Kalp Gözü

Hüzeyme Yeşim Koçak

“Bakıyorum Selim Bey terfi edeli, burnunuz büyümüş. Biz sizin üç kuruşa talim ettiğiniz günleri de biliriz” diyebilirdi misafirlerden bazıları; ‘gününe’ takviye olarak getirdikleri pasta, börek çörek takımının bir yerleri boyladığını görselerdi.

Mesela, hediye olarak, kek getiren Meryem geldi aklına. Hakaret telakki ederdi valla, atıldığını duysa.

Özenmiş bezenmiş, yolunu çevirip, pastanelere gitmiş. Hem de feleğin sillesini yemiş, göğsü yara bere içinde, ne çileler çekmiş. Biçare kızın iniltilerini, gizli kulağıyla işitiyor.

Ahh bu sırlı kulak, görünmez göz ve müstesna kafatası içinde kimsenin anlamadığı esrarengiz beyin. Merhamet, engin sevgi, feragat ve fedakârlık kumkuması; kaymaklı kadayıf, un helvası, kaburga dolması.

Dedi de aklına geldi, Salatayla başlamalı. Mercimekli köfte, yoğurtlu kabak, zeytinyağlı dolma.. Zeytin peynir gibi sıradan kahvaltılıkları saymıyor; kahvaltıdan sonra da, misafirlerin getirdikleri, ama konukların bir kaşık almadığı, bir orduluk dondurma var.

Kabaktan bir iki çatal daha aldı, zoraki yiyordu; midesi ekşimeye başlamıştı. Böyle bitmez. Selim pek yemezdi. Şimdi sitemkâr, azıcık kızgın ona bakıyor.

“Sana fazla yapma dedim Nadire. Sonra tutup hepsini bize yedirmeye kalkıyorsun.”

Biraz haklıydı. Ama ne yapsındı. Yarın yola çıkıyorlardı ve aslî ikametgâhlarından getirdikleri seyyar buzluk her şeyi almıyordu.

Yakınlarda da kimse yoktu ki, artanları birilerine versin; “Komşu biz yiyemedik” filan desin. Suriyelilerin de sadece karınları değil, burunları da büyümüştü.

“Peygamber aşı” diyen, hocalara bile yutturamazdı. Gözlerini şimdi asaletli ejder meyveli smoothie’e (chia tohumu eşliğinde) dikmiş olurlardı. ( Ama ne tohum, ne tohum)

Hem bazı misafirler gelmediyse, ilerleyen yaş dolayısıyla da elinin ayarı biraz kaçtıysa, tutturamıyorsa, kabahat kimindi.

Selim surat asmasın diye, kabağa biraz daha daldı, adama ısrar etmeye çekiniyordu. Binaenaleyh kahramanlık zâtına kalıyordu.

Gücü yetseydi, daha misafire neler tıkıştıracaktı. Amma velâkin kader…

Bir dilim canı çekti, börek aldı. O kadar para saydılar, organik yumurtayı es geçemez, yumurtalık zaten beş yumurta alacaktı, üçü acilen yenmeliydi.

Acaba kediler kek sever miydi? Allahtan pasta değildi. Bir denemeliydi.

Zihnine Marie Antuanet takıldı. Kültürlü insanın da hâli başkaydı canım. Fikrinden vazgeçti. Sofraya bir hamle yaptı.

“Selim midem için dua et n’olur”. Selim güldü.

Neyse ki şimdilik midede asayiş berkemaldi. Kocasına da ısrar etmeye çekiniyordu. Garibim bütün gece, midesinden rahatsızlık çekmişti.

Belki sırayla karbonat, soda, nane-kekik, bir alay mide ilacı almıştı. Limon kemirmişti, kabukları yararlıydı.

Yine de dayanamadı, “Dondurmadan bir kaşık da sen al” dedi Nadire.

Selim, şişkin göbeğine bakarak: “Peki, hatırı kalmasın” diye karşılık verdi. Nadire epeyce haklamıştı.

Pek boşa vermemişlerdi. Çocuklar burada olsaydı şimdi, “Canım ne kendinize eziyet ediyorsunuz. Çöpe atın” filan derlerdi.

Sizi gidi hamburger kafalılar sizi! Sizi gidi McDonald sürecinin çocukları!

Nadire bir de beyzadelerin artıklarına, ziyan olmasın diye el atardı. Tam bir, “garip anan taş yesin, yarımşardan beş yesin” durumu.

Bazı açlık tabloları aklına gelirken, yiyeceğe kıyamazdı işte. İsraf edilmemeliydi. Ne yapacaksın hayat zor. Masada daha sırada bekleyenlere gözü takıldı.

Kaşlarını çatmış, çırpı gibi, ağzında düdük, ona elinde kocaman bir liste sallayan, görünmez bir beslenme uzmanına söylendi:

“Böyle böyle tombiş olunuyor hayatım.”

Mamafih pek dert etmiyordu. Ne azmış yükler, beterin beteri (şişmanlık) vardı.

Midede çıt yoktu, feylesofça başına(içine) gelenleri çekiyor hazmediyor gibiydi.

Aaaa, kazınıyor muydu ne.

“Selim, benim kalp gözüm değilse de mide gözüm açık galiba”

Elinden geleni yaptı, misafire yedirdi içirdi ya.

 

HÜZEYME YEŞİM KOÇAK

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.