“Dilimizin zayıfladığından söz edenlerin, senelerdir ağızlarından düşürmediği ‘500 Kelimeyle konuşuyoruz’ ezberinden” söz ediyor bir yazar.
Gençler kesinlikle daha fazla kelime ile konuşuyorlarmış. Kelime sayısını daha yukarılara taşımış. Amerika’dan, Avrupa’dan örnekler vermiş.
Problemi dinî alana kaydırarak, söz orucu, sükût orucu tutanlardan, halvete çileye girenlerden filan söz etmiş. Herkes İbn Arabi’den, Faulkner’den, Sezai Karakoç’tan mısralara cümlelere sahip olmak istermiş diyor, eyvallah. Elbette, belirttiği gibi, binlerce kelimeyle boş konuşan insanlar da mevcut.
Fakat “300 veya 500 kelime ile konuşuyoruz” eleştirisini yapanların, özellikle gençlikle ilgili değinmek istedikleri nokta bu değil ki. Siz Batı’nın teknolojisine sahip olun, meramınızı isterseniz pantomim(!) le de anlatın.
Mesele düşüncedeki daralma, bilmeye araştırmaya artık ihtiyaç duymadığımız. Kendimizi zorlamadığımız.
Asgarî kelimelerle, kavramlarla, gitgide zihin kapasitesini düşürerek ve biyolojik faaliyetleri arttırarak(!), dili basitleştirerek yaşadığımız… Salt “seyirci” olduğumuz. Telefonlarla saatlerce oyalanan, az üreten, tembel, geveze, duygusuz bir toplum haline gelişimiz.
Bir kabile insanı gibi, alt düzeyde yaşadığımız, sınırlandığımız…
Anlam(landırm)a sorunu. Gençlik, insanımız hangi olumsuz örneklerle karşımıza çıkıyor. Şikâyetlerimiz neden artıyor.
Bir köşeye çekilip, tespih çekmekle de; sıcak salonlarda dizileri zikretmekle de, bu işler olmuyor.
Mesele; “Türkçede öğrencilerin yüzde 66,1’i orta düzey ve altında bu öğrenciler deyimleri, atasözlerini, içindeki mesajları anlamıyor. Neden sonuç ilişkisi kuramıyor” mesela.(Millî Eğitim’in yaptığı ABİDE(Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi) araştırmasının 2019 sonuçlarından)
Ana dilini (Türkçe’yi) anlamayacak kadara az kelime bilmek, mantıklı düşünme yetersizliği, “Allah’ın bize verdiği emanete, zekâya, hayata uygun bir kullanım mı, ömür reçetesi mi”?
Bilmediğiniz, öğrenmeye lüzum görmediğiniz kelimeleri, yaşantınıza da dâhil edemezsiniz.
Hayatımızdan çıkarılan kelimeler, mefhumlar neler?
Muhakeme, tahlil, eleştiri, terkip nasıl meydana geliyor. Tekâmül, medeniyet iddialarını nasıl gerçekleştireceğinizi düşünüyordunuz.
Kelime bilmek önemsizse, neden dil devrimleri bu kadar tenkit ediliyor. Kültürel kopukluktan vs. den söz ediliyor.
Kaç kelimeyle bilim yapmayı; fikir-sanat dünyasına katkıda bulunmayı teklif ediyorsunuz.
Sığ kafalarla, kalıcı başarıyı nasıl elde edeceğiz; düşmanlarımızla mücadeleyi nasıl, hangi vasıflarla, araçlarla gerçekleştireceğiz.
Neden uzun zamandır sıra dışı, parlak zekâlar ortaya çıkmıyor veya körleniyor.
En azından istediğimiz noktada değiliz. Aciziz. Bunu gidermenin yolu, cehaleti mazur görmek yahut durumu hafifleştirici sebepler, kaçış yolları bulmak değildir herhalde.
Evet, kelimeler kadar hayatımızı düzgün bir cümle olarak kurabilmek önemlidir. Ama bunun için de yine iyi kelimeleri seçmek ve bilmek gerekir.
Üstün kelimeleri, dünyamıza yerleştirmek, raptetmek…
Kendi hesabıma, yazarlara; hayatın her alanında zengin kelimeleri savunmaya, çoğaltmaya çalışmak daha ziyade yakışır diye düşünüyorum.