Tevazuyu, derin düşünmeyi ve gönülden bakmayı unuttuk. Bundan dolayı her şeyimiz yüzeysel, her şeyimiz basit, ifadelerimiz ise sığ.
Konuşabilmek çocukluktan kazanılabilen bir şey olsa da; söz söylemek, kelimeleri ve manaları incitmemek de bir irfandır.
Toplumumuz konuşma yeteneğini kazanan ama ifade etmede aciz kalan insanlarla doldu; bu yozlaşmadan dolayı. Aynı kelimeleri kullanıyoruz ama aynı anlamı bulamıyoruz. Aynı yöne bakıyoruz ama aynı şeyi göremiyoruz. Aynı sesi dinliyoruz ama aynı ritmi yakalayamıyoruz…
Öz değerimiz olan, medeniyetimizin ve insanlığımızın ölçüsü olan kelimelerin kıymetini bilemediğimizden ötürü onlar bizi terk etti. Biz de onlarsız ya da onları anlamı dışında kullanarak ifadelerimizi bozduk. Demeye çalıştık ama diyemedik. Anlatmaya çalıştık ama yanlış anlattık ve yanlış anlaşıldık… Bu eksikliğimizden dolayı da irfanımızı kaybettik.
“Karıncayı bile incitmem deme! Bile’den incinir karınca! / Söz söylemek irfan ister, anlamak insan…” dedi, divan şiirinin üstadı Fuzûlî.
“Bile” kelimesi; şaşkınlık, küçümseme ifadelerinde kullanılırken bu kelime ile nitelenen varlık ne düşünür. Bir de böyle düşünün!
“Yarın Hakk’ın divanına varınca, / Süleyman’dan hakkın alır karınca” dedi, zamanın en güçlü hükümdarına, Şeyhülislam Ebussuud Efendi.
Her kelime bir manadır, her kelime bir candır. Onları hak etmediği yerde kullanmak ise kelimelerin belini kırıp onu incitmektir.
“Güvenilir emlakçılar vasıtasıyla evinizi tutun” diyen haber sunucusunu izleyen güvenilmez emlakçılar ne düşünür?
“Önemli olan organlarımızdan birini anlatacağım” diyen hocayı duyan önemsiz olduğunu zanneden organın psikolojisi nasıl olur?
“Görünmez kazalardan korusun Allah” diyen dilenciye sadaka veren kişi, görünen bir kaza geçirdiğinde verdiği sadakayı geri isteyebilir mi ve niye eksik dua ettin diyebilir mi?
“Ayrıcalıklı müşterimiz olmak ister misiniz?” diyen fırıldak pazarlamacıya karşı ayrıcalıksız müşteri ne demek ister?
“İnsanlık dışı saldırı” diye yorum yapan kişiye insanlık içi saldırının ne olduğunu sorsak, cevabı ne olur?
“Fiyatı on liraya kadar düştü” diye söylenen balık, kendini nasıl hisseder ve çocuğuna on lira harçlık vermede zorlanan baba bu duruma nasıl bakar?
“Uygun fiyata satılık” olduğunu üzerine saplanan levhadan öğrenen tarla; uygun olmayan fiyatın ne kadar olduğunu sorabilir mi?
“Bu adam Türkiye’ye üç numara büyük” diyerek, beğendiği yazarın kitabını överek satan talihsiz kitapçının bu sözünü duyan al bayrak çehresini yere düşürür mü?
“Sende neyi seviyorum biliyor musun?” sorusuna muhatap olan kişinin, sevilmediği yönlerini de öğrenmeye hakkı var mıdır?
“İşimiz Allah’a kaldı” diyen dili ayarsız insanın kalbi de ayarsız mıdır?
“Çok yaratıcı bir fikir bu” diyen kişi, sineğin bir kanadını yaratabilir mi?
“O sıradan biri değil” sözünü duyan sıradakiler; sıraya yapılan kaynağı görebilir mi?
“Sorması ayıp olacak ama” diyen birinin, o soruyu sorması ile ayıp ortadan kalkar mı?
“Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz, / Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı, / Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz.
Kelecilerin pişirgil yaramazını şeşirgil, / Sözün us ile düşürgil dimegil çağ ede bir söz...” dedi, Yunus Emre.
Üstad Hayati İnanç’ın dediği gibi Türkçeden Türkçeye tercümesi ise şöyledir;
“Sözünü bilen kişinin, yüzünü ak eder bir söz, / Sözü pişirip diyenin, işini sağ eder bir söz.
Söz olur keser savaşı, söz olur bitirir başı, / Söz olur zehirli aşı, bal ile yağ eder bir söz.
Sözlerini iyi pişir, yaramaz sözü değiştir, / Aklın ile dile düşür, söyleme anlamsız bir söz...”
“Gördüğüme memnun oldum” dedi, dükkânının önünde oturan.
“Görmediğinde de aynı histe değilsen; ne âlâ” dedi, dükkânın önünden yürüyerek geçen.