“Cenâbı Hak kâinatta yarattığı nebâtat, hayvânat ve insânat arasında en üstün ve en şerefli olarak insanı yaratmıştır. İnsan bu güzelliğin farkında olarak yaşamalıdır. Bu güzelliğin neticesi de, insanı yaratıcısı ile dostluğa götürür. İnsanın Allâhü Teâlâ ile dostluğu neticesinde Allâhü Teâlâ ona cennetini ikram eder. Derecesine göre kimi kişiler ru’yetullaha kadar ulaşırlar. Bizler Mümin olarak Hakk’ın Hâdi ismi neticesinde dünyaya geldik. Casiye suresinde; Allâhü Teâlâ’nın nimetlerini saymaya takat getiremezsiniz deniyor. Bize bir bardak su ikram edilse teşekkür ederiz. Cenabı hak bize dünyada saymaya takat getiremeyeceğimiz nimetleri ikram etmişken biz de onlara teşekkür bedeli ödememiz gerekir. Bedelsiz şeyler değersizdir. İnsanoğluna bahşedilen bunca nimetler değersiz şeyler mi?
Allah Teâlâ her kula bir istidat vermiştir. Kul ise kendisine verilen bu kabiliyetle dünyada huzur halini yakalayarak itminâna ermelidir. Dünyâda Rasulullah aleyhissalatü vesselam her dâim kulluğunun idrâki içinde yaşadı. Bunun içinde dünyâda Cenâbı Hak’la dost olmak lâzımdır. Eğer kul Cenâbı Hak ile dostluğu temin ederse dünyada huzur hâlini yakalamış olur. Dünyada huzur hâlini temin eden son nefeste de huzur hâlini yakalar. Dünyada huzuru yakalamış kişiye vefat anında Allahü Teâlâ arşı âlâdan meleklerini indirir ve onlar o kuluna yardım ederek son nefesini huzur içinde teslim etmesini sağlarlar. Kıyâmet anında dehşetli haller yaşanacaktır. İşte o zor günde Cenâbı Hak’la dost olanlar rahat olacaklardır.
Bu dünya hayâtı bir dershaneden ibarettir. Hepimiz Hakk’ın öğrencileriyiz. Bu hayat imtihanını başarı ile geçenler cenneti hak etmiş olacaklardır. Bu sebeple dünya dershanesinde başarılı bir öğrenci olmak zorundayız. Dünyâdaki öğrenciliğimiz sırasında tabiî ki başımıza birçok şey gelecektir. Bu süreçte çeşit çeşit insanlarla karşılaşıp çeşit çeşit olaylarla imtihan olacağız. Hz. Mevlana buyuruyor ki; “Ey hak yolcusu gerçeği öğrenmek istiyorsan Firavun’da Hâman’da ölmedi. İçimizde yaşıyor” diyor. Bu sözün muktezasınca iç âlemini temizleyen felâha erer. Doğduğumuzda dünyaya tertemiz olarak geldik. İnsan bu temizliğini hayat boyu devam ettirmeli ve temiz olarak da gitmelidir. İnsanın dünyada yaşadığı hayat sürecinde Rabbi tarafından kendisine bahşedilen malzemeleri temiz olarak kullanması gerekir. Bu işi bize en iyi peygamberler öğretmiştir. İnsanın kendisine bahşedilen her şey bir emanettir. Bu emanetleri gerçek sahibine teslim ederken aynı temizlik içerisinde teslim etmesi gerekir.
İnsan sonsuz bir bulut içindedir. Yaratılan hiçbir mahluk bu kadar sonsuzluk içinde değildir. İnsan “üns” kelimesinden gelir. Üns yâni ünsiyet. İnsan ne ile ünsiyet ederse kalbi ona muhabbet eder. Hayır ve şer ne ile ünsiyet eder ise kalp onlarla hemhal olur. Onun için büyükler; ‘salih ve sadıklarla beraber olunuz’ diyorlar. Kim kim ile arkadaşlık yaparsa ondandır. İnsanın beraber olduğu kişiden etkilenmemesi mümkün değildir. Bu etkilenmelerin müspet ve menfi tesirleri vardır. Müspet ünsiyetten güzel neticeler ve yüksek karakterler ortaya çıkar. Tersi de malumdur.
Aşk ve muhabbet insanı taklide götürür. Peygamber aleyhisselâtü vesselâm’ın arkadaşları onu her hususta taklit etmişlerdir. O ne zaman yatardı ve kalkardı? Nasıl yerdi? Nereye, ne zaman giderdi? Kimlerle beraber olurdu? Sahabe peygamberlerine olan aşk ve muhabbetlerinden hep O’nu takip eder ve O’nu taklit ederlerdi. Bizim de öyle olmamız gerekmez mi? Onlarda nasıl bir muhabbet vardı bizde nasıl bir muhabbet var bunun hesabını yapmamız gerekiyor. Nasıl bir ünsiyetle nasıl bir muhabbet meydana gelir buraları hesap etmemiz gerekiyor. Kimlerle ünsiyet edeceğimizi iyi tayin etmemiz lâzım. Kendimizi Mevla’mıza nasıl beğendireceğimize bakmamız lâzım. Hz. Enes (r.a) diyor ki: “Peygamber beni muhabbetle terbiye etti” ve ilave olarak “Ben 110 yaşıma kadar gördüğüm her rüyada peygamberimiz vardı.” Buyuruyor. Düşünebiliyor musunuz? Bu nasıl muhabbet… Biz acaba peygamberimizi kaç defa rüyamızda gördük. Bu sebeple, etrafımızdaki salih insanlarla olan ünsiyetimizi artırmamız lâzımdır.”
Cumaya devam etmek üzere selâmetle kalın.