Efendim Aralık ayı denince akla Mevlânâ Hazretleri geldiğinden -köşemizi tâkip edenler bilir- son senelerde hep o güzel insanı ve fikirlerini yazıyoruz, dikkat ettiyseniz. Büyük düşünür, büyük veli hz. Mevlânâ’nın belli konulardaki dünyâya mâl olmuş fikir ve görüşlerini inceleyip, araştırarak sizlere yansıtmaya çalışıyoruz. Bu ay da nasip olursa, sizlere Aralık ayı boyunca, O aşk erini yazacağız Rabb’im dilerse. Buyurun başlayalım:
İnsanlar hangi mevzu ve hangi konu olursa olsun, kendi bakış zâviyeleri yanı sıra mânevî düzeylerine göre hâdiseleri değerlendirirler. Günümüzde pek çok şeyin istismar edildiği bir ortamda, ‘aşk-sevgi-muhabbet’ husûsu da, bundan en çok nasiplenen konudur.
Mevlâna hazretleri; ‘Hayâtın özü ilâhî aşktan geçer’, der. Kâinâtın yaratılış sebebini ilâhî aşka bağlar. Hz. Mevlânâ, bir gönül eğitimcisidir. Bütün gönül eğitimcilerin asıl gâyesi, insanların güzel ahlak sâhibi, kâmil müminler olmalarını sağlamaktır. Toplum olarak da, sosyal sahada iyiliğin ve güzelliğin, merhamet ve şefkatin, sevgi ve dostluğun hâkim olmasını temin etmek, kötülüğü, nefreti, kini, zulmü, ahlaksızlığı, azgınlığı, şiddeti, terörü engellemektir. Günümüzde çeşitli olumsuzlukların yaşandığı bir çağda, Hz. Mevlâna gibi fikir adamlarının düşünce ve görüşlerine şiddetle ihtiyaç vardır. Senelerdir Mevlânâ gibi aşk erlerinin yetiştirilemediği bu kısır döngüden ancak, hayat çarşısına onları yeniden çıkararak kurtulabiliriz. Mevlânâ hazretlerini anma ayı olan Aralık ayında bizler, dünya denen hayat çarşına,‘aşk ve muhabbet’ sepetiyle çıkarak, gönül heybenize güzellikleri koyabilmek amacıyla bu yazı dizisini kaleme aldık.
Tasavvufta, her türlü kemâlâta sevgi-muhabbet ve aşk ile varılır. Kâinâtın yaratılış maksadı, hakikati aşkın tezâhürünün gösteriminden ibârettir. Zirâ, hadisi kutsîde; ‘Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim ve halkı (yâni varlık âlemini ve insanı) yarattım.’ (Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2/133 / Kenz-i Mahfî, İsmâil Hakkı Bursevî, İst, 1290, s.2) Buyrulur. Cenâbı Hak kendisinden sonra; ‘Yeri-göğü O’nun için yarattığı’, ‘ilâhî ifâdesiyle’ (Mevâhib-i ledünniyye / İmâmı- Rabbânî, Mektubat, 122 mektub), O Güzel Nebî’ye aleyhissalâtu vessealam, ‘sevgi-muhabbet-aşk’ terennümleri serdedilir. Asırlar sonra bile olsa, ruhlara şifa bahşeden, her vakit güncelliğini muhafaza eden, Hz. Mevlânâ’nın bu husustaki mesajlarını, bugün de gündeme getirmek durumundayız.
Mevlânâ hazretleri ‘sevgi-muhabbet ve aşk’ konusunda, temel merkez olarak ‘el-Vedûd’ isminin tecellisinden hareket ederek; Kâinâtın Mutlak Sâhibi’ni sevmek, O’na güzel bir kulluk ile gidebilmek ve O’nun Âlemlere rahmet olarak yarattığı ‘Habîbim’ dediği Sevgili Nebî’sini sevmenin, sevginin ana kaynağı olduğunu, Mesnevisinde vurgular. Ona göre, varlık âleminin özü budur. Ve o aşk eri der ki; ‘aşk olmasaydı varlık olmazdı.’, ‘Mukaddes aşk, Hz. Muhammed aleyhisselam’da zâhir oldu.’ Cenâbı Hak O’nun için; ‘Sen olmasaydın, kâinâtı yaratmazdım’ (Mevâhib-i ledünniyye/İmâmı- Rabbânî, Mektubat, 122 mektub), buyurmuştur. ‘Aşkta O, en son ve tekdi. Bu yüzden peygamberler arasından seçilmişti. Ben temiz aşkı maksud edinmeseydim, bil ki gökleri halk etmezdim. Aşkın yüceliğinin sana zâhir olması için gökleri yücelttim.’ (Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî-i Şerîf, aslı ve sadeleştirilmişiyle Manzum Nahîfî Tercümesi, C. V, İst, 1967-1972, s. 111/2746-49)
İşte insan, kâinâtın özündeki bu iki sevgi ana kaynağına hakkıyla bağlanır ve sürekli bu kaynaktan beslendiği takdirde, etrâfına dâima müspet ve mükemmel davranışlar sergiler. Bu bağlamda sevgi, hayâtın dağdağalarını göğüsleme enerji deposu olduğu gibi, davranışlara da muhabbet ve şefkat odaklı bir şekil getirir. Âdeta bu hal, temel merkez sevginin, insan çevresine olumlu dağıtımıdır. Sevgi dağıtımının verdiği bu pozitif râyihalarla, insanlar birbirlerine müspet ve olumlu davranışlar icra ederler. Neticede kötülük, çirkinlik, acımasızlık, şiddet, zulüm, terör, kaos gibi menfi davranışlar yerini; iyilik, güzellik, hoşgörü, muhabbet, şefkat, merhamet, diğergamlık hasletlerine bırakır. Sevgi vericiliğiyle toplum, olumlu bir şekilde sosyal hayatta, sevgi toplumuna doğru yol alır. Böylesi güzel bir yolda yürümek ve ilerlemek ne güzeldir!
O zaman menfiliklerin, olumsuzlukların düzelmesi için önce, Yüce ve Aziz olan Allah Teâlâ’yı sevmekle sevgi toplumunu inşaya başlamalı. Bu sevgi ilâhi ve kutsî bir sevgidir. Yanı sıra Rasul sevgisi gelir. Buraya kadar tamam, ancak sevginin bir de beşeri boyutu vardır. Hak sevgisi geneldir, beşeri sevgi özeldir. Beşeri sevgi, meşru çerçevede haktır fakat bu sevgi geçicidir. Hak sevgisi ise, dâimîdir, hakiki aşka onunla varılır. Hakiki aşk, ‘vuslat’a erişinceye kadar devam eder. Beşeri aşkın süresi azdır. Kimi zaman hakiki aşk ile beşeri aşk birbirini tamamlar. Meşhur Leyla ile Mecnun hikâyesi bunu anlatır. Mecnun’un Leyla’ya olan aşkı, onu hayâtın özü olan hakiki aşka götürmüştür. Bu tabi her zaman böyle olmayabilir. İçli şâirimiz Yunus, şeyhi Tabduk Emre’ye âşık olmuştur. Bâzan kâmil insanlarda bu tecelli ile aşk vücut bulur.
Hakiki aşka kavuşmak temennisiyle… Diğer yazılarımızda Aralık ayı boyunca Mevlânâ hazretleri eşliğinde bu husûsa devam etmek arzusundayız efendim tabi nasipse. Şimdilik Cumânın hayrı ve bereketi üzerinize olsun.