Geldik hikâyenin sonuna…
Yine bir sandık var önümüzde, yine her zaman olduğu gibi her iki taraftan da “hamaset” bulutları zorluyor…
Yine ‘ölüm kalım’ söylemleri…
İşin zor vatandaş...
Ama yapacağında pek bir şey yok…
Öyle alıştırdın, ya da öyle alıştırdılar seni…
***
Biz bu süreçte elimizden geldiği, dilimizin döndüğü nispette duyduğumuzu, bildiğimizi, tanık olduğumuzu paylaştık…
Çoğu meslektaşımız gibi işin kolayına kaçıp kararımızı baştan ilan etmedik…
Gazetecilik yaptık…
Algı bombardımanları arasında farklı bir soluk, farklı bir nefes aldırabildiysek ne mutlu bize…
***
Pazar günü, sandık önüne geliyor…
Oyu kullanacağın o odaya girince elinde Türkiye’nin kaderi olduğunu unutma…
Her iki tarafında seni korkutmalarına müsaade etme…
Sadece;
DÜŞÜN…
***
“Nasıl bir Türkiye” istiyorsun onu hayal et, bugün varsın, yarın yoksun…
Çocuklarının nasıl bir ülkede yaşamasını istediğini tahayyül et, korkmadan mührünü vur bu seçimlere…
Yapılanı ve yapılmak isteneni unutmadan…
***
En başından beri sıkıştırdılar…
Başta meslektaşlarımız…
“Kararını açıkla…”
“Tarafını belli et…” diye…
Taa en başından beri tarafımda, kararım da netti…
Ahmet Davutoğlu’nu da uzun uzun dinledikten sonra, aldığım kararın isabeti pekişti…
***
Rabbimin bana verdiği akla güvenerek, üzerinde uzun uzun düşünerek, 18 maddeyi de okudum…
Şimdi de gidip aynı sizin gibi, çocuklarımın geleceği için OYUMU kullanacağım…
SİYONİZME eğilmeyeceğim…
Siyonizm’e hizmet edenlerin de oyununa gelmeyeceğim…
Rabbim şahit…