Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz, eskilerin Müslüman hanımefendilerden Osmanlı’nın son dönemindeki eğitimli aydın hanımlar, (ki bunların bir kısmını ‘Çanakkale’nin hanım kahramanları’ yazımızda tanıtmıştık) o zamanlar Kurtuluş Savaşına ellerinden her gelen aktiviteleriyle yardımcı olmuşlar. Sağlık hizmetlerinde bizzat aktif görev yaptıkları gibi askerlerimizin kıyâfetlerine varıncaya kadar birçok vazifeyi ifâ etmişlerdir. Halkın içine girerek dil kursları açmış ve kadınların o devirlerde İngilizce ve Fransızca öğrenmelerine imkan sağlamışlar. Çeşitli cemiyetler kurarak topluma vakıfsal bazda hizmet etmişler. Gazeteler çıkarmışlar, yazılar yazmışlardır.
İnsanlık için çalışmak bir erdemdir prensibinden hareketle, toplum içinde erkeklerle birlikte yaşayan hanımların tesettürleri ile uygun zemin ve ortamlarda kendi doğru prensiplerinden şaşmalar ve kaymalar olmaması kaydıyla çalışmaları bugün de sağlanmalıdır. Sâhip olduğu mesleğini, kamusal alanlar dâhil özel sektörde veya her hangi bir kuruluşta icra etmesi zâten onun insânî bir sorumluluğudur. Alınan ilmin zekâtıdır. Yapılan tahsilin boşa gitmemesi ve devletin o zamana kadar kendisine sunduğu eğitim imkânının karşılığını vermektir. Sosyal hayâtın gelişimine bir tuğla koymaktır. Üretime etkin olarak katılmaktır. Emeğin değerlendirilmesidir. Toplumun ve devletin kendisinden beklediği de bu olmalıdır, diye düşünüyoruz.
Kadınların da toplum içinde bazı bozuk giden şeyleri düzeltmeye elbette ki hakları vardır. Ellerinde geldiğince, yeteneklerinin elverdiğince, tahsillerinin vermiş olduğu birikimle toplumun olumlu yapılanmasına tesettürleriyle katkı yapabilirler. Onlara bu imkan tanınmalı. Hatta sâdece tahsilli olanlara değil tahsilli olmayan başörtülü hanımlar da kamusal alandaki her türlü haktan kendi donanımlarına göre yararlanmalıdır. Ancak hanımlarımız, Müslüman hanımefendilerle ilgili tüm doğruları önce kendilerinin bilmesi ve şahsiyetinde uygulaması beklenir. Biz biliyoruz ki sâdece baş bağlamakla iş bitmez. Başörtüsü kullanan şahsın, yerine getirilmesi gereken görevleri vardır. O, toplumun ifsat olmuş değerlerine karşı son derece teyakkuzla hareket etme biliciyle davranmalıdır. Meselâ; televizyon ekranları karşısına çıkan başörtülü hanımefendiler, nezâket ve bilgilerinin yanına kılık kıyâfet olarak da konuşma olarak da daha derli toplu ve ciddi olmalılar. Baktığınız zaman ekrandaki başörtülüler biz hanımları dahi utandıracak tavırlar sergileyebiliyorlar. İnsanlarla iletişimde, toplumda yerleşik hafif meşrep, laubâli durumlara düşmemeye azâmi dikkat sarf edilmeli. Yüce yaratıcının koyduğu kanunlara uyma devrin kanunlarına uymanın arkasına geçmemeli. Yoksa iffet, ciddiyet, vakar, edep ve fazilet yitirilmeden her Müslüman hanımefendi mesleğini içinde yaşadığı toplumda neden icra edemesin?
Başörtülü Müslüman hanımefendiler doktor, hemşire, teknisyen, biyolog, radyoloji, fizik tedâvi-rehabilitasyon gibi daha pek çok alanlarda hem devlette hem de özel kurumlarda çalışabilmeli. Bayanların hastanelerde ve cihazlara girmelerinde yaşadıkları sorunları ancak bayan olanlar anlayabilir. Doğumhânelerde, ameliyathânelerde bayan doktorlara ve bayan cerrahlara hatta bayan narkozculara ne kadar ihtiyaç var. Bayanların ruhsal sıkıntılarını dinleyecek onlara maddi-mânevi tavsiyelerde bulunacak dindar pedagoglara, psikologlara, dindar ruh hekimlerine âcilen ihtiyaç var. Diğer sahalarda da aynen bunun gibi şiddetli ihtiyaç, artık başörtülü mânevi donanımlı hanımefendi meslek sâhibi kardeşlerimiz âdeta bir zâruret hâline geldi. Diğer yandan hanımların problemlerini anlatacak, yazacak hanımefendilere de ihtiyaç var. Çünkü bir hanımın çektiği sıkıntıları en iyi hemcinsleri anlar ve en iyi o dile getirebilir. Bir zaman hamileliği anlatan çok ünlü bir erkek profesörü (ismi lâzım değil) dinlemiştim, güldüm anlattıklarına, her şey ilim değil yaşamadan anlatılmaz. Veya başka bir örnek, bir erkek ‘anneliği’ anlatıyordu kendi dilince. Çok cılız ve güdük kalıyor ancak bir anneyi anne anlatabilir. Anne anlatılanın ta kendisidir zirâ. Ha keza, eğitim sahasında da başörtülü hanımefendilere ihtiyaç var. Kız öğrenciler var, onların yaşadığımız çağda çok çeşitli ve değişik problemleri var. Onlara ancak bir mâneviyatlı bir bayan öğretmen yardımcı olabilir. Anlayacağınız hem öğretmen olarak hem idâreci olarak hanımlara ihtiyaç var. Erkek öğretmenler kız öğrencilerin doğasını anlayamadıklarından kaş yapayım derken göz çıkarabildikleri olabiliyor. Bunlara çok şâhit olmuşuzdur. Şurası muhakkak ki, hemen her sahada Müslüman hanımefendi tesettürlü kardeşlerimize ihtiyaç var.
Fakat, Müslüman hemefendi kardeşlerimize çalışın derken şu hususları da hatırlatmakta fayda var: İçinde yaşadığımız ve birçok kaygıyı da berâberinde getiren bugünkü şartlarda devlet ve özel kuruluşlarda çalışırken, esen her değişim rüzgarından zarar görmeden, dînî kimliğimizi zayıflayan bir dönüşüme uğratmadan görev yapmak ip üstünde yürümeye benzer. Ben bunun örneğini 20 sene çalışarak tecrübesini şahsında yaşamış deneyimli bir öğretmen olarak söylerken kaygılarımı da belirtmek durumundayım. Dayatılan statükonun acımasız, kural tanımayan kanunları ve yaptırımları rûhânî yönünüzün önüne hep engel olabileceği gibi kendi dînî bilincinizin artmasına de engel olabileceğini unutmamak gerekiyor. Tesettürler modaya kurban gidiyor. Takvayla değil fetvayla amel daha rahat geliyor. Âlemin doğruları bir süre sonra sanki bizim doğrularımız olabiliyor. Toplumda şahsiyetinden çok mesleğin saygı görüyor. Zihin, toplumun sana yakıştırdığı imajlarla doluyor. Takva sâhibi Müslüman yerine çağdaş Müslüman damgasını yiyorsun vs vs. Neyse daha saymak istemiyorum. Ama her türlü zorluğa rağmen okunmalı ve çalışılmalı diyorum. Zira ihtiyaç var. Bugün, Kur’an Kursuna üniversite mezûnu müdüre bulunamıyor. Ne diyelim, hayır olsun inşallah. Doğru davranışlarımız çok olsun. Mevla, yanlış söyletmekten, yanlış yazmaktan korusun efendim. Hürmetler…
İnsanlık için çalışmak bir erdemdir prensibinden hareketle, toplum içinde erkeklerle birlikte yaşayan hanımların tesettürleri ile uygun zemin ve ortamlarda kendi doğru prensiplerinden şaşmalar ve kaymalar olmaması kaydıyla çalışmaları bugün de sağlanmalıdır. Sâhip olduğu mesleğini, kamusal alanlar dâhil özel sektörde veya her hangi bir kuruluşta icra etmesi zâten onun insânî bir sorumluluğudur. Alınan ilmin zekâtıdır. Yapılan tahsilin boşa gitmemesi ve devletin o zamana kadar kendisine sunduğu eğitim imkânının karşılığını vermektir. Sosyal hayâtın gelişimine bir tuğla koymaktır. Üretime etkin olarak katılmaktır. Emeğin değerlendirilmesidir. Toplumun ve devletin kendisinden beklediği de bu olmalıdır, diye düşünüyoruz.
Kadınların da toplum içinde bazı bozuk giden şeyleri düzeltmeye elbette ki hakları vardır. Ellerinde geldiğince, yeteneklerinin elverdiğince, tahsillerinin vermiş olduğu birikimle toplumun olumlu yapılanmasına tesettürleriyle katkı yapabilirler. Onlara bu imkan tanınmalı. Hatta sâdece tahsilli olanlara değil tahsilli olmayan başörtülü hanımlar da kamusal alandaki her türlü haktan kendi donanımlarına göre yararlanmalıdır. Ancak hanımlarımız, Müslüman hanımefendilerle ilgili tüm doğruları önce kendilerinin bilmesi ve şahsiyetinde uygulaması beklenir. Biz biliyoruz ki sâdece baş bağlamakla iş bitmez. Başörtüsü kullanan şahsın, yerine getirilmesi gereken görevleri vardır. O, toplumun ifsat olmuş değerlerine karşı son derece teyakkuzla hareket etme biliciyle davranmalıdır. Meselâ; televizyon ekranları karşısına çıkan başörtülü hanımefendiler, nezâket ve bilgilerinin yanına kılık kıyâfet olarak da konuşma olarak da daha derli toplu ve ciddi olmalılar. Baktığınız zaman ekrandaki başörtülüler biz hanımları dahi utandıracak tavırlar sergileyebiliyorlar. İnsanlarla iletişimde, toplumda yerleşik hafif meşrep, laubâli durumlara düşmemeye azâmi dikkat sarf edilmeli. Yüce yaratıcının koyduğu kanunlara uyma devrin kanunlarına uymanın arkasına geçmemeli. Yoksa iffet, ciddiyet, vakar, edep ve fazilet yitirilmeden her Müslüman hanımefendi mesleğini içinde yaşadığı toplumda neden icra edemesin?
Başörtülü Müslüman hanımefendiler doktor, hemşire, teknisyen, biyolog, radyoloji, fizik tedâvi-rehabilitasyon gibi daha pek çok alanlarda hem devlette hem de özel kurumlarda çalışabilmeli. Bayanların hastanelerde ve cihazlara girmelerinde yaşadıkları sorunları ancak bayan olanlar anlayabilir. Doğumhânelerde, ameliyathânelerde bayan doktorlara ve bayan cerrahlara hatta bayan narkozculara ne kadar ihtiyaç var. Bayanların ruhsal sıkıntılarını dinleyecek onlara maddi-mânevi tavsiyelerde bulunacak dindar pedagoglara, psikologlara, dindar ruh hekimlerine âcilen ihtiyaç var. Diğer sahalarda da aynen bunun gibi şiddetli ihtiyaç, artık başörtülü mânevi donanımlı hanımefendi meslek sâhibi kardeşlerimiz âdeta bir zâruret hâline geldi. Diğer yandan hanımların problemlerini anlatacak, yazacak hanımefendilere de ihtiyaç var. Çünkü bir hanımın çektiği sıkıntıları en iyi hemcinsleri anlar ve en iyi o dile getirebilir. Bir zaman hamileliği anlatan çok ünlü bir erkek profesörü (ismi lâzım değil) dinlemiştim, güldüm anlattıklarına, her şey ilim değil yaşamadan anlatılmaz. Veya başka bir örnek, bir erkek ‘anneliği’ anlatıyordu kendi dilince. Çok cılız ve güdük kalıyor ancak bir anneyi anne anlatabilir. Anne anlatılanın ta kendisidir zirâ. Ha keza, eğitim sahasında da başörtülü hanımefendilere ihtiyaç var. Kız öğrenciler var, onların yaşadığımız çağda çok çeşitli ve değişik problemleri var. Onlara ancak bir mâneviyatlı bir bayan öğretmen yardımcı olabilir. Anlayacağınız hem öğretmen olarak hem idâreci olarak hanımlara ihtiyaç var. Erkek öğretmenler kız öğrencilerin doğasını anlayamadıklarından kaş yapayım derken göz çıkarabildikleri olabiliyor. Bunlara çok şâhit olmuşuzdur. Şurası muhakkak ki, hemen her sahada Müslüman hanımefendi tesettürlü kardeşlerimize ihtiyaç var.
Fakat, Müslüman hemefendi kardeşlerimize çalışın derken şu hususları da hatırlatmakta fayda var: İçinde yaşadığımız ve birçok kaygıyı da berâberinde getiren bugünkü şartlarda devlet ve özel kuruluşlarda çalışırken, esen her değişim rüzgarından zarar görmeden, dînî kimliğimizi zayıflayan bir dönüşüme uğratmadan görev yapmak ip üstünde yürümeye benzer. Ben bunun örneğini 20 sene çalışarak tecrübesini şahsında yaşamış deneyimli bir öğretmen olarak söylerken kaygılarımı da belirtmek durumundayım. Dayatılan statükonun acımasız, kural tanımayan kanunları ve yaptırımları rûhânî yönünüzün önüne hep engel olabileceği gibi kendi dînî bilincinizin artmasına de engel olabileceğini unutmamak gerekiyor. Tesettürler modaya kurban gidiyor. Takvayla değil fetvayla amel daha rahat geliyor. Âlemin doğruları bir süre sonra sanki bizim doğrularımız olabiliyor. Toplumda şahsiyetinden çok mesleğin saygı görüyor. Zihin, toplumun sana yakıştırdığı imajlarla doluyor. Takva sâhibi Müslüman yerine çağdaş Müslüman damgasını yiyorsun vs vs. Neyse daha saymak istemiyorum. Ama her türlü zorluğa rağmen okunmalı ve çalışılmalı diyorum. Zira ihtiyaç var. Bugün, Kur’an Kursuna üniversite mezûnu müdüre bulunamıyor. Ne diyelim, hayır olsun inşallah. Doğru davranışlarımız çok olsun. Mevla, yanlış söyletmekten, yanlış yazmaktan korusun efendim. Hürmetler…