Bu gün sizlerle Konya’mızda son yıllarda artış gösterme eğiliminde olan bir modern zamanlar hastalığından söz açmak istiyorum.
Bu hastalığın adı KALİFORNİYA SENDROMU’dur.
Bilgisayar ve internet teknolojisinin kalbi sayılan ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki mutlu azınlığın yaşamayı seçtiği en kalabalık eyalet olan Kaliforniya’dan adını alan bu hastalık son yıllarda toplumlarda bir kanser misali yayılma istidadı göstermekte.
“Kaliforniya Sendromu” tıbbi bir hastalık değil.
Bir hastalık adına benzese de aslında bir hayat tarzı.
Dünyadaki açlık ve yoksulluk çeken insanları bir tarafa bırakın, kendi milletinden olanları bile düşünmeden sadece zevk ve haz elde etmek için bedensel zevklerin tatmin edilmesi adına aşırı zevk için eğlenmek ve yine bedensel zevkleri için oluşan yorgunluğu atmak için yine zevk için eğlenmek şeklinde basitçe tarif edilebilir bu hastalık.
Ya da zevkleri elde etmek için yorulmak ve bu yorgunluğu gidermek için tekrar zevk ve safa içinde eğlenmek olarak da tarif edilebilir.
Veya daha kısaca sürekli zevk ve eğlence peşinde olmak şeklinde de anlatılabilir.
Aslında “Kaliforniya Sendromuna” yakalanmış insanları tarif eden en iyi şey, susuzluklarını gidermek için çaresizce deniz suyu içip daha çok susayan ve susadıkça susuzluklarını daha da artıran deniz suyunu içen insanların içine düştükleri haldir.
Para kazanmayı ve kazandığı parayı toplumun içinde bulunduğu pozisyonu göz ardı ederek, kendince kabul ettiği doğrulardan hareketle sınırsızca harcamayı, hayatını yönlendiren temel felsefe olarak gören bu hasta ruhlu insanlar, ne yazık ki geçmişte var olan toplum denetiminin bu gün olmamasından istifade ederek, zulüm derecesine varan davranışlar gösterebilmektedirler.
İçinde yaşadığı toplum ile bağlarını koparacak kadar kendine ve toplumuna yabancılaşan bu tür insanlar, “başkasından bana ne” düşüncesinin bencilliği içinde kendilerini kazan-harca-kazan kısır döngüsü içine hapsetmekten geri durmamaktadırlar.
Bu kişiler tatminlerini gerçek hayatta yaşadıkları her olumsuzluğu veya başarısızlığı kendilerini daha çok içe kapanık bireyler haline dönüştüren 24 saat güvenlikli, korunaklı sahte saraylarında sadece kendilerini düşünerek hazırladıkları ve yarısını sonradan çöpe attıkları sofralarında bulma yolunu seçmekteler.
Veya modern seküler hayatın sonucu ulaştıkları tatminsizliklerini, bencillik ve mutsuzluklarını kendileri gibi bir kaç narsist kişilikli sahte dostları ile oluşturdukları gettolarında zevk ve eğlence ile yok edeceğini zan etmektedirler.
Konya’mızdaki Modern zamanlar hastalığına duçar olanlar ise:
Modern ve İslami yaşam alanları adını verdikleri evlerinde kapalı yüzme havuzlu, içinde ilahi çalan asansörler ve spor sahaları ile oluşturulmuş kurtarılmış bölgelerinde aslında kendilerini toplumdan tecrit ettikleri gibi dini hayattan da tecrit etmektedirler.
Bu insanların dini hayatları da nev zuhur bireysel bir din olarak yaşanmaktadır.
Bazıları için uçuk kaçık bir düşünce, hatta teori gibi gelecek ama Müslümanlara batının dayattığı bu hazcı hayat tarzı, insanları sadece içinde doğup büyüdükleri toplumdan uzaklaştırma projesi değil, aynı zamanda dinden de uzaklaştırma projesidir.