Son birkaç yıldır yok edilmesi adına sürekli gündemde tutulan kadına yönelik dövme, bıçaklama, yaralama, öldürme vakalarının çözümüne ilişkin epeyce tedbirler alındı. Bu olumlu yapılanma toplum için sevindirici gelişmedir. Günümüzde alabildiğince çiğnenen ve istismar edilen zayıfların haklarının bizzat devlet tarafından ilgili birimlerce önlenmeye gayret sarf edilmesi onurlu yaşama katkı sağlar. Bugüne kadar yapılanlar ve alınan mesâfelerin değerlendirilmesi herkes tarafından yansızca yapılmalı, doğru davranışlar dürüstçe alkışlanmalı. Bu hususta yapılanlara târihsel süreç içinde şöyle bir göz atalım istiyoruz.
Bugüne kadar çok farklı şekilde icra edilen kadına yönelik şiddet vakalarının basına yansıyan haberleri üzerine kadına yönelik şiddeti önlemek için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ardı ardına pek çok adımlar attı. 2011 yılında Ankara'da kadına yönelik şiddet olayları için iki özel yetkili savcı görevlendirildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, şiddeti önleme kapsamında 29 maddelik tasarı hazırladı. Aile Eğitim Programı (AEP) kapsamında 7 pilot ilde 'eğitici eğitimleri' düzenlendi ve bunlar hâlen tüm yurt çapında yayılarak devam ediyor. Bakanlık, her aile için sosyal destek uzmanı projesi kapsamında birçok aileye destek sağladı. Yine bu destekler artarak devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, aile içi şiddet olaylarını araştırması için ‘Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirdi. Kadına karşı şiddeti önlemek için Diyânet, Genelkurmay ve Milli Eğitim Bakanlığı ile bir dizi mutabakatlar yapıldı. Diyânet, 'Alo Fetva' hattına gelen şikâyetler doğrultusunda görevlilerine dersler verdi. Jandarma da kadına yönelik şiddeti önlemek için kadın-erkek eşitliği ile ilgili eğitimden geçirildi. Türkiye, şiddeti önleme adına İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin hem ilk imzalayıcısı hem de ilk onaylayıcısı oldu.
8 Mart 2012'de Meclis'e sunulan kadına yönelik şiddeti önleme tasarısı,
6284 sayılı 'Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dâir Kânun' olarak yasalaştı. Son olarak pilot uygulaması Bursa'da başlatılan Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) açıldı. Buton ve çağrılı koruma sistemi başlatıldı. Yasal çalışması yapılan elektronik kelepçenin ise hayâta geçirilmesi bekleniyor.
Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Burçin Koç: “Bir hekim olarak, şiddet uygulayan ve cinâyet işleyenlerin bir kısmının ağır psikiyatrik hastalar olduğunu, bu hastalar gerekirse kolluk kuvvetleri zoruyla hastanelerde tedâvi edilmeli ve tam tedâvi olmadan toplum içine salınmamalı. Bir insanı, bir kadını ölümle tehdit edeni toplumdan izole etmek için öldürmesi beklenmemeli. Kaybeden sâdece o kadın veya o aile değil, bütün bir toplum oluyor." Diyor.
Aynı konuda Prof. Kemal Sayar’da: “Günümüzde cinnet vakaları münferit bir ruh hastalığıdır. Kadına hakâret etme, tokat atma, öldürme pratikleri toplumun farklı yansımalarıdır. Hiçbir cinâyet bir anda olmaz. Medyadaki kadına yönelik dayak, tâciz ve tecâvüzü normalleştiren bir üslupla haber yapılması, şiddeti körüklüyor. Medya şiddetin sebeplerini meşrûlaştırıcı şekilde yayınlardan kaçınmalı.” Açıklamalarında bulunuyor.
Bütün bunlar kadınlara olan şiddetin toplumsal bir vakıa olduğunu göstermekle birlikte çözümü için atılan somut adımların yanında erkek ve kadın tüm toplumun zihinsel değişime ihtiyâcı olduğunu düşünüyoruz. Ne dersek diyelim bu bir eğitim meselesidir. Yıllardır fark ettirmeden işlenen cinnet ve cinâyet vakaları işte artık semeresini vermiştir. Önlemek için de bu sefer fark ettire fark ettire eğitim verilmelidir. Nitekim bugün Diyanet’inden Jandarmaya, Emniyetinden askeriyeye kadar her çeşit önlem alınmakta, toplum mevcut kurum ve kuruluşlarıyla ciddi şekilde bu konu üzerinde üzerine düşeni yapmaktadır. Ancak şiddetin önlenmesi öyle bir anda bitirilecek şey değildir. Zaman ve süreç istiyor. Ne kadar cezâi yaptırımlar uygulanırsa uygulansın bu iş önce vicdanlarda ve kafalarda bitirilmelidir.
Her türlü şiddetin son bulacağı nice güzel günlere hep birlikte katkı sağlayalım inşaallah.