Günümüzde sık yapılan değişik algı çalışmalarıyla, hayâtımızın kavramlar tarafından yönetilmesine izin vermeyelim. Eskinin gâyet samimi değerlerini ifâde eden kavramlar bugün içleri boşaltılarak son derece kof ve yoz bir mantıkla toplumda oluşturulması hedeflenen algı ile karşımıza çıkartılıyor. Bu sefer insanlar başlıyorlar bu yeni kavramlar çerçevesinden hayâtı ve olayları yorumlaya. Bunu yaparken de çeşitli yanlışlara düşülebiliyor, hatâlar oluşuyor ve derken değerler farkında olmadan bir bir yeniliğe kurban gidiyor.
Toplumda yaşayan örneklerden gidelim: meselâ; eskilerin “aşk” kavramından anladığıyla, günümüzde sâdece hisler bâzında değerlendirilen karşılıklı kısa süreli berâberlik hazzı arasında ciddi farklılık vardır. Eskiler maddi anlamda bu kavramı, meşru ve helal çerçevede sevgi-saygı-sabır-sadâkat harcına sâhip uzun süreli berâberlikler olarak görürlerdi. Ve bu ilişki evlilik ile toplumda karşılık bulurdu.
“Dostluk” kavramına bakalım; bu kavramda eskilerde fedâkarlık gösterilmesi değecek, her şeyiyle sevdiğine râm olacak tarzda, içi samimi kardeşlik muhabbetiyle dolu bir kavramken bugün bu kavram dost edinilecek kişilerde yalnızca maddi, ekonomik, mevki-statü aramakta. Günümüzde insan ilişkileri karşılıklı görüşmeye değil de, zahmetsiz olarak yalnızca telefon ve bilgisayar tuşları ile icra ediliyor.
Devam edelim “kimlik” dendiğinde eskilerde şahsiyetimizi, hal ve tavırlarımızı ortaya döken bir dizi değerleri ihtiva eden bir kavram olduğu açıkken bugün kimlik denince resmi kimlik belgelerimiz akla geliyor. Eskiden “kültür” dendiğinde kendi inanç manzûmemiz akla gelirken bugün her türlü konfora hâiz mekanlarda icra edilenler ifâdesinde yerini buluyor. Yine “sanat” kelimesi de tamâmen günümüze uyarlanarak sözüm ona (!) çağdaş görsellerin gösteri alanlarında sergilenmesi olarak topluma sunuluyor. “Varlık” denince bugün hemen akla servet geliyor…
Meselâ; eskiler sabahları çocuklarını okullarına uğurlarken ‘Yavrum Allah zihin açıklığı’ versin derlerdi. Bugün kuru kuruya ‘başarılar’ denerek evlatlar okullara savuşturuluyor. Halbuki, hayâtın bizzat içinde olan insanın bugün her şeyin dumûra uğradığı bir ortamda zihni açıklığına doğrusu çok ihtiyâcı var. Peki, zihin açıklığı neyle sağlanır? El cevap; helal gıdayla. Yaşadığımız devirde buna dikkat var mı? Sormak istiyorum. Bugün; (Afedersiniz!) ‘nerde beleş orda yerleş’ fikri hâkim. Günümüzde, ne ailelerde ne eğitim sisteminde ‘zihin açıklığı’nı arayan yok. Herkes kendi çıkarına geldiği gibi davranış geliştiriyor. Çağdaş dünyâda geldiğimiz noktaya bakar mısınız? Yazık gerçekten! Yıllar, modernleşeceğiz diye, nasıl da bizi böylesi kavram boşluğuna düşürdü? Netice üzücü!
Genel-geçer vasat kişilerin ürettiği bu sığ mantıkla hayat ikâme ettirilemez. Hayâtın bel kemiği olan hakiki temel gerçekler, yerini kuru-kof-nicelik ve niteliksiz kavramlara bırakamaz, bırakmamalı. Birileri aklımızı, fikrimizi kendi dayatmalarıyla oluşturdukları menfi algılarla çeliyorlar sonra o algıları destekleyici unsurlarla geliştiriyorlar. Oysaki, farklılıkların zenginlik, ihtilafların rahmet, sabrın selâmet, duânın bereket olduğu hakikatleri zihni ihya eder, yaşamaya anlam katar. Hakikatlere gözlerini kapayanların zihinleri nasıl açık olabilir?
Maalesef toplumda yerleştirilmeye çalışılan hatta önümüze dayatılan kavramlardan oluşan yanlış, hatâlı bir hayat kurmuşuz kendimize. Ve bunun farkında değiliz. Kavramlar gerçek anlamlarının dışında insanlar arasında geziniyor. Dikkat edin böylesi toplumlarda fazilet kavramı bir türlü hayat bulamıyor, anlamsız kalıyor. Her işte madde, çıkar, kar hedefleniyor. Derken hayâtın içi boşaltılmış oluyor. İnsan bu hengâmede güdükleşiyor, maddeye yem oluyor.
Bilinsin ki vahiyden süzülen hakikatler insan zihinlerini, ruhlarını ve gönüllerini açar. Önümüze dayatılan çağdaş kavramlara daha duyarlı olmak temennisiyle…