Özellikle kadına yönelik şiddet, her geçen gün dozunu artırıyor. Yakın, dehşetengiz örnekler hafızalarda; göz önünden hiç gitmiyor.
Sevgisizliğin, nefret ve hadsizliğin öyle bir noktasındayız ki; artık saldırı da yetmiyor. Bir türlü dinmeyen öfke nöbetleriyle; kurban bedeni üzerinde her çeşit işkence uygulanacak, öldürülecek, yetinilmeyecek, parçalara bölünecek, yakılacak, çöp tenekelerine atılacak.
Büyük bir küstahlıkla, kiminde fotoğraflar çekilip marifetler sergilenecek, videolar eklenecek. Facebook’da eski, tecavüz mağdurlarının fotoğraflarına kendi “suçlu” resimlerin ilave edilip, mütecavizlikle övünülecek.
Diğer taraftan şirin katiller olarak, TV’lere kadın programcılar tarafından davet edilecek.
Kadın yazarlar, hemcinslerinin uğradığı zincirli vahşet için “Abartmayın canım, Amerika’da da tecavüzler oluyor” diyerek, olanları sindirip, yumuşatabilecek; temenni etmeyiz ama çok daha hafifleri kendisine ve yakınlarına uygulansa, halim nicedir diye düşünecek bir zekâ seviyesine bile erişemeyecek. Herhalde kendilerine “Bunlar şeref ve insanlık değil, tabii ki bir istatistik meselesidir hanımefendi. Hiç üzülmeyiniz” denilerek geçiştirilecek.
Top kafalı, bilincini toptan kaybetmiş bazı hamsicik beyler, hunharca öldürülen talihsiz Özgecan için –herhalde ahrette de dünya maçları önemlidir, mahrum kalınmasın diye- “Trabzon maçını” anlatan futbol yazıları yazabilecek.
Yine kadınlar arası, “Senin tacizcin üstündür, hayır benimkisi üstündür” başlıklı iğrenç itiraflar yarışmasıyla, hadiseyi basitleştirip küçültme ve normalleştirme edepsizliği, rezilliği baş gösterecek.
Şiddet Meclislerinde, halkın, Öcalan’dan icazetli(!) vekilleri kafa göz yaracak (Siz çiğ köfte partilerinin yapıldığı meclis yıllarına çok şükredecektiniz). Şiddet baştan başlayacak.
Canın hiçe sayıldığı “kıymetli camlarda”, insaniyetler gelişecek.
İşin en acısı, satanistlere yakışır işleri, şimdi Müslüman kılıklı kişiler işleyecek. Onların barbar bağıran, Allah’a ve dünyaya kafa tutan, şeytani fiillerini örtbas kaygısına biz düşeceğiz, kılıflar arayacağız, daimî bir savunma psikolojisi içinde kalarak, iddiasını ve ülküsünü kaybedip heder olacağız.
Her alanda bir düşüş ve şiddet sarmalı görülecek. Estetik seviye ise yerlerde sürünecek. Bugün en çok rağbet edilen filmler arasında bönlüğün, hamakatın şaheseri Recep İvedik gelecek. İnce, seviyeli mizah, ironi diye bir şey mazi defterlerinde kalıp silinecek.
Fatmagül dizisinin tecavüzü önceleyen anısına(!), anormal reklamlarıyla peşpeşe benzeri diziler çevrilecek, çünkü seyirci oranları patlayacak, dini bütün halkımız bu dizilere ayılıp bayılacak… Koca tarih, reklam arası sayılacak.
Aziz milletimiz nasılsa, arada Cuma programlarıyla kirini dökecek. Daha büyük günahlara mukabil de, ele güne karşı bir umre seferi neye değmezdi. Üstüne zemzem dök, yıkan arın çık. İş bitecek.
İleride bir yolculuk daha düzenler; işin ciddiyetini göstermek için de boy boy fotoğraflarınızı, internet sayfanıza döşer, milleti haberdar edersiniz ki, ne kadar âli bir şahsiyet olduğunuzu belgeleriyle bilsinler. Kıskananlar çatlayacak.
İlle cinsel olması gerekmiyor. Sözlü, yazılı, boylu soylu(!) bir şiddet; her an birbirinin üstüne sıçramaya, öfke kin kusmaya meyyal, güzellikten iyice uzaklaşmış bir tabiat; çirkinlik numunesi evleri, mekânları, yapıtları, ucube kentleri de bize armağan edecek.
Basın yayında güya dinî içerikle, ahlâksızlığın envai çeşidi, yan yana, kucak kucağa teşhis edilecek.
Bir yandan “genç sevgili edinmenin faziletini(!), eşcinsel falan filanın cesaret ve adamlığını(!) okurken; hemen yanı başında Pompei harabeleri, Lut kavminin akıbeti haberleri, Kur’an ayetleri birbiri sıra gelecek.
Akıl almaz bir garabet, daha doğrusu gaflet ve hıyanet. Öldürmenin, sapkınlığın her türlüsü, en süslenmiş püslenmişi boy gösterecek.
Asıl alınan, pompalanan, yüceltilen; isyankârlık, delilik ve bu karmaşa. Esas verilen değerler eğitimi bu curcuna.
En mühim bilgilenme(!) aracımız ekranlarda; sürekli birbirine hakaret eden konuklar; salya kan revan içinde dizi ve filmler; İslâm adına öne çıkarılan kepazelikler; fırıldak orkestrasını oluşturan yönetimler; “şer âleti” baş değnekler; lânetli bir koronun avene ve bendeleri…
Kadın; sürekli cinselliği, dişiliğiyle fırlatılacak. Başka bir şey çizilmeyecek. Vitrindekiler, duvardaki portreler, kişilik tasvirleri, yıldızlaştırılanlar da aynı potada eriyecek.
En adi filmlerin oyuncusu olsanız bile, size bir paye verilecek, televizyon programlarıyla mübarek ayaklarınızın altına cennetler döşenecek.
Dindar ülkemizde, başörtülülere, Müslümanlara sülalece hakaret etseniz bile; “muhafazakâr möblelerimizin” yegâne reklâm yıldızı siz seçilecek.
Bu ülkede dine, inanca atış da serbesttir hiç merak etmeyin. Yeter ki bizim mahalleden olsun, yeter ki göz yummak işimize gelsin. Kendi çevremizde de (yanar) döneriz; Amerika İsrail’le fingirder, Avrupa çevresinde dört döner fır döneriz.
“…Cek, cak” lâfları nasılsa halkı idare edecek.
İnsan, yalnızca muhatabını, karşısındaki değil; kendini de aşağılayacak, yaralayacak.
Sadece şizofren hastalara mı, günde kaç kere beyne ve kalbe, dış ortamdan “Öldür, yok et, saldır” komutu, sinyali geliyor sanıyorsunuz. Fısıltılar ne denli baskıcı çok.
Ortalığı bir öldürme, yıkım, tüketme şehveti kaplamıyor mu?
İnançlar her an, gün be gün zayıflarken; bu lânetli seslerin gücü, şiddeti de an be an artmıyor mu?
Bir maneviyat ruhunu hükümsüzleştiren tatbikatlar. Gerçek kahraman(lık)ları, değerleri karartan fiiliyatlar.
Hiç bu kadar çamur deryasında yüzmemiş, şer rüzgârlarına körü körüne, pisipisine kapılmamıştık.
Memleketteki “İcraatın İçinden” programı böyle.
Kapanı kırmak gene de bizim elimizde.