“Büyük kâşiflerin yüreklerinde hissettikleri heyecanı hissettim her yolculukta. Dilini, sesini, rengini, mazisini, efsanesini, tarihe tanıklığını, binlerce yıllık ruhaniyetini merak ettim o güzel şehirlerin. Taşlara sinmiş seslere kulak verdim, çeşmelerin sulara öğrettiği şarkıları dinledim. Yaz sıcağında bir mabedin serin gölgesinde aradım ruhumdaki şehrin kapılarını.” ( Ahmet Köseoğlu, Kendini Arayan Şehir)
Şehirlerin nicedir kendine özgü sesi, kokusu, dayanakları, çehresi kayboldu, birbirine benzedi.
Yeryüzüne gökyüzüne, insanî öze yabancılıklar arttı. Anlamlı, sağlam, mütenasip hikâyeler yazılamadı.
Ayaklarımız yerden kesildi, sabitelerimizi ülkülerimizi kaybettik belki.
Şehir, insanı geliştirdiği gibi tüketiyor, sıradanlaştırıyor da. Nice yetenekler düzleşip körleşiyor.
Köylü-şehirli, yozlaşabiliriz de, dona(na)biliriz de. Yığınlara, rakamlara evirilebiliriz de…
Hep parlatılsa da aynı zamanda, kaybolmuşların, gariplerin yeridir şehirler. Mekân tuzaklarla doludur. Yolcu, düştüğü kuyudan çıkamayabilir. Ömrü perişan uykularda geçer.
Türlü kuklalar, oyuncular, hokkabazlar, hatta hortlaklar mevcuttur. Temizlenmesi, muhafaza altına alınması gerekir.
Şehir taslakları, kuruları vardır. İçten içe çürümüş, haraptır. Sanal görüntülerle, sönmüş, harlatılamamış bir mazinin mevhum ateşiyle avunur durur.
Şehirler de kendini arar; bağlayıcılığı, sadakati, kimliğini, ruhunu…
Muhtemelen kimi şehirler; mimarisiyle, öne çıkardıkları, itibar ettikleriyle, hastalıklarıyla bir hercümerci, huzursuzluğu, bir kopuşu dillendiriyordur ve kurtuluşunun hasretinde peşindedir.
İnsan arayıştadır. Ancak güzeli, özünü talep eden insanlar herhalde yaşanası, nefes alan, hayatın bir mana ifade ettiği, enerjik mekânlar, alanlar meydana getirebilir.
Şehri korumak için manevî kaleler, güzellik köprüleri inşa etmeliyiz herhalde…
Onu okumak, yazmak, üzerinde düşünmek, daha derinlikli bir hayatın ipuçlarını görmek; bize yaraşır bir medeniyet tasavvuruyla şehir imajları çizmek, bu soylu hedefe yaraşır işlerden biri.
İşte, TYB Konya Şubesi Başkanı, kültür ve gönül insanı Ahmet Köseoğlu; yeni kitabı Kendini Arayan Şehir ’de gezdiği yerlerin macerası, insan-şehir resimlerinde bu olguya temas ediyor.
Onurlu bir yaşama sanatına ve direnişine katkıda bulunuyor.
Çoğumuzun bir turist nazarıyla gelip geçtiği, basitleştirdiği seyahatlere ayrı bir mana yüklüyor, sathî bir temas kurmayıp, şehirle konuşarak dinliyor, onun dertlerinin farkında olarak, söyleşmelerinin bir kısmını bize aktarıyor.
Yaşadığımız belde, vatan, mahalle karşı vazife ve sorumluluklarımızı hatırlatıyor bir yandan.
Zamanın hızı ile bazı olumsuzluklar karşısında, kültür ve bilim membaıyla bir savunma hattı kurmamızı önerip; sırası geldiğinde sorgulayıp eleştiriyor.
Gönül izlerine, maneviyat dokunuşlarına işaretle; ortak buluş, biliş ve inşaların kapısını aralıyor.
Yazarın kitabı; gezdiği yaşadığı şehirlere bir vefa borcu, saygı; şahsî hayatının her safhasını değerlendirme çabası; manalı gezginliklere sevk, daha doğrusu bütün faaliyetlerimizi kıymetlendirmeye yönelik bir teşvik gibi de okunabilir.
Ahmet Köseoğlu; şehirlere zenginlik katan, ruhunu okşayan şairler, kurucu aktörler, bilgeler, düşünürler ve sanatkârların eliyle anlatıya, gözlemlerine letafet katmayı unutmuyor.
Her hâlükârda kutlu izleri; eylem planlarına, karıncanın kararlı ve muzaffer seferlerine dönüştürüyor.
Hayırlı olsun. Nice yeni kitaplara…