Bugün Türkiye'de kentler büyük sorunlarla karşı karşıyadır.
Kentlerin karşılaştığı en büyük sorun göç sorunudur.
Köylerden veya küçük yerleşim birimlerinden kentlere olan göç hızla devam etmektedir. 1945'lerde Türkiye nüfusunun %75'i köylerde yaşarken bugün nüfusun %60'dan fazlası kentlerde yaşar hale gelmiştir.
Köylerden kente göçün etkisi kentlerdeki dengeleri alt üst ettiği gibi, kentlerin sorunlarını da arttırmıştır. Kentlerde meydana gelen gecekondulaşma ve çarpık yapılaşma ilkel hayat sürmenin biçimini ortaya çıkarmıştır. Gecekondularda yaşayan insanlar susuz, kanalizasyonsuz, elektriksiz bir hayata boyun eğmişlerdir.
Bununla beraber kentlerin yönetiminden sorumlu yerel yöneticilerin ihmalkâr ve duyarsız davranışları kentleri içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Halbuki kentlerin imar ve yapılaşması sağlanırken, şehir plâncılığının öne geçmesi, plânların süratli ve yapılaşmanın önünde gitmesi gerekir. Plânsız yapılaşmaya kesin kez izin verilmemelidir.
Eğer hükümetler, köyden kente olan göç sorununa bir çözüm bulmuş olsalardı, beklide kentlerin sorunları bugünkü kadar karmaşık olmayacaktı.
Kentlerin sorunlarını aşmak için göçün önlenmesi, hatta kentten köye göçün özendirilmesi için tedbirler almakla beraber, kentlerde ciddi, kararlı ve tavizsiz uygulamalarla çözümler üretilmelidir.
Kentlere toplanmış olan merkez nüfus yoğunluğunu çevreye taşımak gerekir. Bunun için kentin merkezinden çevre semt ve mahallelere doğru yeni alış-veriş alanları oluşturulmalıdır. Böylesi bir yapılaşma kent gelişimini daha hızlı hale getirecektir.
Kentlerin yapılaşma sorunları yanında kültürel ve sosyal sorunları da vardır. Bu sorunların başında yerel yönetimler tarafından büyük gayretlerle yapılan işlerin, ortaya konan güzel eserlerin korunması gelmektedir. Toplumu bir hastalık gibi saran bencil duygular ve bananecilik ruhu, kent sorunlarına yansımaktadır. Bunun aşılabilmesi için toplumun kültür düzeyinin artırılması gerektiği gibi, yapılan işlere kentte yaşayan insanların kendi öz malı gibi sahiplenmesi gerekir.
Kentlerdeki çevre anlayışı lafla değil icraatla ortaya çıkmalıdır.
Herhangi bir kentte yaşayan o yöre halkı, kentini evi gibi korumalıdır. Hatalı davranışta bulunanlara karşı duyarlı olunmalı ve uyarılar yapılmalıdır.
Kent sorunları o kenti oluşturan bütün insanların elbirliği ile aşılabilir. Bu konuda bütün kamu ve sivil kurumlara ve kuruluşlara büyük görevler düşmektedir.
Konya, ket sorunlarını büyük ölçüde aşan şehirlerden biridir.
Konya'da 1989'dan sonra halkla bütünleşmiş ve adil bir belediyecilik anlayışı ile büyük bir gelişme sağlanmıştır. Türkiye'deki yerel yöneticiler, "Gez dünyayı gör Konya'yı" sözü gereğince Konya'yı gezip, görmelidirler. Çünkü Konya'dan alınacak çok örnek işler vardır. Konya, imarda, tarımda, ticarette gelişen ve kalkınan bir şehirdir.
Kent sorunlarının aşılmasında insan ön plâna çıkmaktadır. Eğer insan kendi öz kültürü ile yoğrulmuş ise, bu potansiyeli doğru bir kentleşmeyi sağlar. Daha doğrusu iyi bir kent işleyen sisteme bağlıdır. Sistemsiz bir anlayışın hâkim olduğu çabalarla iyi bir kentin olması mümkün değildir.
Bu nedenle herkes üzerine düşeni layıkıyla yaparsa, adil bir davranış içinde olursa, kent sorunları da ortadan kalkar. Yaşanabilir ve modern kentler, bütün haksız uygulamalara set çeken bir sistem dahilinde, doğru işleyen kurallarla oluşur. Sonuçta; insanlar da huzur ve rahat bir yaşam tarzının ortaya çıkması ile saadete kavuşur.
Kentlerin karşılaştığı en büyük sorun göç sorunudur.
Köylerden veya küçük yerleşim birimlerinden kentlere olan göç hızla devam etmektedir. 1945'lerde Türkiye nüfusunun %75'i köylerde yaşarken bugün nüfusun %60'dan fazlası kentlerde yaşar hale gelmiştir.
Köylerden kente göçün etkisi kentlerdeki dengeleri alt üst ettiği gibi, kentlerin sorunlarını da arttırmıştır. Kentlerde meydana gelen gecekondulaşma ve çarpık yapılaşma ilkel hayat sürmenin biçimini ortaya çıkarmıştır. Gecekondularda yaşayan insanlar susuz, kanalizasyonsuz, elektriksiz bir hayata boyun eğmişlerdir.
Bununla beraber kentlerin yönetiminden sorumlu yerel yöneticilerin ihmalkâr ve duyarsız davranışları kentleri içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Halbuki kentlerin imar ve yapılaşması sağlanırken, şehir plâncılığının öne geçmesi, plânların süratli ve yapılaşmanın önünde gitmesi gerekir. Plânsız yapılaşmaya kesin kez izin verilmemelidir.
Eğer hükümetler, köyden kente olan göç sorununa bir çözüm bulmuş olsalardı, beklide kentlerin sorunları bugünkü kadar karmaşık olmayacaktı.
Kentlerin sorunlarını aşmak için göçün önlenmesi, hatta kentten köye göçün özendirilmesi için tedbirler almakla beraber, kentlerde ciddi, kararlı ve tavizsiz uygulamalarla çözümler üretilmelidir.
Kentlere toplanmış olan merkez nüfus yoğunluğunu çevreye taşımak gerekir. Bunun için kentin merkezinden çevre semt ve mahallelere doğru yeni alış-veriş alanları oluşturulmalıdır. Böylesi bir yapılaşma kent gelişimini daha hızlı hale getirecektir.
Kentlerin yapılaşma sorunları yanında kültürel ve sosyal sorunları da vardır. Bu sorunların başında yerel yönetimler tarafından büyük gayretlerle yapılan işlerin, ortaya konan güzel eserlerin korunması gelmektedir. Toplumu bir hastalık gibi saran bencil duygular ve bananecilik ruhu, kent sorunlarına yansımaktadır. Bunun aşılabilmesi için toplumun kültür düzeyinin artırılması gerektiği gibi, yapılan işlere kentte yaşayan insanların kendi öz malı gibi sahiplenmesi gerekir.
Kentlerdeki çevre anlayışı lafla değil icraatla ortaya çıkmalıdır.
Herhangi bir kentte yaşayan o yöre halkı, kentini evi gibi korumalıdır. Hatalı davranışta bulunanlara karşı duyarlı olunmalı ve uyarılar yapılmalıdır.
Kent sorunları o kenti oluşturan bütün insanların elbirliği ile aşılabilir. Bu konuda bütün kamu ve sivil kurumlara ve kuruluşlara büyük görevler düşmektedir.
Konya, ket sorunlarını büyük ölçüde aşan şehirlerden biridir.
Konya'da 1989'dan sonra halkla bütünleşmiş ve adil bir belediyecilik anlayışı ile büyük bir gelişme sağlanmıştır. Türkiye'deki yerel yöneticiler, "Gez dünyayı gör Konya'yı" sözü gereğince Konya'yı gezip, görmelidirler. Çünkü Konya'dan alınacak çok örnek işler vardır. Konya, imarda, tarımda, ticarette gelişen ve kalkınan bir şehirdir.
Kent sorunlarının aşılmasında insan ön plâna çıkmaktadır. Eğer insan kendi öz kültürü ile yoğrulmuş ise, bu potansiyeli doğru bir kentleşmeyi sağlar. Daha doğrusu iyi bir kent işleyen sisteme bağlıdır. Sistemsiz bir anlayışın hâkim olduğu çabalarla iyi bir kentin olması mümkün değildir.
Bu nedenle herkes üzerine düşeni layıkıyla yaparsa, adil bir davranış içinde olursa, kent sorunları da ortadan kalkar. Yaşanabilir ve modern kentler, bütün haksız uygulamalara set çeken bir sistem dahilinde, doğru işleyen kurallarla oluşur. Sonuçta; insanlar da huzur ve rahat bir yaşam tarzının ortaya çıkması ile saadete kavuşur.