Aylardır büyük özlemle beklediğimiz, ayların sultânı Ramazan ayının yarısını geçtik sona doğru yaklaşıyoruz. Pek tabi hüzünlüyüz. Düşünmeliyiz ki, bu mübârek ay bana ne kazandırdı? İbâdetlerime ayrı bir ihlas farkı kattı mı? Ahlâkımda düzelmeler var mı? Bu Ramazan sevaplarım arttı mı? Yardım, sadaka, infak, fakir-fukaraya destek olma noktasında neler yapabildim? Oruçlarımı tutarken göz, kulak, el-ayak bilhassa da dil uzuvlarımı, günah işleme husûsunda, daha irâdeli kullanabildim mi? Bunların hesâbını yapmalıyız, kardeşler. Dünya hesap-kitap dünyâsıdır. Herkes maddi kaygılardan yakınıp dururken, maddiyat hesaplarını en ince detaylarına kadar yaparken, mânevi kazançların da, hesâbını yapmalıyız. Öylesine günü birlik yaşayanla, planlı-programlı hayat yaşayanların kazançları bir olur mu?
Maddi kazançlara her zaman sevinirken, mânevî kazançlara daha çok sevinmelidir. Çünkü mâneviyat kazanımları, mümin kişiye hayâtı daha anlamlı yaşatır. Mâneviyatlı insan, ahlaklı olur. Dürüst, çalışkan, hakperest, yardımsever olur. Böylesi müminler; herkesin hayrını isteyen, başkalarına zarar vermeyen, vicdan sâhibi insanlardır ki, onlar etrafları tarafından takdir görürler, sevilir ve sayılırlar. Mâneviyatlı olmak yâni dindar, imanlı ve inançlı olmak demektir. Yeni yetişen neslin böylesi donanımda olması hedeflenmelidir. Bu faziletli erdemlere sâhip insanların kötülükle, menfilikle, zâlimlikle, çirkinlikle işleri olmaz. Hakiki mânâdaki dîn-iman bunu temin eder. Bahsedilen ahlâkî güzellikler, ancak dindarlarda bulunur. Mübârek Ramazan ayında ahlâkımızı güzelleştirmede, tutulan oruçların olumlu etkisi olur, olmalıdır.
Oruç ile nefsimizi terbiye ederiz. Kendi hür irâdemizle belirlenen süre içinde yemeyiz, içmeyiz. Ama tabi oruçtan asıl gâye sâdece mideye gıda ve içecek girmemesi değildir, asıl hedef, tüm azâlarımızı müminlere yasaklananlardan korumak amaçlıdır. Yoksa Mevla Teâlâ’nın bizim oruçlarımıza ihtiyâcı yoktur. Bize helal olanlar, niye belirtilen zaman biriminde yasak edilsin ki? ‘Bunda mutlak bir hikmet ola’, demeli ve oruçta ki, hikmete odaklanmalı. Dolayısıyla Rabb’in kabul edeceği oruçları tutmaya gayret etmeli. Zira Allah Teâlâ bizlere akıl vermiş, fikir vermiş. Akıl, yalnızca kendi çıkarlarımızı korumaya mı çalışmalı? Akıl, bu geçici dünyâda güzel yaşamaktan çok, içinden hiç çıkmayacağımız ebedi dünyâyı güzel yaşamak adına neler yapılmalı? Hayat, bu ideale hasredilmeli. Gerçek akıllı o dur ki, ebedi saadeti kazanmak için ömrünü harcamalı. Çünkü sonsuz huzur ve mutluluğu kazanmak adına dünyâdan başka sermâyemiz yok. Ömür sermâyesini orada-burada çar-çur etmek, doğrusu akılsızların işidir. Günü birlik, canının istediği gibi bir hayat yaşamak, gerçekten sonucu, ebedi hüsran olan ahmakça bir yaşantı tarzıdır. Bundan şiddetle kaçınmak lâzımdır.
İnanan kişiler olarak bizler, mademki ahret gerçeğine inanıyoruz, oruç tutuyoruz o halde davranalım dostlar! Rabb’mizin beğeneceği gibi güzel oruçlar tutalım. Cenâbı Hak ile aramızdaki ilâhî köprü olan namaz görevimizi hiç aksatmayalım. Zira namaz da, aynı oruç gibi farz olan bir ibadettir. Şu aziz mübârek Ramazan günlerinde namazları aksatıyorsak, beş vakti düzenli kılalım. Namazları, bu Ramazan devamlı kılmaya ve sonrasında bırakmamaya azim edelim. Kılanlar ise namazlarını huşu ve ihlasla kılmak hedefini, kendilerine koymalı. ‘Bu Ramazan namazlarımı daha güzel kılmalıyım’, diye kendimize bir ölçü koysak ne güzel olur! Zira namaz kul olarak bizim için Rab katındaki en önemli kıstastır. Savaşta dahi namaz terki yoktur. Müslüman nasıl bu konuda gevşeklik gösterir, nasıl mâzeret üretebilir?
Gönüllerin Sultânı Peygamberimiz aleyhisselâm’ın; ‘Gözümün nûru’ dediği namaz, asla aksatılmamalı. Her iş bir yana namaz bir yana! ‘Vaktim yok’, diye namaza gereken hassâsiyeti göstermeyenler, bilsin ki, günlerinin-zamanlarının hatta hayat ve ömürlerinin bereketini göremezler. Her türlü iyilik ve hayır, güzellik ve bereket, namazla gelir. Namaz en mühim kulluk vazifedir. Böylesine değerli bir sorumluluğu yerine getiremeyenin, dünyâda iki yakası bir araya gelmez, işleri rast gitmez. Âlemi berzahta ve âlemi ervah’ta en büyük azâbı hak eder. Yüce Yaradan’ına olan en mühim sorumluğunu yerine getirmeyen, bu dünyâdaki sorumluluklarını da ihmal eder, yerine getirdiklerinin de, hayrını göremez. Zira müminin Rabb’iyle olan arasındaki ilâhî köprüyü koparması, nefsini sultasına boyun eğmesi, şeytanın aldatmacalarına kanması, onu ucunda acıklı bir azap olan, hazin bir âkıbete götürür. Yaşadığımız devirde, nasıl maddenin ince ince hesâbı yapılıyorsa, mâneviyatın kar ve zararlarının hesâbı, yanı sıra bizden hem dünyâda hem ahrette götüreceklerinin hesâbı da yapılmalıdır.
Bu hesapları yaparken, içinde bulunduğumuz ay, ayların içerisinde en kârlı, sevapları en bol olan bir zaman diliminde, mübârek Ramazan ayındayız. Önümüzde kendimizi affettirebilmemiz ve güzel ibâdet yapabilmemiz için güzel günler var. Meselâ, bugün Cuma, Müslümanlar için sevâbı bol bir gün ve bizim haftalık bayramımız. Haftaya Cuma nasip olursa Kadir gecesine erişeceğiz. Ayrıca bugünden itibâren yapıldığı takdirde, nafile iki hac ve iki umre sevâbı olan ‘itikaf günleri’, başlıyor. Ramazan ayının son on günü itikaf günleridir. Râsulümüz aleyhissalâtu vesselam, Ramazan ayının son on gününü itikaf ile geçirirdi. Zamânımızı, vaktimizi ayarlayabilirsek biz de yapalım. Değerli bir doktor oğlumuz itikaf için yıllık izninden on gün almış ve câmîde itikafa girmişti. Mümin istesin yeter ki, Mevlâ Teâlâ gönülden dileyene yolları açıyor. Önümüzdeki Cuma günü Kadir Gecesi dedik ama bilindiği üzere, bu mübârek gecenin zamânı tam olarak belirtilmemiştir. 21-23-25-27 gecelerde arayınız deniyor. O gecelerde teyakkuzda olalım, gecelerini de, gündüzlerini ibâdetlerle geçirelim inşaallah. Kadir sûresinde bildirildiği üzere, bu gece bin aydan daha hayırlıdır. Bin ay, seksen üç sene dört aya tekâbül ediyor. Dolayısıyla âdeta her günü altın değerinde olan mübârek günlerden, lâyıkıyla istifâde etmek için emekler, gayretler sarf edelim inşallah aziz kardeşlerim.
Bereketli, günler ve Cumâlar diliyorum.