Müslüman hanımefendilerin toplumda yerleşmiş menfi bilince sâhip kişilerin kendilerine biçtikleri rollere ve yakıştırdıkları yanlış yaftalara razı olmaması lâzımdır. Bu menfi odaklar feminist kadınlar olabilir. Müslüman bayanların güya haklarını savunur görünüp diğer kadınlara uyguladıkları dejenerasyonlara onları da tabi tutmak isteyen medyatik unsurlar olabilir. Her çeşit meslekî donanıma sâhip din düşmanlarını da bu menfî odakların içinde sayabiliriz. Tâbiri câizse sağ gösterip sol vuranlar bu kategoride değerlendirebilir. Uyanık olmak, tetikte bulunmak, aklı doğru kullanmak zamânı şimdi.
Müslüman hanımefendilerin bugünkü toplum yapısında yüksek tahsil yapmaları 1980’li yıllarda yâni bizim zamânımızda başladı. O yıllarda bizler Müslüman hanımefendilerin hak ve hukukları söz konusu olduğunda ilk başvurduğumuz kaynak (bize şimdiye kadar tanıtılmayan, sevdirilmeyen kutsal kitâbımız) Kur’ân-ı Kerim idi. Fakat her konuda kavram kargaşası yaşadığımız bugünlerde Kur’ânî bir emir olan ‘Başörtüsü’ nü ne yazık ki insan hakları açısında değerlendirmeye tâbi tutuyoruz. ‘Kadın Hakları’, ‘İnsan ayrımcığı’ açısından inceliyoruz. Düştüğümüz duruma bakar mısınız?
Geçmişte açık saçık gezen hanımları toplum ‘ayıp’ diye değerlendirirken bugün iffet sembolü islâmî giysilerle gezenleri hatta küçücük mendil kadar başörtüsü takanları bile toplum, potansiyel suçlu ya da irticâcı, gerici, yobaz kafalı olarak değerlendiriliyor. Asıl Müslüman hanımların çizmesi gereken takva ölçülerine yaraşır bir Müslüman tiplemesi yok bugün. Herkes kendi kafasına göre takılıyor. Eskiden daha iyi olan kadının genel durumu gitgide düşüş gösteriyor. Ahlâkî hayat standartlarının azaldığı bir devirde Müslüman kadın, kendi kimliğini yitirmeden yaşadığı hayattan da kopmadan kendime nasıl bir çerçeve çizmeliyim arayışı içinde. Kimi zaman bulunulan doğru ortamlarla belli standartları bozmadan ayakta kalınabildiği gibi kimi zamanda kendi ölçülerinden daha ağır basan ortamlar neticesinde kimliğini muhafaza edemeyenlere de rastlanabiliyor. Zirâ kendi öz ideal şablonuna oturttuğu değerleriyle günümüz değerleri birbirine hiç benzemeyince özellikle gençler iki arada bir derede kalmış oluyor ve hayâtın içinde sıkışıp kalıyorlar. Doğru davranış geliştiremiyor, bocalıyor, sıkılıyor hatta bir bakıyorsunuz tam tersi davranışlara girebiliyor. Böyle tanıdığımız çok insan var. Meselâ, kendileri yıllarca ‘başörtü mücâdelesi’ vermiş, mesleğini başını açmamak için bırakmış arkadaşların kızları başörtüsüz olarak okuyorlar. Sorduğumuzda; ‘Konuşmak dahi istemiyorum. Benim çektiğim sıkıntıları o da mı çeksin’ diyebiliyorlar. Hayat çok acı! İşte böyle insanı ahret adına harcayabiliyor. Hayâtın harcaması ne ki Hakk’ın karşında insanın harcanması ne büyük kayıp! Farkında olmadan şeytanın şaşırttığı kimselerden olabiliriz, Mevlâ korusun. Bunlar an meselesi. Hiçbir durumu hafife almamak icap ediyor. Bugün ben neyim? Ne oldum? Değil Ne olacağım endişesi taşımalıyız.
Bu sıkıntılar ve problemler, bizi özleneni terk ettirerek yaşadığımız güncel hayattan yola çıkmamıza sebep olmuştur. Dolayısıyla Müslüman kadının kimliği ve bilincinin gelişmesi hususunda herkes içinde bulunduğu ortama veya cemaatlere tâbi olarak çeşitli (doğru-yanlış tartışılabilir) davranış modelleri geliştirmiş. Bu süreçte Müslüman hanımlar da zaman zaman bireysellik hâkim olmuş zaman zaman da toplumda örnek rol modellerin tavsiyelerine uyularak sorumluluk başkasına tevdi edilmiştir.
Müslüman hanımefendiler olarak hepimizin ideallerinde özlediğimiz bir hayat tarzı olmasına ve elimizden geldiğince bunu yaşama gayretinde bulunmamıza rağmen bu ideale tamâmen zıt yaşanan hayat tarzı ister istemez bizleri derinden sarsmıştır. Bu sarsıntı kimilerini teğet geçerken kimileri hayâtın menfi akışlarına kapılıp kalarak kendini mecbur hissettiği hayâtı istemeyerek de olsa yaşamaya râzı etmiştir. Bu sebeple Müslümanların hepsine zihnî uyanıklık şarttır. Bugünkü hızlı hayat temposu erkeği kadını herkesi alıp götürmeye hazır vaziyettedir.
Son derece tehlikeli olan bu akışa kaymamak için birey olarak önceliklerimizi tespitle işe başlamalıyız. Nelerden vaz geçebiliriz? Ama ne yazık ki bugün bizler buna fırsat tanımayan dayatma gündemlerle karşı karşıyayız, öyle değil mi? Eğer kendimiz doğru fikirler üretemez isek değerlerimizi kaybetmemek için dik duramaz isek başkalarının bizim için uygun gördüklerine mahkum oluruz. Böylece kendi değerlerimiz ve fikirlerimiz boşa çıkar. Maalesef bugün dînî kesim kendi değerlerini üretemiyor, var olanın da arkasında duramıyor ve öncelik sırasını bulamıyor. Bugünün erkekleri sürekli kadınlar bir metâ olarak kullanılıyor dedikleri halde kendileri bu işi yapanlardan hesap sormuyor sâdece konuşuyor. İslam’da kadınların görevlerine dâir ciltler dolusu kitaplar yazılıyor ama erkeklerin görevleri birkaç sayfada geçiştiriliyor. Yine Müslüman erkekler kadınlara ait bir dolu tavsiye ihtiva eden kitaplar yazıyorlar, konferanslar, paneller tertipliyorlar ama kendileri yazdıklarını anlattıklarını uygulamıyorlar. Anlayacağınız kadının problemlerini ancak kadın olan anlar. Başımızdaki büyükler daha bir başörtüsü konusunu çözemediler. Lafa gelince herkes konuşuyor. Hz.Haticeler, Hz. Fatımalar, Hz Aişeler yanında nerde Hz.Peygamber aleyhissalâtu vesselam, nerde Ebu Bekir, nerde Hz.Ali, Hz.Osman örnekliği?
Yaşadığımız zorlu asır kadınlara getirdiği problemlerin benzerlerini erkeklere de getiriyor. Resmi dâirelerde beş vakit namaz, Cuma namazı, ihtilat, tokalaşma vs. bu dînî pratiklerimizin ifâsında hem erkekler hem kadınlar için yıpranmalar, aşınmalar yok mu? Bu yaşanan acı tecrübeler yaşanarak öğreniliyor. Yaşanan zaman dilimi içinde insanın kimliği ve kişiliği değişime uğruyor. Ondan sonra da deniyor ki, bugünkü dindar aileler dahi değişti, eski rûhâniyet yok. Elbette birçok şeyle birlikte aileler de eskisi gibi değil ve değişmesi kaçınılmaz. Onlar uzayda yaşamıyorlar. Onlarda bugünkü yaralı bereli toplumda yaşıyorlar ağır aksak. Birbirimizi suçlamayı bırakıp çözüm üretme zamânı şimdi.
Ağlamak çözüm mü? Şikâyetlenmek çözüm mü? Yeni bir medeniyetin kurulması için kalk cesurca bir mum da sen yak. Problemler kadının değil yalnızca onların sorunlarına sâhip çıkmayan erkeklerin de. Konuşmak yetmez, meseleyi tespit etmek de yetmez. Kalk bir şeyler yap. Çalış, çabala. Tv başında, kahve köşelerinde, boş arkadaş oturmalarıyla bunlar başarılamaz. Müslüman kadınının kıyâfeti sâdece başörtüsüne indirgendi ona dâhi sâhip çıkılamıyor. Bağırıp çağırmakla olmaz. Somut aklı başında, düşünülerek mantıklı icraatlar gerekli. Halbuki temsil edilen misyon, başörtünün çok ötesinde. Bu hususlardan rahatsız olan olgun Müslümanların şekilden çok muhteva açılımını gerçekleştirmek için elden gelen tüm fedâkarlıkları göstermesi elzemdir.
Kalın sağlıcakla.
Müslüman hanımefendilerin bugünkü toplum yapısında yüksek tahsil yapmaları 1980’li yıllarda yâni bizim zamânımızda başladı. O yıllarda bizler Müslüman hanımefendilerin hak ve hukukları söz konusu olduğunda ilk başvurduğumuz kaynak (bize şimdiye kadar tanıtılmayan, sevdirilmeyen kutsal kitâbımız) Kur’ân-ı Kerim idi. Fakat her konuda kavram kargaşası yaşadığımız bugünlerde Kur’ânî bir emir olan ‘Başörtüsü’ nü ne yazık ki insan hakları açısında değerlendirmeye tâbi tutuyoruz. ‘Kadın Hakları’, ‘İnsan ayrımcığı’ açısından inceliyoruz. Düştüğümüz duruma bakar mısınız?
Geçmişte açık saçık gezen hanımları toplum ‘ayıp’ diye değerlendirirken bugün iffet sembolü islâmî giysilerle gezenleri hatta küçücük mendil kadar başörtüsü takanları bile toplum, potansiyel suçlu ya da irticâcı, gerici, yobaz kafalı olarak değerlendiriliyor. Asıl Müslüman hanımların çizmesi gereken takva ölçülerine yaraşır bir Müslüman tiplemesi yok bugün. Herkes kendi kafasına göre takılıyor. Eskiden daha iyi olan kadının genel durumu gitgide düşüş gösteriyor. Ahlâkî hayat standartlarının azaldığı bir devirde Müslüman kadın, kendi kimliğini yitirmeden yaşadığı hayattan da kopmadan kendime nasıl bir çerçeve çizmeliyim arayışı içinde. Kimi zaman bulunulan doğru ortamlarla belli standartları bozmadan ayakta kalınabildiği gibi kimi zamanda kendi ölçülerinden daha ağır basan ortamlar neticesinde kimliğini muhafaza edemeyenlere de rastlanabiliyor. Zirâ kendi öz ideal şablonuna oturttuğu değerleriyle günümüz değerleri birbirine hiç benzemeyince özellikle gençler iki arada bir derede kalmış oluyor ve hayâtın içinde sıkışıp kalıyorlar. Doğru davranış geliştiremiyor, bocalıyor, sıkılıyor hatta bir bakıyorsunuz tam tersi davranışlara girebiliyor. Böyle tanıdığımız çok insan var. Meselâ, kendileri yıllarca ‘başörtü mücâdelesi’ vermiş, mesleğini başını açmamak için bırakmış arkadaşların kızları başörtüsüz olarak okuyorlar. Sorduğumuzda; ‘Konuşmak dahi istemiyorum. Benim çektiğim sıkıntıları o da mı çeksin’ diyebiliyorlar. Hayat çok acı! İşte böyle insanı ahret adına harcayabiliyor. Hayâtın harcaması ne ki Hakk’ın karşında insanın harcanması ne büyük kayıp! Farkında olmadan şeytanın şaşırttığı kimselerden olabiliriz, Mevlâ korusun. Bunlar an meselesi. Hiçbir durumu hafife almamak icap ediyor. Bugün ben neyim? Ne oldum? Değil Ne olacağım endişesi taşımalıyız.
Bu sıkıntılar ve problemler, bizi özleneni terk ettirerek yaşadığımız güncel hayattan yola çıkmamıza sebep olmuştur. Dolayısıyla Müslüman kadının kimliği ve bilincinin gelişmesi hususunda herkes içinde bulunduğu ortama veya cemaatlere tâbi olarak çeşitli (doğru-yanlış tartışılabilir) davranış modelleri geliştirmiş. Bu süreçte Müslüman hanımlar da zaman zaman bireysellik hâkim olmuş zaman zaman da toplumda örnek rol modellerin tavsiyelerine uyularak sorumluluk başkasına tevdi edilmiştir.
Müslüman hanımefendiler olarak hepimizin ideallerinde özlediğimiz bir hayat tarzı olmasına ve elimizden geldiğince bunu yaşama gayretinde bulunmamıza rağmen bu ideale tamâmen zıt yaşanan hayat tarzı ister istemez bizleri derinden sarsmıştır. Bu sarsıntı kimilerini teğet geçerken kimileri hayâtın menfi akışlarına kapılıp kalarak kendini mecbur hissettiği hayâtı istemeyerek de olsa yaşamaya râzı etmiştir. Bu sebeple Müslümanların hepsine zihnî uyanıklık şarttır. Bugünkü hızlı hayat temposu erkeği kadını herkesi alıp götürmeye hazır vaziyettedir.
Son derece tehlikeli olan bu akışa kaymamak için birey olarak önceliklerimizi tespitle işe başlamalıyız. Nelerden vaz geçebiliriz? Ama ne yazık ki bugün bizler buna fırsat tanımayan dayatma gündemlerle karşı karşıyayız, öyle değil mi? Eğer kendimiz doğru fikirler üretemez isek değerlerimizi kaybetmemek için dik duramaz isek başkalarının bizim için uygun gördüklerine mahkum oluruz. Böylece kendi değerlerimiz ve fikirlerimiz boşa çıkar. Maalesef bugün dînî kesim kendi değerlerini üretemiyor, var olanın da arkasında duramıyor ve öncelik sırasını bulamıyor. Bugünün erkekleri sürekli kadınlar bir metâ olarak kullanılıyor dedikleri halde kendileri bu işi yapanlardan hesap sormuyor sâdece konuşuyor. İslam’da kadınların görevlerine dâir ciltler dolusu kitaplar yazılıyor ama erkeklerin görevleri birkaç sayfada geçiştiriliyor. Yine Müslüman erkekler kadınlara ait bir dolu tavsiye ihtiva eden kitaplar yazıyorlar, konferanslar, paneller tertipliyorlar ama kendileri yazdıklarını anlattıklarını uygulamıyorlar. Anlayacağınız kadının problemlerini ancak kadın olan anlar. Başımızdaki büyükler daha bir başörtüsü konusunu çözemediler. Lafa gelince herkes konuşuyor. Hz.Haticeler, Hz. Fatımalar, Hz Aişeler yanında nerde Hz.Peygamber aleyhissalâtu vesselam, nerde Ebu Bekir, nerde Hz.Ali, Hz.Osman örnekliği?
Yaşadığımız zorlu asır kadınlara getirdiği problemlerin benzerlerini erkeklere de getiriyor. Resmi dâirelerde beş vakit namaz, Cuma namazı, ihtilat, tokalaşma vs. bu dînî pratiklerimizin ifâsında hem erkekler hem kadınlar için yıpranmalar, aşınmalar yok mu? Bu yaşanan acı tecrübeler yaşanarak öğreniliyor. Yaşanan zaman dilimi içinde insanın kimliği ve kişiliği değişime uğruyor. Ondan sonra da deniyor ki, bugünkü dindar aileler dahi değişti, eski rûhâniyet yok. Elbette birçok şeyle birlikte aileler de eskisi gibi değil ve değişmesi kaçınılmaz. Onlar uzayda yaşamıyorlar. Onlarda bugünkü yaralı bereli toplumda yaşıyorlar ağır aksak. Birbirimizi suçlamayı bırakıp çözüm üretme zamânı şimdi.
Ağlamak çözüm mü? Şikâyetlenmek çözüm mü? Yeni bir medeniyetin kurulması için kalk cesurca bir mum da sen yak. Problemler kadının değil yalnızca onların sorunlarına sâhip çıkmayan erkeklerin de. Konuşmak yetmez, meseleyi tespit etmek de yetmez. Kalk bir şeyler yap. Çalış, çabala. Tv başında, kahve köşelerinde, boş arkadaş oturmalarıyla bunlar başarılamaz. Müslüman kadınının kıyâfeti sâdece başörtüsüne indirgendi ona dâhi sâhip çıkılamıyor. Bağırıp çağırmakla olmaz. Somut aklı başında, düşünülerek mantıklı icraatlar gerekli. Halbuki temsil edilen misyon, başörtünün çok ötesinde. Bu hususlardan rahatsız olan olgun Müslümanların şekilden çok muhteva açılımını gerçekleştirmek için elden gelen tüm fedâkarlıkları göstermesi elzemdir.
Kalın sağlıcakla.