Kim suçlu ?
***
Günlerdir bu soruyu soruyorum zihnime…
***
Bunca acının mimarı kim ?
***
Siyaset yapmadan, politize etmeden sorulması ve yanıtlanması gereken soru bu…
***
“Analar mı ağlasın istiyorsun..?” diye gözlerini belerterek, suallerimize hücum edenlere; “Ne oldu da analar yeniden ağlamaya başladı ?” diyemiyoruz…
***
Al bayrakla süslü tabutlar…
***
“Eşkıya ile iş mi tutulur ?” sorusunun en çarpıcı cevabı gibi gözümüze, gönlümüze batıp duruyor…
***
Suç kimin ?
***
Sözünde durmayan eşkıyanın mı ?
***
“Sözünde durmalıydı” diyen idarenin mi ?
***
Ölen çocuklar kimin ?
***
Bu coğrafyanın anaları, kadim zamanlardan beri “ağlamaya” ayarlanmış sanki…
***
Coğrafya gözyaşıyla beslenip, serpiliyor gibi… Sanki göz pınarlarımız kuruduğunda “vatan” da kuruyacak hissi, her daim zihni nöbette tutuyor…
***
“Elimden gelenin fazlasını yaptım, barışı getirmek için ihanetle suçlandım ama olmadı..” diyene ne diyeceğiz ?
***
Ölüme çare arayana “ahmak” dersek, bu topraklarda kadim bir medeniyetin ölümsüzlüğü için, bir daha bir bir düşüp nasıl öleceğiz ?
***
Sahi kim suçlu ?
***
Tabut mu ? İçindekiler mi? Dışındakiler mi ?
***
İçinde yatanı ve dışında yürüyeni düşünmek dururken, neden birileri kafamızı sürekli TABUTA sokuyor…? Ne kadar kolay öldürülüyoruz…
***
Oyun hamuru kadar yumuşaklaştırılan başlarımıza, sokak ortasında sıkıveriyorlar, sevdiklerimizin okşamaya, öpmeye doyamadığı saçlarımıza kendi kanımız bulaşıyor…
***
Biz, hepimiz, bıkmadan usanmadan hep ölecek miyiz ?
***
Yoksa sıtmaya razı olup sürünecek miyiz ?
***
Sahi bizi kim öldürüyor ?