Bugünün insanı farkında olmadan birçok baskı altında yaşamaktadır. İnsanımızın maddî ve mânevî dünyâsı, gönül dünyâsı ve günlük dünyâsı yaşadığı hayatta kendisine empoze edilen doktrinlerle âdeta ‘şöyle yaşa’ şeklinde kendisine sunulan hayat tarzıyla maalesef kuşatılmış durumdadır. İnsan buna direnecek olsa ‘Hayır, bu tür bir hayat bana ters geliyor, istemiyorum.’ Dese veya ‘İdeal ölçüler çerçevesinde benim rûhuma hitap eden, gönlüme hoş gelen bir hayat yaşamak istiyorum’ dese önce kendi çevresi tarafından iyi karşılanmaz, bir şekilde durdurulur belki kınanır da. Bu sebeple insanlar kendi doğrularını bir tarafa bırakarak etraf ne derse ona uygun bir hayat tarzı geliştirmek durumunda kalıyorlar. ‘Uydum kalabalığa’ cinsinden bir hayat yeğliyorlar yâni. İnsanların doğru ve yanlış davranış geliştirmelerinde çevre ve o devrin yaşantı tarzı hâkim oluyor.
İnsanımız bir türlü ideal ölçülere uygun yaşantıyı hayâtına koyamıyor. Tabi bunda birçok etken var. Popülaritenin pompaladığı olumsuz ahlak insanların ruhlarını menfi etkiledi. Sürekli ‘al al, çokça al, bolca al, eskimeden al’ mantığı israf kültürünü hayatlara egemen kıldı. Dolayısıyla Müslüman’ın kimliği zedelendi. Bir doğru, bir yanlış davranış geliştiren inanan insanın şahsiyeti zayıfladı, kendine güveni kalmadı. Hatta Müslüman insan ne yaptığını bilmez hâle geldi. Bulunduğu ortama göre karakteri şekillendi öyle ki İslâm’ın rûhuna aykırı düşen amelleri bile bile yaptığı gibi bu hatalı amellerin savunucusu dahi oldu.
Dünyevî yaşantı tarzı, mâlayâniyle iştigal, sürekli maddî fikirlere sâhip insanlarla berâber bulunma insanımızın gönül dünyâsını yıktı. Hepimizi ilgilendiren acılı ve üzüntülü hâdiseler karşısında omuz silkebildi. ‘Bana değmeyen ne kadar yaşarsa yaşasın, bana ne’ diyebildi. Tövbe edilmeyip devamlı biriken günahlar insanımızın kalbini kararttı. Günahlarla kirlenen yüreğiyle sıkıldı, bunaldı, daraldı insan. Neticede hayâta bütün bütün bozuk bakar oldu. Her değersiz onun gözünde değer buldu.
İnsan bu olumsuz hâlinin farkına varabilse silkinip toparlanacak. Nitekim toparlananlar var. En güzel maddîyatın içinde dahi mutlu olmayıp huzûru dînî hayatta bulup toparlananlar var… Nefsine uyup her türlü çirkin fiilleri işleyip düştüğü çukurdan kurtulmaya çalışanlar var… Mevcut tüm ‘izm’ lerin peşinden gidip menfi fikir yapılarıyla zihnini harap edip bir türlü doğruyu bulamayan ama kafasında biriken soru işâretlerinin cevâbını bulmak adına araştırmalarını sürdüren doğruyu bulmaya ramak kalmış kişiler var… Var, var… Arayan, isteyen, hidâyete erişen, huzûra kavuşanlar var elhamdülillah.
İnsanın zihninin berrak, kalbinin temiz, davranışlarının güzel olması, mutluluğunun ve huzûrunun sebebidir. İnsan bilmeli aranan, istenen ve özlenen şeylere ancak ilâhî ölçülerle ulaşılabilir. İlâhî ölçüler insanın kutsalıdır ve huzur kaynağıdır. İlâhî ölçüler kalbin ışığıdır. Kararan kalpler, sıkılan gönüller, bunalan ruhlar İslâm’ın getirdiği prensiplerin nûruyla aydınlanmadıkça düzelemez, aydınlığa çıkamazlar. Böylesi çıkmazların içinde bulunan insanımıza Ramazan ayının aydınlık, nurlu, feyizli ikliminden istifâde düşüyor.
İbâdet insana rûhî arınmışlık disiplini getirir. Bu şuurla yapılan ibâdetler insanı olumlu yönde motive eder. Derdi ve problemi olan ibâdet ve dua sınırları içinde meselesini O en büyük olana havâle ederek iç huzura erişir. Bilir ki kendisini devamlı görüp gözeten o sıkıntıları kendisine hediye eden bir ilâhî kudret var. Nasılsa O en iyisini bilir ki bunu bana verdi, der. Sıhhatini bozacak derecede sinirlerini yıpratmaz, intihar gibi dönüşü olmayan hatalara tevessül etmez. Çünkü yüce Rab buna izin vermez. Hiçbir derdi olmasa dâhi ibâdet insana târifi imkansız lâhûtî lezzetler yaşatır. İnsan ibâdetle ‘Anlatılmaz yaşanır’ kabilinden hazlar yaşar. Namaz, oruç, hac, zekat, sadaka, Kur’an okuma gibi insana rûhî zindelik katan ibâdetler insanın hayâtını aydınlık kılar.
Kalp insanın gönül dünyâsını yönlendirir. Kalbe ilâhî nakışlar işlenmişse o kalbin güzelliği etrâfına yansır. Kalpten gönle giden yol vardır. Yolları bereketli, nurlu, aydınlık kılan ibâdetlere sıkı sarılmak vakitlerinde yerine getirmek her akıl sâhibi inananın yapacağı en karlı iştir. Ramazanda bu işler farkında olmadan en âlî bir şekilde yerine getiriliyor. Hepimize Cenâbı Hak kalpten Ramazana giden yolda öyle ışıklar versin ki o ışıkla yaşadığımız sürece dünyâmız ve ebedî hayâtımız aydınlansın.
Ramazanın aydınlık yollarında Hak Teâlâ’nın istediği ölçülere yaklaşan ameller takdim etme temennisiyle hayırla kalın efendim.
İnsanımız bir türlü ideal ölçülere uygun yaşantıyı hayâtına koyamıyor. Tabi bunda birçok etken var. Popülaritenin pompaladığı olumsuz ahlak insanların ruhlarını menfi etkiledi. Sürekli ‘al al, çokça al, bolca al, eskimeden al’ mantığı israf kültürünü hayatlara egemen kıldı. Dolayısıyla Müslüman’ın kimliği zedelendi. Bir doğru, bir yanlış davranış geliştiren inanan insanın şahsiyeti zayıfladı, kendine güveni kalmadı. Hatta Müslüman insan ne yaptığını bilmez hâle geldi. Bulunduğu ortama göre karakteri şekillendi öyle ki İslâm’ın rûhuna aykırı düşen amelleri bile bile yaptığı gibi bu hatalı amellerin savunucusu dahi oldu.
Dünyevî yaşantı tarzı, mâlayâniyle iştigal, sürekli maddî fikirlere sâhip insanlarla berâber bulunma insanımızın gönül dünyâsını yıktı. Hepimizi ilgilendiren acılı ve üzüntülü hâdiseler karşısında omuz silkebildi. ‘Bana değmeyen ne kadar yaşarsa yaşasın, bana ne’ diyebildi. Tövbe edilmeyip devamlı biriken günahlar insanımızın kalbini kararttı. Günahlarla kirlenen yüreğiyle sıkıldı, bunaldı, daraldı insan. Neticede hayâta bütün bütün bozuk bakar oldu. Her değersiz onun gözünde değer buldu.
İnsan bu olumsuz hâlinin farkına varabilse silkinip toparlanacak. Nitekim toparlananlar var. En güzel maddîyatın içinde dahi mutlu olmayıp huzûru dînî hayatta bulup toparlananlar var… Nefsine uyup her türlü çirkin fiilleri işleyip düştüğü çukurdan kurtulmaya çalışanlar var… Mevcut tüm ‘izm’ lerin peşinden gidip menfi fikir yapılarıyla zihnini harap edip bir türlü doğruyu bulamayan ama kafasında biriken soru işâretlerinin cevâbını bulmak adına araştırmalarını sürdüren doğruyu bulmaya ramak kalmış kişiler var… Var, var… Arayan, isteyen, hidâyete erişen, huzûra kavuşanlar var elhamdülillah.
İnsanın zihninin berrak, kalbinin temiz, davranışlarının güzel olması, mutluluğunun ve huzûrunun sebebidir. İnsan bilmeli aranan, istenen ve özlenen şeylere ancak ilâhî ölçülerle ulaşılabilir. İlâhî ölçüler insanın kutsalıdır ve huzur kaynağıdır. İlâhî ölçüler kalbin ışığıdır. Kararan kalpler, sıkılan gönüller, bunalan ruhlar İslâm’ın getirdiği prensiplerin nûruyla aydınlanmadıkça düzelemez, aydınlığa çıkamazlar. Böylesi çıkmazların içinde bulunan insanımıza Ramazan ayının aydınlık, nurlu, feyizli ikliminden istifâde düşüyor.
İbâdet insana rûhî arınmışlık disiplini getirir. Bu şuurla yapılan ibâdetler insanı olumlu yönde motive eder. Derdi ve problemi olan ibâdet ve dua sınırları içinde meselesini O en büyük olana havâle ederek iç huzura erişir. Bilir ki kendisini devamlı görüp gözeten o sıkıntıları kendisine hediye eden bir ilâhî kudret var. Nasılsa O en iyisini bilir ki bunu bana verdi, der. Sıhhatini bozacak derecede sinirlerini yıpratmaz, intihar gibi dönüşü olmayan hatalara tevessül etmez. Çünkü yüce Rab buna izin vermez. Hiçbir derdi olmasa dâhi ibâdet insana târifi imkansız lâhûtî lezzetler yaşatır. İnsan ibâdetle ‘Anlatılmaz yaşanır’ kabilinden hazlar yaşar. Namaz, oruç, hac, zekat, sadaka, Kur’an okuma gibi insana rûhî zindelik katan ibâdetler insanın hayâtını aydınlık kılar.
Kalp insanın gönül dünyâsını yönlendirir. Kalbe ilâhî nakışlar işlenmişse o kalbin güzelliği etrâfına yansır. Kalpten gönle giden yol vardır. Yolları bereketli, nurlu, aydınlık kılan ibâdetlere sıkı sarılmak vakitlerinde yerine getirmek her akıl sâhibi inananın yapacağı en karlı iştir. Ramazanda bu işler farkında olmadan en âlî bir şekilde yerine getiriliyor. Hepimize Cenâbı Hak kalpten Ramazana giden yolda öyle ışıklar versin ki o ışıkla yaşadığımız sürece dünyâmız ve ebedî hayâtımız aydınlansın.
Ramazanın aydınlık yollarında Hak Teâlâ’nın istediği ölçülere yaklaşan ameller takdim etme temennisiyle hayırla kalın efendim.