Türkiye de suç denilince hukuk dilindeki tariften biraz farklı, ancak ona paralel olarak kanunlara karşı gelmek, kanuna aykırı davranmak veya birine zarar vermek anlamında kullanılmaktadır.
Hukuk diliyle vatandaşın tarifini birleştirince suç kavramı sadece kişilere karşı zarar verme amacıyla işlenen cürümleri olduğu kadar, içinde yaşanılan kente karşı işlenmiş olan suçları da içine almaktadır.
Yine aynı tariften yola çıkarak suçun, sadece suçlunun suç işleme kastı ile yaptığı hareketler veya kusurlu davranışından değil hata ve ihmali sonucunda ortaya koymuş olduğu davranışlarından da doğabileceği sonucuna ulaşılır ve bundan dolayı da ortada bir kusur olmasa bile, kişilerin yaptığı ve yapmadığı eylemlerin sonuçlarından dolayı sorumlu tutulmasına imkân veren sorumluluk türleri vardır.
Kente karşı suç işlemek, sadece kamu malını zimmete geçirmek değildir.
Kente karşı suç işlemek, sadece eş dost akraba veya hemşeri kayırmak değildir.
Kente karşı suç işlemek, sadece asfalt ve kanalizasyon eksiliği değildir.
Kente karşı suç işlemek, sadece ihalelerde bir takım kişileri kayırmak değildir.
Kente karşı suç işlemek, sadece kentlerin fiziksel görünümü ile de sınırlı değildir.
Bu listeyi daha da kabartmak mümkündür.
Kente karşı suç işlemek, kentin tarihi kimliğini, mekânsal gelişmesini, kentin sosyal, kültür ve ekonomik yapısını siyasi gelecek uğruna göz ardı ederek, dünyadaki gelişmeler bir yana, ülke genelindeki gelişmelere bile ayak uyduramamak sebebiyle şehirler sıralamasında her geçen yıl şehri biraz daha arka sıralara mahkûm etmek demektir.
Bu anlamda kente karşı işlenen suçların etkileri sadece içinde bulunulan birkaç yılda ortaya çıkmadığı artık herkesin malumudur.
Son 10 yılda işbaşına gelen siyasal iktidarların yaptığı tercihler sonucunda bu kent nerede ise geri dönüşü mümkün olmayacak bir biçimde Türkiye’deki kentler arasında gelişmişlik açısından sürekli gerileme göstermektedir.
İşbaşındaki işgüzar idareciler vatandaşlarına ne söylerse söylesin yıllardır planlı bir şekilde geliştiği iddia edilen Konya’mız maalesef çarpık ve sağlıksız bir yapılaşmanın uygulanmış olması sonucunda kentlileşememiş olmanın büyüttüğü bozukluklara kasti tavır ve eylemler bir tarafa, iş başındaki işgüzar idarecilerin kusurları ya da savsaklamalarının da ilave edilmesiyle kentin tarihi, doğal ve kültür öğelerini nerdeyse tümüyle kaybetmek üzeredir.
Bu türlü değerleri korumanın meydanları taşla kaplamak veya şehrin belli bir kesiminde yenileme çalışması yapmak olmadığını artık herkes bilmektedir.
Yaptıkları ihalelerde bile yerellik, yerel katılım, katılımcı demokrasi ile hemşerilerinin yaşam kalitesinin korunmasına ve çevreye karşı duyarlılık hususlarına önem vermeyen, ben yaptım oldu şeklinde emretmeyi seven, başta stratejik plan ve bütçelerin oluşmasında yerel aktörlerin katılımına imkân vermeyen, temsil niteliği düşük personel istihdamına yönelmiş, mali yönetimi saydam olmayan, kapalı kapılar ardında çalışmayı marifet sayan, partizanca yönetimiyle hizmette etkin ve verimlilikten uzak bir belediyenin bu şehre gelişmişlik adına bir şeyler vermesi mümkün değildir.
Yerel seçimlere bir yıl kadar bir zamanın kaldığı ve henüz resmen açıklanmasa da yerel seçim için kulislerin başladığı bu günlerde kente karşı işlenen suç kavramını bir defa daha gündeme getirerek, kentsel suçun sadece kriminal anlamda, kent olarak tarif edilen sınırlar içindeki mekânlarda işlenen ve adliye intikal ettirilen adi suçlar olmadığını ilgililere anlatmaya çalıştık.
Bizim şehir dediğimize yıllardır ısrarla kent diyenler de umarız paylarına düşeni almışlardır.
Kent için sorumluluk almaya aday ilgililerin ortaya çıktığı zaman gelince kaldığımız yerden devan ederiz.