hoca hiddetle kapının yanındaki öğrencinin ismini söyleyerek: - ‘Zeynel sen söyle! Dışarda köpek kendi başına gezebilir mi? Yoksa gezdirilen köpeğin bile bir sahibi var mıdır?’ Nöbetçi öğrenci toplayacağı defteri almaya doğru yönelirken: - ‘Evet hocam, köpekler sahibi olmadan dolaşırlarsa insanları ısırırlar’. Zeynel bu cevaptan sonra işine odaklanmış sınıf defterini alıp sınıftan çıkmıştı. Hoca daha Zeynel kapıdan çıkar çıkmaz kendisini pür dikkat dinleyen sınıfa dönerek: - ‘Gördünüz ya! Köpek bile sahibi olmadan gezdirilemiyor. (nöbetçiyi işaret ederek, kastederek) Ya kim tutacak bu çocukların elinden! Üç dört yıl önce bu çocukların elinden tutulsaydı böyle mi olurdu. Niye geçiriyoruz zamanı. Neden her şey iyice kötüye gidince çözüm arıyoruz. Önlenemez miydi? Sahiplenilse, ilgilenilse, elinden tutulsa bu gençlerin! Sahipsiz köpeğin bile dolaşması tehlike ise kim tutacak bu çocukların elinden!’ diye söylenerek kürsüsüne doğru yöneldi.
Yorulmadan, emek çekmeden olmuyor. Hele işin içinde, ipin ucunda değilseniz hiç olmuyor! Azimle yürüyebileceğimiz, yılmadan başarabileceğimiz bir idealimiz olmalı şu hayatta. Kesinlikle ‘adam olmak’, ‘adam yetiştirmek’ ideallerini görebileceğimiz gözlük sahibi olmak. Gören olmak, müdahil eden olmak, eli taşın altında olmak. Ya olmak ya da yaşarken ölmek (olamamak).Sahiplenmek ve buna adanmak için bir çağrıdır bu adam yetiştirmek…
Bir hikaye (Avucunuzdaki Kelebek) ile yazıma devam edeyim; Akıllı iki kız kardeş varmış, bilgiye açlarmış ve okullarındaki, etraflarından aldıkları bilgi yetersiz olmuş. Yörelerindeki en büyük bilgeye gitmeye, ondan da bilgi almaya karar vermişler. Bilge adam kızların sorduğu bütün soruları bilmiş. Kızlar daha fazla bilgi almak için bir süreliğine daha bilgenin yanında kalmışlar. Ancak bir süre sonra bilgenin her sordukları soruyu bilmelerinden sıkılmışlar. “Bilgenin dahi bilemeyeceği bir soru bulalım” demiş birisi. Kızlardan biri, bilgenin bile bilemeyeceği bir soru buldum, diye sevinmiş. Avucumun içine bir kelebek alacağım “Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü?” diye bilgeye soracağım, ölü derse kelebeği serbest bırakacağım. Canlı derse, avucumu hafifçe bastıracağım. Kızlardan biri avucu kapalı bilgeye uzatmış ve sormuş:– Avucumun içinde bir kelebek var; bilin bakalım canlı mı, ölü mü? Bilge, kızın gözlerine bakmış ve cevap vermiş:– Senin elinde kızım senin elinde…
Hepsinden öte ideallerimiz, önceliklerimiz için zaman ayırabilmek. Öğrenmeye ve öğretmeye aç olabilmek. Kurtuluş ve yücelme nesillerimize sahip çıkmayla olur. İnsanın eğitimi bir kelebek kadar hassas olmalı. Evet sahiplenmek veya öldürmek bizim elimizde. Hazırlandığımız dersler, aksattığımız programlar, planlı önceliklerimiz, sona aldığımız ötelediğimiz işler avucumuza aldığımız kelebek gibi hassas. Avucunuzdaki kelebek gibi sizin elinizde… Kaybolan hayatlar, kayıp insanlar… Bitirmek, boşlamak, boş vermek ya da sahip çıkmak hepsi ama hepsi bizim elimizde.