Göğüs, imanda ve küfürde esastır, hidayette ve dalalette esastır, salahta / doğrulukta ve eğrilikte esastır ancak bunlar kulun kalbinde cereyan etmektedir. Bu sebeple ümmetin ulemasının genel görüşü, küfür söze zorlanan kimse, İslam’a gönlü açık olduğu ve kalbi imanla dolu olduğu müddetçe, Allah Celle’nin şu ayeti kerimede ifade ettiği gibi sorguya çekilmez:
“Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse – kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka- fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah’ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.”
Bu (azap) , onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah’ın kâfirler topluluğunu hidayete erdirememesinden ötürüdür” (19).
Muhakkak bu ayeti kerime, müfessirlerin ekseriyetinin görüşüne göre, kesinlikle Ammar bin Yasir, Allah kendisinden razı olsun, hakkında inmiştir. Zira o Müslüman olduğu zaman müşrikler ona işkence ettiler ve ondan büyük arzularını gerçekleştirdiler ve hatta Ammar, Allah’a ve Nebi (s.av.)’e küfür konusunda onların istedikleri şeylerin bir kısmını yerine getirdi. Ammar razıyallahu anh, ağlayarak kendinden sadır olan sözlerden dolayı Nebi (s.av.)’e şikâyette bulundu. Nebi (s.av.) şöyle buyurdu: “ Kalbini nasıl buluyorsun?” Ammar dedi: “Kalbim imanla dolup taşmaktadır.) Müjdeci ve kolaylaştırıcı Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Zorlarlarsa aynısını söyle” (20).
Hamd, (övgü ve sena) hamid (övgüye layık olan) ve mecid (şanı yüce olan) Allah’a mahsustur.
Bu hâdise, kalbe itina gösterilmesi zaruretini te’kit edenlerdendir. Zira insanın kalbi taç giydirilmiş bir melik ve kendisine tabi olunan bir reistir. Onun iyi olması, selameti ve istikameti her hayrın başıdır ve dünyada ve ahrette her kurtuluşun sebebidir.
Sahihaynde (Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’de) Numan bin Beşir’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte (Allah her ikisinden razı olsun) Rasulullah (s.av.) şöyle buyurdu: “Dikkat edin! Cesette bir et parçası vardır, o iyileştiği zaman bütün ceset iyileşir, o bozulduğu zaman bütün ceset bozulur. Dikkat edin o kalptir” ((21).
Bu, kulun muhakkak ibadetinde açıkça görülür. Kalp, bütün ibadetlerin üzerine bina edildiği esastır. Cesetlerin doğruluğu, kalplerin doğruluğu üzerine oturtulmuştur. Kalpler, iman ve takva ile doğrulduğu zaman cesetler de itaat ve boyun eğme ile doğrulur.
İmam Ahmet Enes’ten rivayet ettiği bir hadis-i şerifte -Allah kendisinden razı olsun- Şöyle dedi: “Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Kulun kalbi, istikamette oluncaya kadar imanı istikamette olmaz” (22).
Kulun imanının doğruluğu ve istikameti ancak kalbinin istikametiyle ve doğruluğuyla mümkün olur. Bu sebeple alîm (her şeyi bilen) ve habîr ( her şeyden haberdar olan) Allah kıyamet gününde kurtuluşu, kalbin selametine, sıhhatine ve temiz oluşuna bağlamıştır.
Celle ve  lâ şöyle buyurur: “O gün, ne mal fayda verir ne de evlât.”
1Ancak Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalp ) ile gelenler (o günde fayda bulur)” (23).
Bu ayeti kerime, Allah, kalbin sıfatını beyan etmekle ve değişken, döndürülebilen hususiyetini ona has kılmakla kalbe itina gösterme zaruretini teyit edenlerdendir.
Ve mâ sümmiyelinsanü illâ liünsihi
Vele’l kalbü illa ennehü yetegallebu
İnsan ünsiyet, yakınlık kurmasıyla insandır
Kalp de ancak değişken olmasıyla kalptir.
Kalbin değişimi hızlıdır, halden hale değişimi ve değişkenliği süratlidir. İmam Ahmed Müsned’inde Mikdat bin Esved’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Miktad -Allah kendisinden razı olsun – şöyle dedi: “Resulullah şöyle buyurdu: Âdemoğlu’nun kalbi tencerede kaynayan sudan daha değişkendir” (24).
Sonra Mikdat şöyle dedi: “Muhakkak mübarek, kutlu, fitnelerden sakındırılan kimsedir.” Bunu üç kere tekrarladı ve bununla değişkenliğin sebebine ve fitnelerin kalplerin üzerine nöbet nöbet geldiğine işaret etmiştir.
Bu sebeple Nebi (s.av.)’in duasının ekseriyeti şöyleydi: “Kalpleri değiştiren Allah’ım kalbimi dinin üzerine sabit kıl” (25). Devam Edecek
--------------
Kaynaklar.
19. Nahl: 106 -107
20. Ravahu’l –Hâkîm (2/ 305)
21. Buhari: 25, Müslim: 1599
22. Müsned: (13079)
23. Şuara: 88- 89
24. Müsned: 24318
25. Müsned:27054
“Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse – kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka- fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah’ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.”
Bu (azap) , onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah’ın kâfirler topluluğunu hidayete erdirememesinden ötürüdür” (19).
Muhakkak bu ayeti kerime, müfessirlerin ekseriyetinin görüşüne göre, kesinlikle Ammar bin Yasir, Allah kendisinden razı olsun, hakkında inmiştir. Zira o Müslüman olduğu zaman müşrikler ona işkence ettiler ve ondan büyük arzularını gerçekleştirdiler ve hatta Ammar, Allah’a ve Nebi (s.av.)’e küfür konusunda onların istedikleri şeylerin bir kısmını yerine getirdi. Ammar razıyallahu anh, ağlayarak kendinden sadır olan sözlerden dolayı Nebi (s.av.)’e şikâyette bulundu. Nebi (s.av.) şöyle buyurdu: “ Kalbini nasıl buluyorsun?” Ammar dedi: “Kalbim imanla dolup taşmaktadır.) Müjdeci ve kolaylaştırıcı Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Zorlarlarsa aynısını söyle” (20).
Hamd, (övgü ve sena) hamid (övgüye layık olan) ve mecid (şanı yüce olan) Allah’a mahsustur.
Bu hâdise, kalbe itina gösterilmesi zaruretini te’kit edenlerdendir. Zira insanın kalbi taç giydirilmiş bir melik ve kendisine tabi olunan bir reistir. Onun iyi olması, selameti ve istikameti her hayrın başıdır ve dünyada ve ahrette her kurtuluşun sebebidir.
Sahihaynde (Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’de) Numan bin Beşir’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte (Allah her ikisinden razı olsun) Rasulullah (s.av.) şöyle buyurdu: “Dikkat edin! Cesette bir et parçası vardır, o iyileştiği zaman bütün ceset iyileşir, o bozulduğu zaman bütün ceset bozulur. Dikkat edin o kalptir” ((21).
Bu, kulun muhakkak ibadetinde açıkça görülür. Kalp, bütün ibadetlerin üzerine bina edildiği esastır. Cesetlerin doğruluğu, kalplerin doğruluğu üzerine oturtulmuştur. Kalpler, iman ve takva ile doğrulduğu zaman cesetler de itaat ve boyun eğme ile doğrulur.
İmam Ahmet Enes’ten rivayet ettiği bir hadis-i şerifte -Allah kendisinden razı olsun- Şöyle dedi: “Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Kulun kalbi, istikamette oluncaya kadar imanı istikamette olmaz” (22).
Kulun imanının doğruluğu ve istikameti ancak kalbinin istikametiyle ve doğruluğuyla mümkün olur. Bu sebeple alîm (her şeyi bilen) ve habîr ( her şeyden haberdar olan) Allah kıyamet gününde kurtuluşu, kalbin selametine, sıhhatine ve temiz oluşuna bağlamıştır.
Celle ve  lâ şöyle buyurur: “O gün, ne mal fayda verir ne de evlât.”
1Ancak Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalp ) ile gelenler (o günde fayda bulur)” (23).
Bu ayeti kerime, Allah, kalbin sıfatını beyan etmekle ve değişken, döndürülebilen hususiyetini ona has kılmakla kalbe itina gösterme zaruretini teyit edenlerdendir.
Ve mâ sümmiyelinsanü illâ liünsihi
Vele’l kalbü illa ennehü yetegallebu
İnsan ünsiyet, yakınlık kurmasıyla insandır
Kalp de ancak değişken olmasıyla kalptir.
Kalbin değişimi hızlıdır, halden hale değişimi ve değişkenliği süratlidir. İmam Ahmed Müsned’inde Mikdat bin Esved’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Miktad -Allah kendisinden razı olsun – şöyle dedi: “Resulullah şöyle buyurdu: Âdemoğlu’nun kalbi tencerede kaynayan sudan daha değişkendir” (24).
Sonra Mikdat şöyle dedi: “Muhakkak mübarek, kutlu, fitnelerden sakındırılan kimsedir.” Bunu üç kere tekrarladı ve bununla değişkenliğin sebebine ve fitnelerin kalplerin üzerine nöbet nöbet geldiğine işaret etmiştir.
Bu sebeple Nebi (s.av.)’in duasının ekseriyeti şöyleydi: “Kalpleri değiştiren Allah’ım kalbimi dinin üzerine sabit kıl” (25). Devam Edecek
--------------
Kaynaklar.
19. Nahl: 106 -107
20. Ravahu’l –Hâkîm (2/ 305)
21. Buhari: 25, Müslim: 1599
22. Müsned: (13079)
23. Şuara: 88- 89
24. Müsned: 24318
25. Müsned:27054