Nur içinde yatsın Babacığım İsa Ruhi Bolay, maden mühendisiydi ve kullandığımız kelimeler üzerinde titizlenirdi. Mümkün mertebe uydurukçadan kaçınmamız, kelime haznemizi geliştirmemiz üzerinde fazlasıyla dururdu.
Türkçenin letafetine, kuvvetine güvensek de, İngilizce gibi lisanların zenginliğine imrenirdik. Kelimeler tefekkür kanallarımızdı. Bir kitap, bir kelime ömrümüzde çok şey değiştirirdi.
Diğer taraftan ismimiz de bir kelimeydi, hazırlanmalı, onu güzel cümlelerle donatmalı, iyi bir intiba ile hatırlanmalıydık.
Kelimeler dostumdu. Aforoz edilen, atılan, ömrü tükenen sözcüklerin hüznüyle yaşadım. Biz bu şuurla yetiştik. Okul yıllığına en başa, “Kimler nelerden vazgeçmez, Hüzeyme Osmanlıca kelimelerinden” diye yazılmıştı mesela.
Hayat anlama, öğrenme, gelişim üzerine kurulu. Sorular, meraklar, b/ilgiler ve cevaplar… Dünyanın en zeki insanının bile her şeyi bilmesine, vakıf olmasına imkân var mı?
Öğrenme muradınız varsa; bir zahmet, açar bakarsınız, kafa yorarsınız. Eleştirmek, mukayese yapmak için dahi okumalara, kelimelere muhtacız.
Ama 300-500 kelime size yetiyorsa, böyle yaşıyorsanız; dar, kesik, çıkmaz cümleler dünyalar kuruyorsanız kendinize; açılımları, kanatlanmaları, derinlikli inşaları elbette anlayamazsınız. Da, neden ısrarlı hesaplı, çeşitlenmiş bir tahkir edici tavrı sürdürürsünüz?
Kelimelerden korkmayalım hanımlar beyler! Sözcüklerle insanın zevki incelir, idraki gelişir. Yazarlar sığ dağarcıkla yazamazlar.
Ayrıca her yazarın kendine has bir üslûbu bulunur, özeldir. Herkes, her şeyi anlayacak diye de bir kaide yok.
Dileyen, arzusunca her sahada kalem gezdirebilir ama bizim söz gelişi seyyar satıcı ağzıyla konuşmamız, yazmamız beklenemez. Edebiyat(ımız) bunu, bu ihaneti kaldırmaz.
Kelime sermayemizi, gönlümüzün zihnimizin meyvesini, onca zaman ter döktüğümüz ürünümüzü niye küçültelim, basitleştirip, sınırlayalım Allah aşkına!
Tercih etmek elinizdedir, beğenmediğinizi okumaz; zihin yapınıza keyfe göre, istediğiniz kimseleri takip edersiniz.
Yazma kıstaslarımızı, kanunlarımızı sizler belirleyecek değilsiniz. Kurallarınıza tabi olmayı beklemeyin bizden; üstelik edebi çevrelerce de takdir görmüşken.
Duruşunuzu değiştirin derim ben. Dilimize hücum etmeyin lütfen!
Hadi bizler bir tarafa; şimdi Ahmet Hamdi Tanpınarları, Necip Fazılları, Peyami Safaları, Cemil Meriç’leri, Reşat Nurileri, kimi akıllar kesmiyor diye, bir kenara mı atalım kestirmeden.
Pekiyi, “Halk için roman yazan” Hüseyin Rahmi Gürpınarları anlayabilecek misiniz? Hangi üstadı, neleri okudunuz?
Sonuçta bizler yetersiz olsak bile, iyi niyetle, mesleğimizin gereğini yapıyoruz ve bu milletin değerlerini savunuyoruz.
Fakire lütfedilen 19 kitap ve yazı hayatım, okurlarım bu samimi mücadeleye şahittir. Yani davamızla, haksızlığa, adaletsizliğe, şerre karşı yerine göre eleştiriyle, savaşımızla biz milletimizin yanındayız.
Benim anlayamadığım ve düşünüp durduğum husus ise; memlekette bu kadar itiraz edilecek, düzeltmeye çalışılıp, değişmesi hedeflenecek, savaşım verilecek olgu, cehalet noktaları mevcutken; neden kendi halinde, karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalışan insanlara sataşılır ki.
Derdiniz ne; edebî hayatta kâfi derecede mükemmel değilsek, zaten zamanla eleniriz değil mi?
Nice ahlaksızlığı, millî manevî değerlere düşmanlığı şiar edinmiş şahısların¸ necis, muzır, marazî, maskara kelimelerini; hırsız uğursuz, şom fikirlileri umursamazsınız da, teyzeniz ablanız amcanız yaşındaki birileriyle “vazifeliymiş” gibi hangi sebeplerle niçin uğraşırsınız. Bu nasıl bir haleti ruhiyedir, seciyedir?
Dişiniz, gerçek kötü(lük)lere geçmediği, tırstığınız için mi, kolay hedef seçtiğiniz için mi, cinsiyetimizden dolayı mı, neden?
Kendinize biçtiğiniz, oynamaya heveslendiğiniz rol bu mu? Boş vakitlerinizi böyle yararlı(!) işlerle mi değerlendiriyorsunuz, t(acizin) başka türlüsü…
Hariçten gazel okumak kolaydır arkadaşlar.
Siz (ilk) kitap çıkarmanın zorluklarını, ardındaki emeği, yazarların gözyaşını, nafile bekleyişleri, mahzun geri dönüşleri, akıp giden zalim seneleri nereden bileceksiniz.
Bazen insanın ömrü, dopdoluyken ikinci bir kitaba dahi fırsat vermez. Çevre de her zaman desteklemez.
Ya, yazar kadınların karşılaştığı, maruz kaldığı güçlükler? Atlamamız, aşmamız icap eden kuyular, hendekler…
Ha, ne dersiniz; isimsiz koç yiğitler, takma adlı kıl kahramanlar, korsan çengeller, mühendis(lik) harikası aydın baydın kişiler.
Şu maskelerinizi çıkartın da, pudralı yüzlerinizle tanışalım bir hele!
Bre siz kimsiniz be!