Toplumun temel elemanlarını yetiştiren kadının bugünkü konumu ve durumu bizi ilgilendirmektedir. Memleketimizin kalkınmış ülkeler safında yerini alması için sağlam kişileri yetiştirecek olan kadındır. Bu sebeple kadınlarla ilgili araştırmalar, çalışmalar ve hizmetler yapılmalıdır. Bizim de kadınlarla ilgili üzüntülerimiz, kaygılarımız ve dertlerimiz var. Çocuklarımızı, gençlerimizi, kadınlarımızı hatta erkeklerimizi kaybediyoruz. Medeniyet diye bize tanıtılan yanlışların içinde değerlerini bir bir kaybederek eriyip giden insanımız adına hayıflanıyoruz. İnsan aziz ve kıymetli bizim için bu sebeple onun felâketlere yuvarlanmaması için ne yapılsa az diyoruz.
İslam ülkelerinde yaşanan modernleşme sürecinde en fazla tartışılan konulardan birisi şüphesiz ‘Kadın’ meselesi olmuştur. Batı ülkelerindeki toplum hayâtında kadının statüsü berâberinde hürriyet akımlarını getirmiştir. Geçmişte, kadınların hak ve hukûkunun aranması hâdisesinin mâzisi şöyle başlamıştı. 1789 yılında büyük Fransa İhtilâli’nin olduğu sıralarda ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’ teşkil edilirken Parisli kadınlar bir dilekçeyle millî meclise başvurarak, erkeklerle kadınların eşit olmalarını istemişlerdi. O zamanın ilim adamlarına mesele gayet ağır geldi.(1) 1848 yılına kadar devam eden bu mücâdele, kadınların lehine sonuçlandı.(2) Kadınlar ülkesi olarak bilinen Fransa’da ilk defa 1836 yılında kızlara mahsus bir okul açılabilmiş; kadının hukûkî sahada bazı haklar elde edebilmesi ise, ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur. İngiltere’de 1948 yılına kadar Cambridge Üniversitesi’ne hiç kız öğrenci alınmamıştır. Sonraları bile, “kız öğrencilerin oranı dörtte bir oranını geçemez” kaydı konmuştur.(3)
Yıllardır bizim sözüm ona aydınlarımızın ağızlarının suyunun aktığı ‘Kadın hakları’ konusu Batı toplumu için çok normal bir şeydi. Zirâ yukarıda bahsedildiği gibi kadın Avrupa ülkelerinde insan yerine dahi konmuyordu. Okutulmuyor, eş olarak görülmüyor, mal mülk edinme hakkına sahip olamıyordu. Oradaki kadınlar çalışarak birçok gayretler sarf ederek kendilerine tanınmayan hakları elde ettiler. Fakat daha sonra devam eden yıllarda elde ettikleri hakları doğru ve dürüstçe kullanmadıklarının bedelini ağır ödediler. Sâdece kendileri ödemekle kalsa iyi, diğer ülkelerin insanlarını da ayni felâketlere sürüklediler.
Tabi bize göre felâket bazılarına göre hayranlık olarak değerlendirilebilir. Herkesin bakış açısı farklıdır ama ne yazık ki her şey ortada. Ayan beyan toplumumuzda müthiş bir ahlâkî bozulma yaşanıyor. Eskiden bu ahlâki düşüşün hep kadın kesiminde olduğundan söz edilirdi fakat şimdi kadınlaşan erkekleri gördükçe değerlendirmeye onların da alınmasından yanayız. Biz bugün ‘kadın hakları’na değinmek istiyoruz, kadınlaşan erkekleri bir yana bırakıyoruz.
Kadın hakları tamı tamına en muhteşem ve en kâmil mânâda İslam’da temsil edilmiştir. Eğer bugün yazılanlar işlevde değilse, uygulamada güçlükler çekiliyorsa bu her sahada sorgulanmalıdır. ‘Sorgulanmayan hayat kıymetli değildir.’diyor ünlü düşünür Sokrates. Müslümanların rehber kitâbı Kur’ân_-ı Kerim’de önce kadına insan olarak değer verildiğini ve onun insânî yükümlülüğünün belirlendiğini görürüz.(Ali İmran, 190-195/ Nisa, 124/ Nahl, 97/ Mü’min, 40) Kadının şahsiyetinin vurgulandığı ve anıldığını şu delil âyetlerden anlayabiliriz.(Leyl, 1-4/Taha, 117/ Nisa, 32/ Hucurat11…)Kadının kendi irâdesiyle îmânı ve küfrü seçebileceğine dâir âyetler olduğu gibi(Tahrim, 10-12) kadının özellikle bazı güzel şeylerden mahrum edilmekten kurtarıldığına dâir âyetler de vardır.(Enam, 139) Kadın câhiliye devrinde kendisine yapılan zulümden kurtarılmıştır.(Nahl, 58-59/ İsra, 31/ Tekvir, 8-9) Kadının mirastan mahrum edilmekten ve eşini seçme hürriyetinden sâhip olduğuna dâir haklar anlatılmaktadır.(Nisa, 19) Kadının kendi kazancını tasarruf etme yetkisinin kendisinde olduğu(Nisa, 32) hakkı özellikle uygar ülkelerin hâlâ erişemedikleri bir gerçektir. Dünyânın medeniyetinin beşiği Amerika(!), kadına mülk ve tasarruf haklarını daha 20.yüzyılın başlarında vermiştir. Bugün çağdaşlığın, hürriyetin ve modanın merkezi sayılan Fransa’da kadın kocasının izni olmadan harcama yapma hakkına hâlâ kavuşamamıştır. Onların medeniyet anlayışı tâbiri câizse ‘dışı seni yakar, içi beni’ misâlidir. İslam’da evlilik yoluyla kadına sıcak bir aile ortamı sağlanmıştır.(Nisa, 22-23)
Allâhü Teâlâ, yüce kitâbında zaman zaman erkeklere zaman zaman kadınlara bazen de her ikisine birden hitap etmektedir. Bu husus Allah(c.c)’ın hem bir fazlı hem de iki cinse ayrı ayrı önem verdiğinin bir göstergesidir.(Nisa, 1)Bu asıl ve gerçek olandır. Aslı bozmak büyük bir hatâdır ve Hz.Allah(c.c)’ın koymuş olduğu dîne düşmanlıktır.
İşte bu şekilde şimdiye kadar hiçbir sistemin tanımadığı haklar en ince hususlara kadar kadınlara takdim edilmiştir. Gönül istiyor ki, kadın kendisine en mükemmel hakları bahşeden güzel dînînin prensipleriyle hareket etse değerleri iflas etmiş Batı prensiplerine îtibar etmese.
Bugünkü yazımın ardından hemen sizleri 25.Ocak. Pazartesi günkü seminerimize dâvet etmek istiyoruz efendim. Geçen ay ilki icra edilen; Meram Belediyesi tarafından düzenlenen Aile Eğitim Seminerlerinin bu ay ki konusu: ‘İslâm’ın Kadına Verdiği Değer’ Seminer, Meram’da Konevi Kültür Merkezi’nde saat:12 ile 15 arasında olacaktır. Hepinizi bekliyoruz. (Sâdece bayanlara)
Cumânız mübârek, gününüz aydın olsun.
----------
1 Ahmet Gürkan, İslâm Medeniyetlerinin Garbı Medenileştirmesi, İst, 1969, s.149
2 Ahmet Gürkan, a.g.e, s.149
3 İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, İst, 1982, s. 335
İslam ülkelerinde yaşanan modernleşme sürecinde en fazla tartışılan konulardan birisi şüphesiz ‘Kadın’ meselesi olmuştur. Batı ülkelerindeki toplum hayâtında kadının statüsü berâberinde hürriyet akımlarını getirmiştir. Geçmişte, kadınların hak ve hukûkunun aranması hâdisesinin mâzisi şöyle başlamıştı. 1789 yılında büyük Fransa İhtilâli’nin olduğu sıralarda ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’ teşkil edilirken Parisli kadınlar bir dilekçeyle millî meclise başvurarak, erkeklerle kadınların eşit olmalarını istemişlerdi. O zamanın ilim adamlarına mesele gayet ağır geldi.(1) 1848 yılına kadar devam eden bu mücâdele, kadınların lehine sonuçlandı.(2) Kadınlar ülkesi olarak bilinen Fransa’da ilk defa 1836 yılında kızlara mahsus bir okul açılabilmiş; kadının hukûkî sahada bazı haklar elde edebilmesi ise, ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur. İngiltere’de 1948 yılına kadar Cambridge Üniversitesi’ne hiç kız öğrenci alınmamıştır. Sonraları bile, “kız öğrencilerin oranı dörtte bir oranını geçemez” kaydı konmuştur.(3)
Yıllardır bizim sözüm ona aydınlarımızın ağızlarının suyunun aktığı ‘Kadın hakları’ konusu Batı toplumu için çok normal bir şeydi. Zirâ yukarıda bahsedildiği gibi kadın Avrupa ülkelerinde insan yerine dahi konmuyordu. Okutulmuyor, eş olarak görülmüyor, mal mülk edinme hakkına sahip olamıyordu. Oradaki kadınlar çalışarak birçok gayretler sarf ederek kendilerine tanınmayan hakları elde ettiler. Fakat daha sonra devam eden yıllarda elde ettikleri hakları doğru ve dürüstçe kullanmadıklarının bedelini ağır ödediler. Sâdece kendileri ödemekle kalsa iyi, diğer ülkelerin insanlarını da ayni felâketlere sürüklediler.
Tabi bize göre felâket bazılarına göre hayranlık olarak değerlendirilebilir. Herkesin bakış açısı farklıdır ama ne yazık ki her şey ortada. Ayan beyan toplumumuzda müthiş bir ahlâkî bozulma yaşanıyor. Eskiden bu ahlâki düşüşün hep kadın kesiminde olduğundan söz edilirdi fakat şimdi kadınlaşan erkekleri gördükçe değerlendirmeye onların da alınmasından yanayız. Biz bugün ‘kadın hakları’na değinmek istiyoruz, kadınlaşan erkekleri bir yana bırakıyoruz.
Kadın hakları tamı tamına en muhteşem ve en kâmil mânâda İslam’da temsil edilmiştir. Eğer bugün yazılanlar işlevde değilse, uygulamada güçlükler çekiliyorsa bu her sahada sorgulanmalıdır. ‘Sorgulanmayan hayat kıymetli değildir.’diyor ünlü düşünür Sokrates. Müslümanların rehber kitâbı Kur’ân_-ı Kerim’de önce kadına insan olarak değer verildiğini ve onun insânî yükümlülüğünün belirlendiğini görürüz.(Ali İmran, 190-195/ Nisa, 124/ Nahl, 97/ Mü’min, 40) Kadının şahsiyetinin vurgulandığı ve anıldığını şu delil âyetlerden anlayabiliriz.(Leyl, 1-4/Taha, 117/ Nisa, 32/ Hucurat11…)Kadının kendi irâdesiyle îmânı ve küfrü seçebileceğine dâir âyetler olduğu gibi(Tahrim, 10-12) kadının özellikle bazı güzel şeylerden mahrum edilmekten kurtarıldığına dâir âyetler de vardır.(Enam, 139) Kadın câhiliye devrinde kendisine yapılan zulümden kurtarılmıştır.(Nahl, 58-59/ İsra, 31/ Tekvir, 8-9) Kadının mirastan mahrum edilmekten ve eşini seçme hürriyetinden sâhip olduğuna dâir haklar anlatılmaktadır.(Nisa, 19) Kadının kendi kazancını tasarruf etme yetkisinin kendisinde olduğu(Nisa, 32) hakkı özellikle uygar ülkelerin hâlâ erişemedikleri bir gerçektir. Dünyânın medeniyetinin beşiği Amerika(!), kadına mülk ve tasarruf haklarını daha 20.yüzyılın başlarında vermiştir. Bugün çağdaşlığın, hürriyetin ve modanın merkezi sayılan Fransa’da kadın kocasının izni olmadan harcama yapma hakkına hâlâ kavuşamamıştır. Onların medeniyet anlayışı tâbiri câizse ‘dışı seni yakar, içi beni’ misâlidir. İslam’da evlilik yoluyla kadına sıcak bir aile ortamı sağlanmıştır.(Nisa, 22-23)
Allâhü Teâlâ, yüce kitâbında zaman zaman erkeklere zaman zaman kadınlara bazen de her ikisine birden hitap etmektedir. Bu husus Allah(c.c)’ın hem bir fazlı hem de iki cinse ayrı ayrı önem verdiğinin bir göstergesidir.(Nisa, 1)Bu asıl ve gerçek olandır. Aslı bozmak büyük bir hatâdır ve Hz.Allah(c.c)’ın koymuş olduğu dîne düşmanlıktır.
İşte bu şekilde şimdiye kadar hiçbir sistemin tanımadığı haklar en ince hususlara kadar kadınlara takdim edilmiştir. Gönül istiyor ki, kadın kendisine en mükemmel hakları bahşeden güzel dînînin prensipleriyle hareket etse değerleri iflas etmiş Batı prensiplerine îtibar etmese.
Bugünkü yazımın ardından hemen sizleri 25.Ocak. Pazartesi günkü seminerimize dâvet etmek istiyoruz efendim. Geçen ay ilki icra edilen; Meram Belediyesi tarafından düzenlenen Aile Eğitim Seminerlerinin bu ay ki konusu: ‘İslâm’ın Kadına Verdiği Değer’ Seminer, Meram’da Konevi Kültür Merkezi’nde saat:12 ile 15 arasında olacaktır. Hepinizi bekliyoruz. (Sâdece bayanlara)
Cumânız mübârek, gününüz aydın olsun.
----------
1 Ahmet Gürkan, İslâm Medeniyetlerinin Garbı Medenileştirmesi, İst, 1969, s.149
2 Ahmet Gürkan, a.g.e, s.149
3 İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, İst, 1982, s. 335