“-Dünya muhabbetini kalbinden çıkar ki, Cenab-ı Allah’ın sevdiği olasın. İnsanların elindeki şeylerden de tamahını kes ki, insanlar da seni sevsin!” (İbn-i Mace, zühd 1)
Bir kalp ki; onda dünya sevgisi olursa sahibini nerelere götürmez ki! Hırs, tamah, kin, uzun emel gibi kötü sıfatlara sahip olduğu halde;
-Kalbim temiz, sen kalbime bak, deyip alabildiğine gaflet içinde yaşayan bir insan eğer, iman ve taat gibi en büyük nurdan mahrum ise, neye malik olursa olsun koskoca bir hiçtir. Onun kalbi bataklıklarla kokuşmuş ve ışık denen nesneden tamamen uzak olduğu halde kapkaranlıktır. Ona önce iman gerek. Sonra da inandığını yaşamak gerek…
İnandığı halde inancının gereğini yaşamayan mü’min ise, Allah’tan gafil bir kalp alemine sahip olarak kendisine yazık etmektedir. Ona tevbe, zikir ve muhabbet lâzımdır. Böyle olmazsa o da “kalbim tertemiz” diyemez.
Gerçek kalp temizliğine sahip olanlar Allah için ağlar, gözyaşı döker, yürekten Rabbe yanarlar. Yumuşacık kalpleriyle insanlara gülücükler dağıtırlar. Onlara yardım için can atarlar. Allah’ın zikri onların gönüllerinden hiç eksilmez. Yüce Rablerinin şu güzel emrine can ve başla uyarlar:
“-Rabbini içinden, yalvararak ve O’ndan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Sakın gafillerden olma!” (7 Araf 205)
Böyle mü’minlere ne mutlu… Onlara sonsuz, bitip tükenmeyen lûtuf ve ihsanlar müjdelenmiştir:
“-İşte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlama ve tükenmez bir rızık vardır.” (8 Enfal 4)
Mü’minlerin sayılamayacak kadar güzel hasletleri vardır. Rablerine olan sevgi ve aşklarının, O’nun için yaptıkları secdelerinin izleri simalarında nuranî eserler meydana getirir:
“-Onları rükûa varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır.” (48 Fetih 29)
Fudayl b. Iyaz şöyle der: “Allah’ın adı anılan bir ev, semâ ehli için aydınlık olur, tıpkı karanlık evi aydınlatan lamba gibi. Allah’ın ismi anılmayan ev ise, ehline karanlıktır.”
İnsanın gerçek evi gönüller olduğuna göre onlar, o alemi mamur etmeye gayret ederler.
O sevgililer, Allah’ın zikrinden uzak oldukları zaman, taş gibi olacaklarını bilirler:
“-Yazıklar olsun o kalplere ki; Allah’ın zikrinden uzak kaldıkları için taş kesilmişlerdir. Onlar açıkça büyük bir dalalet içindedirler.“ (39 Zümer 22)
İşte olgun mü’minler bu hale düşmekten çok korkarlar. Bu korkudan dolayıdır ki her anlarını zikir, tefekkür ve murakabe ile geçirirler. Sanki şöyle derler:
Zikret Hakk’ı ki, Hakk da seni sevsin,
Boş koyma kalbi ki, şeytan girmesin!
Gönülleri Hakk’la dolu olan insanlar bambaşka alemler yaşarlar. Geceleri Rabbiyle beraber geçer. O’nun için yanar, O’nun için ağlarlar. Ne güzeldir onların alemi… Ah bu alemlere bir de bizler dalabilsek sevgili kardeşlerim… İşte onların âleminden bir bölüm daha:
“-Onlar (mü’minler) öyle kimselerdir ki, yanları yataklarından uzak durup ibadete kıyam ederler. Rablerine kâh korkarak, kâh umarak dua ederler ve rızık olarak kendilerine verdiğimizden de infak ederler. İşte bunlar için (yapmış oldukları amellerin mükâfatı olarak) ne lütuflar sakladığımızı hiç bir kimse bilemez.” (32 Secde 16-17)
Mü’minûn süresinde ise, o mü’minlerin halleri şöyle anlatılır:
“- Gerçekten mü’minler kurtuluşa ermiştir,
Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler,
Onlar ki, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler,
Onlar ki, zekât (vazifelerini) yerine getirirler,
Ve onlar ki, iffetlerini korurlar.” (23 Mü’minûn 1-5)