Güneydoğu’da özerkliğin ilanı ve “Diyarbakır, Hakkâri, Van, Mardin gibi şehirler bazında hayata geçirilmesinden” söz ediliyor.
Yetkili ağızlara, yapılan hazırlıklara, “terör örgütünün tekrar alan hakimiyeti sağlamasına”, PKK’nın para bastırmasına bile bakılırsa fevkalâde büyük bir cüret ve güvenden, iç-dış dayanaklardan kaynaklardan söz edebiliriz.
Başka gelişmeler de oluyor tabii. Basında yer alan bazı haberlerde mesela, devletin göz yummasıyla, Tunceli’de Ermeni Derneği kurulduğu “400 gencin üye olduğu ve nüfus cüzdanlarının din hanesine “Hıristiyan” yazdırıldığı ifade ediliyor. Ermeni tezlerine de mi selâm duruyoruz?
Lazca ders kitaplarının hazır olduğu, yine söz gelişi Gürcü Sanat Evleri kurulup, Gürcüce dersleri verildiği; hükümetin ciddi adamlarından “Çerkezce’nin de seçmeli ders olabileceği” gibi sözler işitiyoruz.
Bu arada yabancılara toprak satışlarının meyvelerini görmekteyiz. 10.000 Rus’un yaşadığı belirtilen Antalya’da Ak Parti, Rus Sanat ve Kültür Derneği Başkanı Rus bir hanımı, yerel seçimlerde belediye meclisi üyeliğine birinci sıradan aday gösteriyor. Yarın daha başka talepler ve uygulamalarla karşılaşacağımız kuşkusuz.
Münferit olaylar değil şahit olduklarımız, okuyup duyduklarımız. Resmin bütününe bakıldığında ziyadesiyle örnek var.
Neyin hazırlıklarıdır bunlar, neyin ayak sesleridir? Televizyondaki alt banttaki yazılara bile müdahale eden, iletişim hakkını çok gören ilerici(!) demokratik zihniyet, bunca ayrıştırıcı karıştırıcı faaliyetlere, vatan toprağında yeni fitne ateşlerine nasıl izin verebiliyor, önünü açıyor, doğrusu anlamak mümkün değil.
Paralel yapı kadar bu parçalı yapı heveskârlığından, bölücülük şakşakçılığından konuşmalıyız bence. Ki Türkiye birilerinin malihulyaları uğruna zor telafi edilebilecek, geri dönülmez, yıkım sürecine girmesin, devasa yanlışlarımızın ceremesini yeni nesiller çekmesin.
Düşüncelerin ve eylemlerin sonuçları o kadar masum olmayabiliyor.
“Hayaldi, gerçek oldu” denilebilecek nice hadise gösterebiliriz. PKK’nın adım adım ilerleyişi, kazanımları koşusu, Kürdistan yolundaki engellerin kaldırılışı en açık ve en hazin misaldir.
Türkiye bir bütündür, tek gövdedir. Parçalanmasına izin verilmemelidir.
…
İlginç bir kitaptı. Özellikle bir bölümü beni sarstı. Fiziksel kusur gibi algıladıkları bir şeyi düzeltmek için, estetik cerrahiye bağlananlar; (…) yine ‘vücut bütünlüğüne ilişkin kimlik bozukluğu(BIID) diye adlandırılan, saplantıya dönüşebilen, ender rastlanılan bir rahatsızlıktan mustarip olanlardan bahsediliyordu.
“BIID’i olanlar vücutlarının kafalarında kendilerine ilişkin imgeyle örtüşmediğine inanır. (…) Çoğunlukla intihara meyilli değildirler, sadece uzuvlarının gitmesini isterler ve kendilerine seçimli ampütasyon yapacak bir cerrah ararlar.(…)
Kayda geçmiş bir vakada bir adam arabasını otomatik el kumandalarıyla donattıktan sonra bacaklarını kurtarılamaz hale gelene kadar buzda dondurmuştu. Ardından arabayı kullanarak hastaneye gitti ve orada bacakları mecburen kesildi.
BIID kurbanlarının çoğunda kendi uzvunu kesme ihtiyacı çocuklukta ya da ergenlikte başlar. Bazı uzmanlar bu rahatsızlığın vücut imajını bir şekilde çarpıtan beyinsel bir hastalıktan kaynaklandığını düşünür ama henüz spesifik(çok özel) bir neden bulunamamıştır.” (Gary Small-Gigi Vorgan, Bir Psikiyatristin Gizli Defteri, Çev. Duygu Akın, NTV Yayınları, s. 77-78)
Şaşırmayın lütfen. Etkin yetkin kişilerdeki bu şiddetli ayrıştırma ve kesme ihtiyacının kökenlerini merak ediyorum bir süredir.
Hastalık, iflah ve izah edilmez bir noktada büyüyor.