Çocuklarla…
Sevgili kardeşlerim,
Sizde de olur mu bilmem…
Benim kafama bazen bir soru gelir takılır.
Artık o soruyu çözebilmek için saatlerce uğraşır dururum.
Hele bu soru, gece yatağıma yattığım zaman gelirse artık sabaha kadar bir sağa bir sola dönerim. Bir türlü uyuyamam.
Kendi kendime; “Bu soru yatakta çözülmez ki… Sen rahat ol, uyu… Sabah çözersin… derim. Ama ne mümkün…
Sizin de sınava girmenizden bir önceki gün böyle durumlarla karşılaştığınızı tahmin ederim.
Çözemediğiniz birkaç soruyu gün boyu çözer durursunuz, değil mi?
O sizi meşgul eden soruları, bir arkadaşınız yardımıyla çözmüş olsanız, onlar artık sizin kafanıza takılmazlar.
Demek ki kendi kafamızı kendimiz meşgul ediyormuşuz.
Huzurlu olabilmek ve rahat uyuyabilmek için şu yol takip edilmelidir.
Ya kafanızda problem taşımayacaksınız. Ya da problemi kendinize dert edinmeyeceksiniz. Bu problemi de, bundan önceki problemler gibi nasıl olsa çözeceğinize inanacaksınız.
INCLUDEPICTURE "http://www.gulozturk.com/wp-content/uploads/2009/05/selimiyecamii.jpg" * MERGEFORMATINET
EĞRİ MİNARE
Süleymaniye Camii’nin inşası tamamlanmış, ibadete açılacağı gün ilan edilmişti.
O gün gelince İstanbul’un her yanından insanlar bu eşsiz eserin açılışında bulunmak için şehrin bu noktasına akın etmişlerdi.
Herkes hayranlıkla Mimar Sinan’ın bu eserini seyrediyordu.
Fakat bunlar arasında bulunan bir çocuk annesine;
“Aaa şu minareye bak anne… Nasıl da eğri duruyor!” diye bağırdı.
Herkes o minareye baktı. Ama minarede bir eğrilik görünmüyordu.
Çocuğun, “minarelerden biri eğri” sözü, Mimar Sinan’a kadar ulaştı.
O esnada orada bulunan koca mimar hemen çocuğun yanına geldi ve ona;
“Yavrum hangi minare eğri göster bana…” dedi. Çocuk da;
“İşte şu…” diye minarelerden birini gösterdi.
Mimar Sinan hemen adamlarına seslendi. Uzun halatları biri birine ekletip minarenin uç kısmına doğru bağlattı. Sonra adamlarını eğri minarenin ters tarafına toplayarak;
“Kendinize doğru çekin…” diye seslendi.
Adamlar kalın halatları çekmeye başladıkları anda, Mimar Sinan çocuğa;
“Oğlum, bak minareyi doğrultturuyorum, sen dikkat et. Dosdoğru olunca bana haber ver. Olur, mu?” dedi.
Adamlar gerçekten düzeltiyormuş gibi çekiyorlardı.
Çocuk bir süre sonra, “Tamam…” dedi. “Minare doğruldu.”
İşçiler çekme işini bırakıp halatları çözdüler.
Başından beri olaya tanık olan Sinan’ın ustalarından biri herkesin kafasını kurcalayan soruyu Mimar Sinan’a yöneltti;
“Ulu mimarbaşımız… Sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yoktu. O halde niçin düzeltmeye kalkıştınız?
Mimar Sinan’ın cevabı, inceliğin, anlayışın, hoşgörünün simgesi idi:
“Ben bilmez miyim minarede eğrilik olmadığını. Ama çocuğun kafasındaki “minare eğri” intibaını (fikri sabitini) da öyle bırakamazdım. Bu yönteme başvurdum ki çocuğun kafasındaki “eğri” kanaati silinsin. Yoksa her yerde, çocuk aklıyla minarenin eğri olduğunu söyler, sonra da halkın içinde gerçekten eğri olduğu şeklinde bir inanç yayılırdı” dedi.
Sevgili kardeşlerim,
Demek ki ilk önce, insanların kafasındaki eğrileri düzeltmek lazımmış.
Sevgili kardeşlerim,
Sizde de olur mu bilmem…
Benim kafama bazen bir soru gelir takılır.
Artık o soruyu çözebilmek için saatlerce uğraşır dururum.
Hele bu soru, gece yatağıma yattığım zaman gelirse artık sabaha kadar bir sağa bir sola dönerim. Bir türlü uyuyamam.
Kendi kendime; “Bu soru yatakta çözülmez ki… Sen rahat ol, uyu… Sabah çözersin… derim. Ama ne mümkün…
Sizin de sınava girmenizden bir önceki gün böyle durumlarla karşılaştığınızı tahmin ederim.
Çözemediğiniz birkaç soruyu gün boyu çözer durursunuz, değil mi?
O sizi meşgul eden soruları, bir arkadaşınız yardımıyla çözmüş olsanız, onlar artık sizin kafanıza takılmazlar.
Demek ki kendi kafamızı kendimiz meşgul ediyormuşuz.
Huzurlu olabilmek ve rahat uyuyabilmek için şu yol takip edilmelidir.
Ya kafanızda problem taşımayacaksınız. Ya da problemi kendinize dert edinmeyeceksiniz. Bu problemi de, bundan önceki problemler gibi nasıl olsa çözeceğinize inanacaksınız.
INCLUDEPICTURE "http://www.gulozturk.com/wp-content/uploads/2009/05/selimiyecamii.jpg" * MERGEFORMATINET
EĞRİ MİNARE
Süleymaniye Camii’nin inşası tamamlanmış, ibadete açılacağı gün ilan edilmişti.
O gün gelince İstanbul’un her yanından insanlar bu eşsiz eserin açılışında bulunmak için şehrin bu noktasına akın etmişlerdi.
Herkes hayranlıkla Mimar Sinan’ın bu eserini seyrediyordu.
Fakat bunlar arasında bulunan bir çocuk annesine;
“Aaa şu minareye bak anne… Nasıl da eğri duruyor!” diye bağırdı.
Herkes o minareye baktı. Ama minarede bir eğrilik görünmüyordu.
Çocuğun, “minarelerden biri eğri” sözü, Mimar Sinan’a kadar ulaştı.
O esnada orada bulunan koca mimar hemen çocuğun yanına geldi ve ona;
“Yavrum hangi minare eğri göster bana…” dedi. Çocuk da;
“İşte şu…” diye minarelerden birini gösterdi.
Mimar Sinan hemen adamlarına seslendi. Uzun halatları biri birine ekletip minarenin uç kısmına doğru bağlattı. Sonra adamlarını eğri minarenin ters tarafına toplayarak;
“Kendinize doğru çekin…” diye seslendi.
Adamlar kalın halatları çekmeye başladıkları anda, Mimar Sinan çocuğa;
“Oğlum, bak minareyi doğrultturuyorum, sen dikkat et. Dosdoğru olunca bana haber ver. Olur, mu?” dedi.
Adamlar gerçekten düzeltiyormuş gibi çekiyorlardı.
Çocuk bir süre sonra, “Tamam…” dedi. “Minare doğruldu.”
İşçiler çekme işini bırakıp halatları çözdüler.
Başından beri olaya tanık olan Sinan’ın ustalarından biri herkesin kafasını kurcalayan soruyu Mimar Sinan’a yöneltti;
“Ulu mimarbaşımız… Sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yoktu. O halde niçin düzeltmeye kalkıştınız?
Mimar Sinan’ın cevabı, inceliğin, anlayışın, hoşgörünün simgesi idi:
“Ben bilmez miyim minarede eğrilik olmadığını. Ama çocuğun kafasındaki “minare eğri” intibaını (fikri sabitini) da öyle bırakamazdım. Bu yönteme başvurdum ki çocuğun kafasındaki “eğri” kanaati silinsin. Yoksa her yerde, çocuk aklıyla minarenin eğri olduğunu söyler, sonra da halkın içinde gerçekten eğri olduğu şeklinde bir inanç yayılırdı” dedi.
Sevgili kardeşlerim,
Demek ki ilk önce, insanların kafasındaki eğrileri düzeltmek lazımmış.