Nazik, kibar, ince ve medeni olmak ya da görünmek için kullanılan kelimeler vardır. Ne de olsa, kelimelerin sihirli bir gücü ve yadsınamaz bir etkisi vardır. Kelime seçimleri, kaba saba mı, yoksa, bahsedilen şekilde nazik ve kibar mı olunduğunu gösteren, çok önemli unsurlardır. O ‘baş da, savaş da kesen’ dil kullanımından bahsediyorum, yani. Kelimelerin öneminden… Buraya kadar hemfikiriz, öyle değil mi?
Dikkatinize yeterince sunabildim mi bilmiyorum ama, olmak ya da görünmek diye iki apayrı eylemin varlığına değindim yukarıda, pek kısaca. Konumuz ise, işin daha çok, o ‘görünmek’ kısmıyla ilgili... İyi niyetle yapılan bir cehalet, yanlışlık, ya da, yanlışlık da demeyelim ama adeta hayati bir hatadan; büyük bir kabalıktan söz edeceğim, bugün. Adı üzerinde, artık fena halde can sıkıp, ‘bayan’ bir durumdan… Bir kadına, bayan denmesinin, sanılanın aksine, o büyük kabalığından, saçmalığından ve gereksizliğinden…! ‘Kadın’ varken, bütün saygınlığı ve görkemi ile orada arzı endam edip; her yerde dururken, üstelik… Bayan denilince, ufak ama önemli bir nezaket örneği gözlere sunulup, kulakları ve gönülleri okşuyormuş gibi, sağ olsunlar (görünmek!)
Kelimeler, ihtiyaçtan dolayı türeyip yerleşirler ya hani, bir dil’e… Hangi bir ihtiyaçtan dolayı bu nadide kelimeye sahip olduk acaba, diye soracak olursak da… ‘Kadın’, ayıp ve bu yüzden de gizlenilmesi gereken bir gerçek ve kullanılmaması gereken bir kelime olarak görülmüş (ya da, gösterilmiş?) olmalı. Belli ki, alternatif bir kelimeye ihtiyaç duyulmuş, insanlığın en az yarısına karşı öyle büyük, hakaret içerikli bir kelime kullanmamak için(!) Kadın olmak, ört bas edilip gizlenmiş yani, sırf o yüce gönüllülük ve nezaket adına. Bir ayıp, kusur ya da eksiklikmiş gibi. Oysa, öyle mi?
Bir kediden bahsedilirken, onun “erkek mi yoksa bayan mı?” olduğunu bile duyup bayram etmiş kulaklarım var… Bayan kuaförlerinin, bayan terzilerinin hatta dünya bayanlar günlerinin ise, zaten bini bir para! Kedi örneğini de, bilerek verdim şimdi. “Oysa, öyle mi” den devam ederken kullanmak üzere. Ne diyorduk. Kadın… Bir ayıp, kusur ya da eksiklikmiş gibi. Öyle mi? Değil ki!
Kadın kelimesi, yalnızca ama yalnızca insana özgü bir kelimedir. Erkek kelimesi hem insan, hem de diğer canlılar için kullanılıyorken… O cümle, bir kedinin ‘erkek mi yoksa dişi mi’ olduğunu sorsaydı, gayet doğru olurdu, yani. Erkek kedi, erkek insan… Oysaaa… Dişi kedi, ya da, bir kadın! İnsanın dişisi, diğer canlıların dişisinden, böylesi ayrıcalıklı bir konumdayken; apayrı bir isme sahipken, o kelimeyi tutup bir de kabalıktan ya da hakaretten saymak, taşa tohum ekmek kadar mantık dışı ve beyhude bir çaba değil midir, sanki?
Şu anda akıllardan hangi kelimenin geçtiğini biliyorum ve hemen cevaplayayım: yok hayır, feminisit değil, gerçekçiyim ben. Hoş, o kelime, hakkı ve gerçeği savunan bir yerde konumlanmışsa da eğer kafanızda: o halde, feministim, evet. E canım… Olan şeyden, gerçeklerden bahsediyorum ben, yalnızca. Bir kedinin, kadın olduğu nerede görülmüştür ki mesela? Bir kedinin erkek olduğu ise, oldukça sık görülmüş, oysa. Yalan mı söyleyelim?
Pekala, ismi bilinmeyen birisine seslenilirken de mi “kadın!” diyelim arkasından, diyeceksiniz. O noktada “bayan!” denmesi, akla ve vicdana gayet yatkın gibi. Lakin, “hanım”a ne oldu? Bayanı oraya kim koydu?! Unutmadan şunu da ekleyivereyim ki, kültürümüzde zaten kadın yeterince yüceltilmiştir ve çok yakinen de bildiğim üzere, ülkemizin güney sahillerinde, Akseki taraflarında, “çok kadın” diye bir övgü bile vardır. Kadın kelimesi, içerisinde, nice olumlu anlamı barındırıp toplayan, onlara şemsiyelik görevi yapan bir sıfat olarak kullanılmış, yani. Öyle ya, “kadın gibi kadın!”
Son olarak… Hazır ve ezberlenmiş öğretilerin yerine, sorgulayıp düşünen bireyler ve nihayetinde daha aydın ve mantık sahibi bir toplum olabilmek için… Birer bayan’a dönüşmeyip, baymayıp, kimseyi de dönüştürmemeniz ümidiyle! Kibar görünme ezberini ve bunun yanlış kurallarını bozup, Sezar’ın hakkını Sezar’a; kelimeleri yerli yerine; kadının hakkını da kadına teslim etmeli.