Konya’da 15 yıllık bir terzinin, bir müşterisinin isteği üzerine kefene cep dikmesiyle ilgili haberi, çeşitli basın organlarında görmüşsünüzdür. Terzinin ifadesine göre, bu cepli kefeni talep edenlerin sayısı gittikçe artıyormuş. İçine güya dualar konacakmış.
Benim bildiğim Müslümanlar, saltanatıyla varidatıyla gömülen bazı kavim mensuplarına, firavunlara benzemekten fena halde, ölesiye korkar; onları çağrıştıracak bir hâl, tavır, hareket, yaşantı içine girmekten sakınırlardı. Garantiyi, güzel fiillerinde, imanlı yaşantıda görürlerdi. Zahiri değil, imanı kurtarmaya bakarlardı ve tedbiri “sağken” alırlardı.
Her türlü günahı korkmadan işle; birkaç duayla, kâğıtla meseleyi çözdüğünü zanneyle. Dünyevî tedbirlerle, üstelik kendininkini de değil, başkasının “ahret işini” halleyle.
Cep, bir biriktirme, doldurma, saklama, harcama yeri; son derece dünyevî, bu âleme ait bir kıyafetin parçası. Kefenle cebi bir arada düşünmek, fevkalâde sarsıcı, yadırgatıcı.
Cami minarelerini, sevdiğin takımın renklerine boyamak, ya da futbol topu figürleriyle süslemek gibi bir şey bu. Aynı zihniyet. Kutsalı maddîleştirmek, indirgemek, hafifletmek, benzetmek(!)
Ve istismara açık… Değişik seçenekleri tercih edenler çıkabilir. Yol açıldı artık bir kere, düşüncenin hayalin sonu yok. Siz dua koyarsınız, öteki Müslüman münasip gördüğü bir başka nesne koyar. Nasılsa memlekette ileri demokrasi var. Ölümün de cılkı çıkar.
Ölüyorsunuz; gittiğiniz bilmediğiniz, korkulacak, meçhul bir âlem. İlk durak kabir. Ne konur ki kefenin cebine. Çitlek, yol bileti, sevdiğinizden bir uğur, ıssız adaya giderken yanınıza aldığınız üç şey, rüşvet demeye dilim varmıyor.
Yoksa imanınızı cebinize mi sığdırdınız. Bir vesika mı aldınız. Değişik aksesuarlar size bir imtiyaz, imkân mı sağlayacak. Bir berat, kurtuluş belgesi mi temin ettiniz; cebin içine azık mı koyacaksınız.
Oraya aşkla dolu kalbinizden başka ne götürebilirsiniz. O da kabire de, kâinata da sığmaz vesselâm. En azından öyle yüce gönüller olduğunun şuurundayız.
Ölüm bir yolculuksa, o çetrefil, karmaşık, esrarlı yolu imandan başka neyle kat edebilirsiniz?
Kimlik kâğıdı. Bir yol haritası, pusula… Aman ha, doldur cebi.
…
Kefenin ceplisi daha fiyakalı, daha havalı herhalde. Sorması ayıp, kefeniniz ne marka?
Belki artık beyazın modası geçtiği için değişik renkler de seçilebilir. Hocalar değil, Modacılar kefen biçebilir. Ölüme fiyat, dünyevî bir libas seçebilir.
Söz gelişi, duş jeli, banyo köpüğü ile ölüler yıkanabilir. Saçlara da iyi marka şampuan kullanmalı. Belki, bazı Hıristiyanlara yapıldığı gibi hafif bir makyaj da iyi gider. Bir fotoğrafçı, ölüm fotoğrafları çeker; yitirdiğiniz kişinin son görüntülerini sergiler.
Cebe sevdiğimiz kişilerin fotoğrafları, hatta küçük bir albüm de yerleştirilebilir. Hem böylece hiç ayrılmazsınız.
Çeşitli eşyalarla, koyun koyuna olmak mümkün. Mesela, yarışmalarda falan bazılarınca kullanılıyor ya, sempatik torununuzun şanslı patiği; söz gelişi minik bir semazen heykeli(böylece Hz. Mevlânâ’nın şefaatlerini de, bir çırpıda sağlardınız.)
Hatta ileri bir Müslüman olarak, bir kardinalden istediğiniz “iyi seçim; aman yol geçim” üfürüğünü de eklerseniz, Avrupa koşullarına da uygun olur. Papaz, haham duası da tercihleriniz arasında yer alabilir. Yakışır.
Ben, ölümüzün sağlık şartları adına ve kaliteli bir hayat için, neme lazım yılan arı böcek sokmalarına karşı bir haşere ilacı da tavsiye ediyorum. Bir değil, birkaç cep yapılsın. Helâl olsun! Feda olsun! Halkımızdan mı esirgeyeceğiz. Üstelik milletimizdeki refahı, cümle âleme de göstermiş oluruz. Melekler de bizleri alkışlasın!
Bu güvenceli, garantili ahret yaşamından sonra gideceğimiz yerde değişik manzaralar olacağı için, o ceplere birkaç kuruş, dolar koymak da fena olmaz. Sadece hayatın değil, ölümün de binbir türlü hali var. Maazallah, tedbiri elden bırakmamak lâzım.
Neden çılgın yılbaşı çamı satışlarından(Görgü tanıklarına göre, Real’de bir hafta da bitmiş), cepli kefene kadar bütün bu garabetler Konya(lı)yı buluyor dersiniz.
Benim bildiğim Müslümanlar, saltanatıyla varidatıyla gömülen bazı kavim mensuplarına, firavunlara benzemekten fena halde, ölesiye korkar; onları çağrıştıracak bir hâl, tavır, hareket, yaşantı içine girmekten sakınırlardı. Garantiyi, güzel fiillerinde, imanlı yaşantıda görürlerdi. Zahiri değil, imanı kurtarmaya bakarlardı ve tedbiri “sağken” alırlardı.
Her türlü günahı korkmadan işle; birkaç duayla, kâğıtla meseleyi çözdüğünü zanneyle. Dünyevî tedbirlerle, üstelik kendininkini de değil, başkasının “ahret işini” halleyle.
Cep, bir biriktirme, doldurma, saklama, harcama yeri; son derece dünyevî, bu âleme ait bir kıyafetin parçası. Kefenle cebi bir arada düşünmek, fevkalâde sarsıcı, yadırgatıcı.
Cami minarelerini, sevdiğin takımın renklerine boyamak, ya da futbol topu figürleriyle süslemek gibi bir şey bu. Aynı zihniyet. Kutsalı maddîleştirmek, indirgemek, hafifletmek, benzetmek(!)
Ve istismara açık… Değişik seçenekleri tercih edenler çıkabilir. Yol açıldı artık bir kere, düşüncenin hayalin sonu yok. Siz dua koyarsınız, öteki Müslüman münasip gördüğü bir başka nesne koyar. Nasılsa memlekette ileri demokrasi var. Ölümün de cılkı çıkar.
Ölüyorsunuz; gittiğiniz bilmediğiniz, korkulacak, meçhul bir âlem. İlk durak kabir. Ne konur ki kefenin cebine. Çitlek, yol bileti, sevdiğinizden bir uğur, ıssız adaya giderken yanınıza aldığınız üç şey, rüşvet demeye dilim varmıyor.
Yoksa imanınızı cebinize mi sığdırdınız. Bir vesika mı aldınız. Değişik aksesuarlar size bir imtiyaz, imkân mı sağlayacak. Bir berat, kurtuluş belgesi mi temin ettiniz; cebin içine azık mı koyacaksınız.
Oraya aşkla dolu kalbinizden başka ne götürebilirsiniz. O da kabire de, kâinata da sığmaz vesselâm. En azından öyle yüce gönüller olduğunun şuurundayız.
Ölüm bir yolculuksa, o çetrefil, karmaşık, esrarlı yolu imandan başka neyle kat edebilirsiniz?
Kimlik kâğıdı. Bir yol haritası, pusula… Aman ha, doldur cebi.
…
Kefenin ceplisi daha fiyakalı, daha havalı herhalde. Sorması ayıp, kefeniniz ne marka?
Belki artık beyazın modası geçtiği için değişik renkler de seçilebilir. Hocalar değil, Modacılar kefen biçebilir. Ölüme fiyat, dünyevî bir libas seçebilir.
Söz gelişi, duş jeli, banyo köpüğü ile ölüler yıkanabilir. Saçlara da iyi marka şampuan kullanmalı. Belki, bazı Hıristiyanlara yapıldığı gibi hafif bir makyaj da iyi gider. Bir fotoğrafçı, ölüm fotoğrafları çeker; yitirdiğiniz kişinin son görüntülerini sergiler.
Cebe sevdiğimiz kişilerin fotoğrafları, hatta küçük bir albüm de yerleştirilebilir. Hem böylece hiç ayrılmazsınız.
Çeşitli eşyalarla, koyun koyuna olmak mümkün. Mesela, yarışmalarda falan bazılarınca kullanılıyor ya, sempatik torununuzun şanslı patiği; söz gelişi minik bir semazen heykeli(böylece Hz. Mevlânâ’nın şefaatlerini de, bir çırpıda sağlardınız.)
Hatta ileri bir Müslüman olarak, bir kardinalden istediğiniz “iyi seçim; aman yol geçim” üfürüğünü de eklerseniz, Avrupa koşullarına da uygun olur. Papaz, haham duası da tercihleriniz arasında yer alabilir. Yakışır.
Ben, ölümüzün sağlık şartları adına ve kaliteli bir hayat için, neme lazım yılan arı böcek sokmalarına karşı bir haşere ilacı da tavsiye ediyorum. Bir değil, birkaç cep yapılsın. Helâl olsun! Feda olsun! Halkımızdan mı esirgeyeceğiz. Üstelik milletimizdeki refahı, cümle âleme de göstermiş oluruz. Melekler de bizleri alkışlasın!
Bu güvenceli, garantili ahret yaşamından sonra gideceğimiz yerde değişik manzaralar olacağı için, o ceplere birkaç kuruş, dolar koymak da fena olmaz. Sadece hayatın değil, ölümün de binbir türlü hali var. Maazallah, tedbiri elden bırakmamak lâzım.
Neden çılgın yılbaşı çamı satışlarından(Görgü tanıklarına göre, Real’de bir hafta da bitmiş), cepli kefene kadar bütün bu garabetler Konya(lı)yı buluyor dersiniz.