Uzun zamandır Kıbrıs’la ilgili sizlere yazmak istiyorduk, gündemin yoğunluğundan ancak sıra geldi. Türkiye’de din eğitimi konusunda tartışmalar yoğun bir şekilde sürerken burada da benzer sıkıntılar yaşanıyor. Ama Kıbrıs’ta yaşananlar eğitim yılı başlangıcı Eylül ayından bu yana devam ediyor. Şöyle ki;
Aynen bir İngiliz gibi Rum gibi yaşamaya alışmış olan Kuzey Kıbrıslı Türklerin hayatlarında din denen mefhum kalkalı yaklaşık yüz sene kadar oluyor. Tüm dinlere eşit mesâfede durup yanına yaklaşmayı aynen bir zaman bizde olduğu gibi ‘öcü’ ya da ‘gerici’ nitelemesi olarak değerlendirdiklerinden buradaki insanlar âdeta İslam’dan da, dinden de ürküyorlar. Kendilerini yıllar öncesi geriye götürecek safsatalar manzûmesi olarak dîne bakıyorlar. Bu durum içler acısı ve can yakıcı bir vaziyet.
Bu sene yeni başlayan eğitim öğretim yılında Lefkoşa’da ‘Yakın Doğu Üniversitesi’nde ‘İlâhiyat Fakültesi’ açıldı. Kuzey Kıbrıs’tan ve Türkiye’den birçok öğrenci burslu olarak öğretime başladı. Bu ilk burada! Sendikaların önderliğinde epey vâveylâ koptu. Ardından 1. Dönem sonu bir Endüstri Meslek Lisesi bünyesinde (Haspolat’ta) tek bir sınıflık İmam Hatip Lisesi öğretime başladı. Kuzey Kıbrıs’ta bu tek sınıflık İmam Hatip Lisesine 90 öğrenci başvurdu ve ancak 25 öğrenci alındı. Öğrencilerde öyle dindar çocuklar filan da değil, kumarhânelere giden çocuklar var İmam Hatipliler arasında, velilerin dindarlığı bile tartışılabilir ama ‘hiç yoktan iyidir’ gözüyle bakılabilir. Bu çocuklar Türkiye’den göçle gelen ailelerin çocukları yoksa Kuzey Kıbrıslı Türk ailelerin çocukları değil. Onlar bırakın çocuklarını bu okullara göndermeyi ellerinden gelse dîni ne varsa hemen kapatırlar. Ama yine de ümitsiz olmamalı. Her şeyin ilki zorlu ve mücâdeleci olur. İlk tohumlar tüm zorluklara rağmen atılsın, zamanla onlar da alışacaklar belki de aynen bir zamanlar Türkiye’de olduğu gibi belki de çocuklarını bu okullara göndermek için sıraya girecekler. Kim bilir zaman neler getirecek? Hayırlı adımlar ve girişimler dâima desteklenmeli.
Tüm zorluklara rağmen açılan bu dîni içerikli okullara karşı çıkan öğretmenler sendikası KTOEÖS üç aydır öğretmenleriyle grev yapıyor. Dönem sonu idârecilere ve öğretmenlere öğrencilere karne vermeyeceksiniz diye okullara gidilerek teftiş amaçlı polis gibi müthiş baskılar yapıldı. Bir iki okul dışında hiçbir okul bu grevin dışına çıkamadı. Yâni İmam Hatip okulları açılmasın amaçlı yapılan protesto neticesinde Kuzey Kıbrıs genelinde 1. dönem sonu öğrencilere karne verilmedi. Aman Allâh’ım ne karşı çıkmalar, ne protestolar! Ortalığı yıktılar desek neredeyse abartı olmayacak, adamların hayâtı Türkiye’ye muhalefet ve mitingler! Onları birleştiren etken Türkiye karşıtlığı ve Türkiye düşmanlığı, inanılır gibi değil! ‘Besle kargayı oysun gözünü.’
Oysa benim ecdâdım bu beldeleri alabilmek için ne fedâkarlıklarda bulundu, ne cefâlara katlandı! Bunlar ise onların üzerinden safa sürerken ecdâdın arkasından bırakın ‘fatiha’ okumayı onların arkasından ne yakışıksız sözler ediyorlar. Bu ne düz mantık! Bu ne nankörlük ve kıymet bilmezlik hayretler içerisinde kalıyoruz.
Geçtiğimiz senelerde de câmilerde düzenlenen yaz Kur’an kursları, sendika üyelerinin hiçbir yetkisi olmamasına rağmen sendikacılar tarafından basılmış ve ‘biz çocuklarımıza Kur’an öğretilmesini istemiyoruz’ yaygarasıyla çeşitli protestolar gerçekleştirmişlerdi. Burada zâten câmi yok denecek kadar az (çoğu kiliseden câmiye çevrilmiş) ve elbette bu vâr olan üç beş câmide korkuluk olarak duracak değil elbette. Câmiler üslendiği misyonu yerine getirmeliler, halkı kazanmalı, güzel dinimizi anlatacak meşru zeminler oluşturmalılar ayni zamanda ‘Kur’an kursları’ açarak öğrencileri kutsal kitâbımızla yüz yüze getirmeliler. Bunların yapıldığı söylenemez bile çünkü din görevlerinin de işine geliyor yan gelip yatmak. (Onlara haksızlık ettiğimi düşünmüyorum, gerçekler ortada) Aslında konu bu yaz Kur’an kurslarıyla alevlendi. Yine itirazlar edildi. Kuzey Kıbrıslılar; ‘şu gurbetçiler yüzünden ada halkı dindarlaştırılıyor, gerici yapmaya çalışılıyor’ iddiasındalar. O sene ki iki yaz öncesi Kur’an kurslarına (sırf Güzelyurt’ta) 100-150 kadar öğrenci başvurmuştu. Bu rakam burada çok önemli bir rakam hatta buna patlama bile diyebiliriz. Öğretmen yetmedi o sene. Demek ki ihtiyaç demek ki olmalı. Demek ki halk çocuklarının Kur’an öğrenmesini istiyor. Bu nasıl demokrasi!
Kur’an kursları, İmam Hatip ve İlâhiyat tepkisi özellikle sendikal platformlarda büyüyor. Yaptıkları eylemlerde; ‘18 yaşından küçüklerin Anayasa’ya aykırı bir anlayışla ikili eğitim modeli dayatılarak yetiştirilmesi doğru değildir. Kuzey Kıbrıs okullarında İmam Hatipler, İlâhiyatlar açılması din istismarlığı demektir. Sâdece Sünni İslam empozesi yapılıyor. Esas yapılmak istenen, nüfus taşımaları (Türkiye’den gelen göçmen vatandaşları kastediliyor) ile bir asimilasyon politikasıdır.’ diyorlar ve konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar taşıyabileceklerini vurgularken; ‘Çünkü olayın içerisinde nüfus politikaları, dayatmalar ve asimilasyon politikalarının’ bulunduğu açıklamasını yapıyorlar. Bizler de böylesi yanlış ve yanlı fikirleri asla kabul etmediğimizi belirtirken kardeş ülkeden Türkiye’den gelenlerin neden kendilerini bu kadar rahatsız ve tedirgin ettiğini sormak istiyoruz. Neden artık buranın vatandaşı olmuş kişilerden bu denli rahatsız oluyorlar ve neden onları adanın bir köşesine atıp kendilerini adanın tek sâhibi olarak görüyorlar? Hangi hakla? Göçle gelenler artık buranın vatandaşı, onlar ve fikirleri aşağılanamaz. Onların yanlışları olabilir ama aşağılanamaz. Biz bunu görüyoruz. Ayak işlerinde çalıştırılanlar, temizlik işlerine kullanılanlar onlar, kendileri efendi, bu yetkiyi onlara hiç kimse veremez. Burayı İslam beldesi olarak muhafaza etmez iseniz ecdâdın kemikleri sızlar. Ne yaptığımızın farkında olalım lütfen!
Başka önemli bir konu daha var: Burada son günlerde yeni kurulan ‘Kıbrıs İlim Ahlak ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ bünyesinde büyük bir külliye açılması düşüncesiyle çok samimi dindar insanlar fedâkarca, cesurca çalışmalar yapıyorlar. Allah (c.c) kendilerinden râzı olsun. Bu amaçla Haspolat civarlarında geniş bir arazi kiralandı. Tabi bu izinsiz, illegal değil. 25 Ocak 2012 târihli Bakanlar Kurulu karârıyla 2 Şubat’ta da yayınlanan resmi gazete onayı ile yapılan resmi bir eğitim hizmeti sunulacak Kuzey Kıbrıslılara. Ne güzel, ne âlâ denileceğine; ‘bu eğitim çalışmasının aslında dindarlığın yaygınlaştırılması için İmam Hatipler açılması amaçlı olduğunu ve hiç de mâsum olmadığını’ belirtiyorlar. Ve yine; ‘Bunun toplumsal bir sorun olduğunu, din istismarcılığının yapıldığını vakfa arâzi verilmesiyle (hatta verilmesi bile değil peşkeş çekilmesi olarak söyleniyor) İlâhiyat bölümü açılmasını Kıbrıs Türk halkına dayatılan ekonomik, sosyal, siyâsal politikaların devam niteliğindeki kültürel ve dînî politikalarının devâmı olduğunu’ vurguluyorlar.
Sendikal faaliyetlerde; ‘toplumsal düşünce yapımız böylesi yanlış anlayışların hâkimiyeti altındadır. Farklı her ses, farklı her hareket istisna olarak ve öteki olarak gösterilmeye çalışılıyor. (Aslında Türkiye’den gelen göçmenlerin bunu düşünmesi gerek, ötekileştirilen onlar) Oluşan toplumsal düşünce şekli ve çıkar ilişkileri bu anlayışın hâkimiyet sağlamasını kolaylaştırmış ve içselleştirmiştir. Böylelikle bir değişimin olamayacağı, onların çok güçlü, bizim güçsüz olduğumuz, her şeye ilahların karar verdiği onun için bizim bir hiç, bir istisna olduğumuz anlayışı toplumun beynine sürekli işleniyor.’ Deniliyor. Sendika yetkilileri bu söylemlerini empati yaparak dönüp göçmenlere uyarlayarak düşünseler, asıl onların bu söylemlerim muhatabı olduğunu daha net anlayacaklardır.
Lütfen daha anlayışla, daha mâkul olalım ve dindarlara da birazcık hayat hakkı tanıyalım. Kıbrıs’ta son iki senede yapılanların burası için bir milat olduğunu söylesek abartı olmaz. Alkışlıyoruz gerçekleştirilen hamleleri hem de ayakta. Emeği geçenlerden Rabb’im râzı olsun diyoruz. Hemen meyvelerini vermese de yıllar sonra Kıbrıs’ta dikilen ağaçlar meyveye duracak. Var olun, çok olun, sağ olun. Yeni hamlelerin Kuzey Kıbrıs’ hayırlar getirmesi temennisiyle…
Aynen bir İngiliz gibi Rum gibi yaşamaya alışmış olan Kuzey Kıbrıslı Türklerin hayatlarında din denen mefhum kalkalı yaklaşık yüz sene kadar oluyor. Tüm dinlere eşit mesâfede durup yanına yaklaşmayı aynen bir zaman bizde olduğu gibi ‘öcü’ ya da ‘gerici’ nitelemesi olarak değerlendirdiklerinden buradaki insanlar âdeta İslam’dan da, dinden de ürküyorlar. Kendilerini yıllar öncesi geriye götürecek safsatalar manzûmesi olarak dîne bakıyorlar. Bu durum içler acısı ve can yakıcı bir vaziyet.
Bu sene yeni başlayan eğitim öğretim yılında Lefkoşa’da ‘Yakın Doğu Üniversitesi’nde ‘İlâhiyat Fakültesi’ açıldı. Kuzey Kıbrıs’tan ve Türkiye’den birçok öğrenci burslu olarak öğretime başladı. Bu ilk burada! Sendikaların önderliğinde epey vâveylâ koptu. Ardından 1. Dönem sonu bir Endüstri Meslek Lisesi bünyesinde (Haspolat’ta) tek bir sınıflık İmam Hatip Lisesi öğretime başladı. Kuzey Kıbrıs’ta bu tek sınıflık İmam Hatip Lisesine 90 öğrenci başvurdu ve ancak 25 öğrenci alındı. Öğrencilerde öyle dindar çocuklar filan da değil, kumarhânelere giden çocuklar var İmam Hatipliler arasında, velilerin dindarlığı bile tartışılabilir ama ‘hiç yoktan iyidir’ gözüyle bakılabilir. Bu çocuklar Türkiye’den göçle gelen ailelerin çocukları yoksa Kuzey Kıbrıslı Türk ailelerin çocukları değil. Onlar bırakın çocuklarını bu okullara göndermeyi ellerinden gelse dîni ne varsa hemen kapatırlar. Ama yine de ümitsiz olmamalı. Her şeyin ilki zorlu ve mücâdeleci olur. İlk tohumlar tüm zorluklara rağmen atılsın, zamanla onlar da alışacaklar belki de aynen bir zamanlar Türkiye’de olduğu gibi belki de çocuklarını bu okullara göndermek için sıraya girecekler. Kim bilir zaman neler getirecek? Hayırlı adımlar ve girişimler dâima desteklenmeli.
Tüm zorluklara rağmen açılan bu dîni içerikli okullara karşı çıkan öğretmenler sendikası KTOEÖS üç aydır öğretmenleriyle grev yapıyor. Dönem sonu idârecilere ve öğretmenlere öğrencilere karne vermeyeceksiniz diye okullara gidilerek teftiş amaçlı polis gibi müthiş baskılar yapıldı. Bir iki okul dışında hiçbir okul bu grevin dışına çıkamadı. Yâni İmam Hatip okulları açılmasın amaçlı yapılan protesto neticesinde Kuzey Kıbrıs genelinde 1. dönem sonu öğrencilere karne verilmedi. Aman Allâh’ım ne karşı çıkmalar, ne protestolar! Ortalığı yıktılar desek neredeyse abartı olmayacak, adamların hayâtı Türkiye’ye muhalefet ve mitingler! Onları birleştiren etken Türkiye karşıtlığı ve Türkiye düşmanlığı, inanılır gibi değil! ‘Besle kargayı oysun gözünü.’
Oysa benim ecdâdım bu beldeleri alabilmek için ne fedâkarlıklarda bulundu, ne cefâlara katlandı! Bunlar ise onların üzerinden safa sürerken ecdâdın arkasından bırakın ‘fatiha’ okumayı onların arkasından ne yakışıksız sözler ediyorlar. Bu ne düz mantık! Bu ne nankörlük ve kıymet bilmezlik hayretler içerisinde kalıyoruz.
Geçtiğimiz senelerde de câmilerde düzenlenen yaz Kur’an kursları, sendika üyelerinin hiçbir yetkisi olmamasına rağmen sendikacılar tarafından basılmış ve ‘biz çocuklarımıza Kur’an öğretilmesini istemiyoruz’ yaygarasıyla çeşitli protestolar gerçekleştirmişlerdi. Burada zâten câmi yok denecek kadar az (çoğu kiliseden câmiye çevrilmiş) ve elbette bu vâr olan üç beş câmide korkuluk olarak duracak değil elbette. Câmiler üslendiği misyonu yerine getirmeliler, halkı kazanmalı, güzel dinimizi anlatacak meşru zeminler oluşturmalılar ayni zamanda ‘Kur’an kursları’ açarak öğrencileri kutsal kitâbımızla yüz yüze getirmeliler. Bunların yapıldığı söylenemez bile çünkü din görevlerinin de işine geliyor yan gelip yatmak. (Onlara haksızlık ettiğimi düşünmüyorum, gerçekler ortada) Aslında konu bu yaz Kur’an kurslarıyla alevlendi. Yine itirazlar edildi. Kuzey Kıbrıslılar; ‘şu gurbetçiler yüzünden ada halkı dindarlaştırılıyor, gerici yapmaya çalışılıyor’ iddiasındalar. O sene ki iki yaz öncesi Kur’an kurslarına (sırf Güzelyurt’ta) 100-150 kadar öğrenci başvurmuştu. Bu rakam burada çok önemli bir rakam hatta buna patlama bile diyebiliriz. Öğretmen yetmedi o sene. Demek ki ihtiyaç demek ki olmalı. Demek ki halk çocuklarının Kur’an öğrenmesini istiyor. Bu nasıl demokrasi!
Kur’an kursları, İmam Hatip ve İlâhiyat tepkisi özellikle sendikal platformlarda büyüyor. Yaptıkları eylemlerde; ‘18 yaşından küçüklerin Anayasa’ya aykırı bir anlayışla ikili eğitim modeli dayatılarak yetiştirilmesi doğru değildir. Kuzey Kıbrıs okullarında İmam Hatipler, İlâhiyatlar açılması din istismarlığı demektir. Sâdece Sünni İslam empozesi yapılıyor. Esas yapılmak istenen, nüfus taşımaları (Türkiye’den gelen göçmen vatandaşları kastediliyor) ile bir asimilasyon politikasıdır.’ diyorlar ve konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar taşıyabileceklerini vurgularken; ‘Çünkü olayın içerisinde nüfus politikaları, dayatmalar ve asimilasyon politikalarının’ bulunduğu açıklamasını yapıyorlar. Bizler de böylesi yanlış ve yanlı fikirleri asla kabul etmediğimizi belirtirken kardeş ülkeden Türkiye’den gelenlerin neden kendilerini bu kadar rahatsız ve tedirgin ettiğini sormak istiyoruz. Neden artık buranın vatandaşı olmuş kişilerden bu denli rahatsız oluyorlar ve neden onları adanın bir köşesine atıp kendilerini adanın tek sâhibi olarak görüyorlar? Hangi hakla? Göçle gelenler artık buranın vatandaşı, onlar ve fikirleri aşağılanamaz. Onların yanlışları olabilir ama aşağılanamaz. Biz bunu görüyoruz. Ayak işlerinde çalıştırılanlar, temizlik işlerine kullanılanlar onlar, kendileri efendi, bu yetkiyi onlara hiç kimse veremez. Burayı İslam beldesi olarak muhafaza etmez iseniz ecdâdın kemikleri sızlar. Ne yaptığımızın farkında olalım lütfen!
Başka önemli bir konu daha var: Burada son günlerde yeni kurulan ‘Kıbrıs İlim Ahlak ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ bünyesinde büyük bir külliye açılması düşüncesiyle çok samimi dindar insanlar fedâkarca, cesurca çalışmalar yapıyorlar. Allah (c.c) kendilerinden râzı olsun. Bu amaçla Haspolat civarlarında geniş bir arazi kiralandı. Tabi bu izinsiz, illegal değil. 25 Ocak 2012 târihli Bakanlar Kurulu karârıyla 2 Şubat’ta da yayınlanan resmi gazete onayı ile yapılan resmi bir eğitim hizmeti sunulacak Kuzey Kıbrıslılara. Ne güzel, ne âlâ denileceğine; ‘bu eğitim çalışmasının aslında dindarlığın yaygınlaştırılması için İmam Hatipler açılması amaçlı olduğunu ve hiç de mâsum olmadığını’ belirtiyorlar. Ve yine; ‘Bunun toplumsal bir sorun olduğunu, din istismarcılığının yapıldığını vakfa arâzi verilmesiyle (hatta verilmesi bile değil peşkeş çekilmesi olarak söyleniyor) İlâhiyat bölümü açılmasını Kıbrıs Türk halkına dayatılan ekonomik, sosyal, siyâsal politikaların devam niteliğindeki kültürel ve dînî politikalarının devâmı olduğunu’ vurguluyorlar.
Sendikal faaliyetlerde; ‘toplumsal düşünce yapımız böylesi yanlış anlayışların hâkimiyeti altındadır. Farklı her ses, farklı her hareket istisna olarak ve öteki olarak gösterilmeye çalışılıyor. (Aslında Türkiye’den gelen göçmenlerin bunu düşünmesi gerek, ötekileştirilen onlar) Oluşan toplumsal düşünce şekli ve çıkar ilişkileri bu anlayışın hâkimiyet sağlamasını kolaylaştırmış ve içselleştirmiştir. Böylelikle bir değişimin olamayacağı, onların çok güçlü, bizim güçsüz olduğumuz, her şeye ilahların karar verdiği onun için bizim bir hiç, bir istisna olduğumuz anlayışı toplumun beynine sürekli işleniyor.’ Deniliyor. Sendika yetkilileri bu söylemlerini empati yaparak dönüp göçmenlere uyarlayarak düşünseler, asıl onların bu söylemlerim muhatabı olduğunu daha net anlayacaklardır.
Lütfen daha anlayışla, daha mâkul olalım ve dindarlara da birazcık hayat hakkı tanıyalım. Kıbrıs’ta son iki senede yapılanların burası için bir milat olduğunu söylesek abartı olmaz. Alkışlıyoruz gerçekleştirilen hamleleri hem de ayakta. Emeği geçenlerden Rabb’im râzı olsun diyoruz. Hemen meyvelerini vermese de yıllar sonra Kıbrıs’ta dikilen ağaçlar meyveye duracak. Var olun, çok olun, sağ olun. Yeni hamlelerin Kuzey Kıbrıs’ hayırlar getirmesi temennisiyle…