Günümüz, her çeşit sapmanın görüldüğü, hatta normal sayılmaya başlandığı, üstelik bu ruh yırtıkları ve gönül karalarına türlü kılıf ve mazeretler bulduğumuz bir çağ.
Kirli eller, güzel şeyleri kesip köreltip, şekillendiriyor; beyin(ler)i kırpıp pareliyor; kıymetsizleştirerek, çöpleştirip mezbeleliklere, n(isyana) doğru atıyor.
“Putlaştırma” da; kutsalın değersizleştirilmesiyle paralel giden, sinsice büyüyen, belki kimimizin farkında olmadığı, ama tehlikeli boyutlara taşınmış, yerleşikliğini artırmış bir olgu.
Kutsalın indirgendiği bir sistemde; tanrımsı tipler, “her şeye kadir adam” yüceltmeleri, değişik seviye ve yollardan varlığı kişiliği abartılan “ilah taslakları” çoğalacaktır. Modern inanç(sızlık) şeytanî boyayla boyanmış, mayalanmış, dünyevî tanrıları getirecektir.
Karanlıkların, yeraltı kuvvetlerinin kışkırtmasıyla güçlenmiş, Tapınma psikolojisi; küresel veya yerli “Peygamber-Tanrı katı”na iliştirdiğimiz; futbol, sinema, müzik gibi çarpıcı bir görsellikle beslenen sanat ve mesleklerin içinden tazecik ilahlar, ikonlar, kanadı kırık melekler ortaya çıkarabilir.
Mesela kendisiyle yapılan bir söyleşi de, Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, Michael Jackson gibi popüler bir şarkıcı ve benzerleri ile ilgili meydana ge(tiri)len havadan söz ederken; “Yüzünü bir kere bile görmediği halde, onun gibi giyinen, hareket eden, bir çeşit “fenâ fi’l-Jackson olan” insanlardan bahseder. (Anadolu’nun Ruhu)
Tapınma psikolojisinin yoğunlukla görüldüğü bir diğer alan da; herhalde siyaset arenasıdır. İktidarın yanında olmak, büyük bir kurtarıcı gibi görülmek, karşılıklı makam tapınmaları da; farklı sapış ve kayışları, bağ(lılık)ları meydana getirecektir.
Hamdi Kalyoncu “ Liderlere Tapınma Psikolojisi” kitabında, etraflıca bize bu vakıayı anlatır.
Kitapta bahsedilen, önemli kavramlardan biri “karizmadır”.
“Karizmatik önder, sadece taşıdığı misyona dayanarak itâat ve yandaş kitlesi ister. Başarısını bu kitleyi bulup bulamayacağı belirler. İnsanlar, onun misyonunu tanımazlarsa, karizmatik iddiası çöker. Kabul ederlerse, onların efendisi olur, kendini ‘kanıtlayarak’ yerini koruyabildiği sürece... Ama ‘hakkını’, seçimlerde olduğu gibi, onların iradesinden almaz. Tam tersi; onu karizmatik önderleri olarak tanımak, misyonunun bildirdiği kişilerin görevidir.
Karizmatik anlamda lider anlayışının arkasından, yalnızca ilâha gösterilmesi gereken ‘mutlak itaat’ gelir.”
Bir diğer altı çizilen kavram,“gönüllü kulluk’tur”.
“İnsanlar çoğu zaman bir ilâha kul köle olmayı, baskı ve dayatmalar altında değil, kendi rızalarıyla kabul ederler. Toplum, bir takım metotlarla buna hazırlanır alıştırılır. İşte bu durumda “gönüllü kulluk” diye tarif edilen bir durum ortaya çıkar” der Kalyoncu.
Tespitin babası La Botie’dir. La Botie, gönüllü kulluğun sırrını ve bu oluşumda çevrenin rolünü açıklar.
“Başkalarını baskı altında tutmak için kendilerinin kul köle olmasına gönülden razı olurlar. Herkesin küçük bir tiran durumuna dönüşmesi, düzenin özümsenmesine ve bu düzenin temelini oluşturan iktidar ilişkilerinin sürekli bir biçimde yeniden üretilmesine yol açar.” (Dr. Hamdi Kalyoncu, Liderlere Tapınma Psikolojisi, Marifet Yayınları, 2001, sh. 124-125)
Neticede gittikçe büyüyen borazan halkaların, muhitin tesiriyle; eleştiriden münezzeh, putlaştırılan başka liderlerin konumuna da kolayca düşülebilir. Sağduyunun, aydının, halkın, hür düşüncenin sesi kısıktır çünkü.
Kitabın arka kapak yazısında:
“Bunlar, kendine yer ayırtmayan, boş bulduğu yerde oturan, kendisi için kimsenin ayağa kalkmasına müsaade etmeyen, kendini alkışlatmayan, tezahürat yaptırmayan; pazardan alışverişini kendi yapan, aldıklarını başkasına taşıtmayan; kendisine ‘Efendimiz’ diye hitap edilmesine razı olmayan o kutlu peygambere pek benzemezler.” diye mühim bir belirlemede bulunuluyor.
…
Ve 24.12.2012 tarihli bir haber’den:
“Dokunduğu Makas Sergileniyor. Başbakan’ın 2010 yılında açılışını yaptığı bir otel, Erdoğan’ın kurdele keserken kullandığı makası müşterilerin ziyareti için sergiliyor.(…) makas cam bir koruma içerisinde muhafaza edilerek ziyaretçilerin beğenisine sunulmuş.”
Açılış, olağan bir hadise. Fakat kullanılan, el sürülen eşyanın bile sergilenişi, kurdelenin kesildiği makasa böylesine ihtimam gösterilmesi, en azından garip.
Olaydan, herhalde şu dersi çıkarmalı ve hafızamıza kazımalıyız.
Anlaşılan basit, sıradan, alelâde bir nesneyle değil; “mübarek” bir makasla karşı karşıyayız.