Vaktiyle Konya’da toprak damlı evlerde kar-yağmur yağar, dam akar, odanın her tarafına tas-tabak- “ileğen” konur ve ev halkının feleği şaşardı.
Kamış çelenlerden, tahta oluklardan sarkan sülükler damdan yere kadar uzanır, evlerin etrafı sarkıt-dikitlerle Damlataş Mağarası gibi olurdu.
İçeride yanan sobadan camlar buharlanır, o buharlara yazı yazar, resim yapar, parti amblemi çizerdik. Az sonra buharlar akmaya başlayınca, ne yazı kalırdı, ne de resim.
Camdan arkadaki kapkaranlık bağlara bakar, uzak yerlerden gelen köpek ulumalarını duyardık.
Lapa lapa kar yağarken rahmetli nenemin dizinin dibine çöker, o hem bize “metel” anlatır, hem de gökden yere inen her kar tanesini bir meleğin indirdiğini söylerdi.
O zaman çocuktuk. Şimdi güya böyüdük, okuduk yazdık ama işin gerçeği öyle mi değil mi hala bilmem! Hakikaten her kar tanesini ayrı bir melek mi indirir, yoksa tek melek mi bilmeyiz.
Bildiğimiz, inandığımız bir şey varsa o da yeryüzünün yağmur, kar, fırtına, gün-güneş işlerini ayarlayan, bugünkü tabirle meteoroloji işlerine bakan bir melek var, o da Mikail Aleyhisselam.
Daha sonraları Fen Bilgisi dersinde öğrendik. Her kar tanesinin birbirinden farklı bir geometrik şekli varmış. İnsanların parmak izi gibi, kar taneleri de hep farklı farklı imiş. Yeryüzüne şimdiye kadar birbirinin tıpa tıp aynısı 2 kar tanesi düşmemiş!
Yine nenem derdi ki bu milyarlarca, trilyonlarca kar tanesinin hiç biri diğerine değmeden gökden yere iner, eğer iki kar birbirine sürtünürse “aletdirik gaplosunun şase yapdığı” gibi kıyamet koparmış.
Hay nur içinde yatasıca nenem! Senin okuma yazman bile yok idi, nereden belledin bu hakikatları?
Kar gibi, yağmurlar da damla damla iniyor aşağıya. Ne kadar sağnak yağmur olursa olsun, üstümüze kovaynan su boşalır gibi yağmur yağmıyor.
Bütün bunlara inanan inanır, inanmayan burun kıvırsın geçsin amma inananın da inanmayanın da gözüyle gördüğü bi gerçek var, o da yağmur ve karın kendisi!
Tabiat, doğa, bulut, yoğunlaşma, bilmem ne… deseniz de, inanmamak için kırk dereden kırk su getirseniz de “tabiat” dediğiniz bulutları, dağları, ovaları, yerin altını, üstünü kim yarattı? Kaç yüz metre aşağıya tonlarca altını, petrolü, kömürü… kim koydu?
Tonlarca yağmur, kar üstümüzde hangi tankerlerde, depolarda bekletiliyor da zamanı gelince taksit taksit iniyor?
Şimdi gelelim, başlıktaki “Kar Ayeti” ne demek?
Evet, Allah’ın ayetleri 2 türlüdür.
Birisi ilahi kitaplarda geçen cümleler, kelimeler, ayet ve sureler… Bunların sayısı belli, sınırlı, okuyup, ezberleyip hafız bile oluyoruz.
Bir de yağmur, kar, gece, gündüz, insan, hayvan, güneş, ay, yıldız, zerre, kürre, toprak, hava, su, ateş… dediğimiz “ayetler” var ki ne saymakla biter, ne de anlatmakla.
İşte “Kar Ayeti” de bunlardan sadece bir tanesi. “Tabiat Suresi”, ayet numarası: “Sınırsız!...”