Yarın 8 Mart Kadınlar Günü. Bilindiği gibi son yıllarda farklı farklı günler türeterek tüketim kültürünü geliştirmek isteyenlere gün doğmuş oluyor. Gelsin kampanyalar, alınsın hediyeler, şen olsun gönüller, çıksın cepten paralar… Birilerinin zenginliğini çoğaltmak adına kullanılanlar, işin öznesindeler fakat farkında değiller. Kadınların câzibesi, güzelliği, gücü, bilgisi, duygusu yâni pek çok özelliği târih boyunca hep art niyetli kişiler tarafından devamlı olarak kullanılmış ve sömürülmüştür. Bu konu dünya târihine dîni ve kültürel açılardan bakıldığında açıkça görülecektir.
İşte kadınlar adına yeni bir istismar haftasına daha girdik. İddialara bakın; efendim kadının emeği erkekle eşit görülmeli (sanki aksini iddia eden var da), kadın da her mekanda erkekle eşit ayni hak ve hukuk çerçevesinde çalışabilmeli (sanki tersini düşünen var), kadına şiddete son, kadın eve mahkum edilmemeli… Bu minval üzere devam eden bir dolu gerçek gibi gösterilen iddiaların faturası dîne ve değerlere kesilmeye çalışılıyor. Hepsi üzerinde ayrı ayrı konuşabiliriz. Hangi hak kaybı ya? Acaba ‘hak olmayan’, hak kayıplarından mı bahsediliyor! Kadın hakları üzerinden her sene her sene topluma lanse edilen birkaç densizin yaptığı hak ihlalleri gösterile gösterile istismar edilen konular artık herkese; ‘sen de böyle yapabilirsin’ empozesine dönüşmüştür. Tabi ki kadına şiddeti şiddetle kınıyoruz. Bu ne erkekliğe ne de insanlığa yakışır! Söz konusu şeyler ancak aciz insanlara yakışan, çâresizlerin başvurduğu son derece yakışıksız bir durumdur. Zâten köşemizde bu husûsu çok yazdık. Biz bu haftaki yazılarımızda asla, inmek istiyoruz. Yâni bizi tam can noktamızdan vurmaya çalışanları geçmişte yazdık fakat ‘Hak’ her zaman tekrar edilmeli ki kafalara kazınsın, yüreklere nakş edilsin dileğiyle yine yazacağız.
Yalnız konuya girmeden önce kadınlar olarak her zaman istismara mâruz kaldığımızı yinelemek istiyorum. Şu “Kadınlar Günü” diye ortaya çıkan sözüm ona çağdaşlara iki çift sözümüz var; Be hey gâfiller “kadını” “kadın hakları” diye düşüren sizler değil misiniz? Bir zamanlar sakız-jilet reklamlarına kadar kadının tüm güzelliğini sergileyen onu orta malı diye ortaya serdeden neticesinde aile eğitiminde kadını toplum nezdinde düşüren siz değil misiniz? Kadının emeği ucuzdur, onu kandırmak, inandırmak kolaydır diye fabrikalarda en ağır işlerde ucuz mâliyetle kadınları çalıştıranlar, siz değil misiniz? Kadını evinin dışına çıkartıp çağdaşların önüne yem olarak atıp ahlâkî hasletleri sıfırlayan, siz değil misiniz? Hak aşkına siz mi kadını düşüneceksiniz? Mümkün değil! Size inanmıyoruz. Siz kadını düşünmezsiniz bilakis siz kadını düşürürsünüz. Biz sizi tanıyoruz. Art niyetlerinizin farkındayız artık yıllar ve oynanan oyunlar bizleri bilinçlendirdi.
Sizin gerçekte uğraştığınız, kaşımaya çalıştığınız husus, kadın üzerinden din ve dînî değerlere sataşmaktır. Güyâ dînin kadına bakışını küçülterek dînî gözden düşürmektir asıl hedefiniz. Din böyle diyor, günümüzde çağdaş olarak böyle düşünülmesi gerek gibi yanlışı, doğru olmayanı, ahlak dışı kavramları insanlarımıza dayatmaya çalışıyorsunuz. Hayır, din kadına sizin bize sunduğunuz gibi bakmaz. En mükemmel şekilde kadın, İslam dîninde değer bulur.
İslam kadar kadına kıymet veren başka bir din olmamıştır. Yüce İslam dîni kadını hem anne olarak hem ailenin temel unsuru olarak topluma takdim eder. Ona kadın olarak, eş olarak, anne olarak, kız kardeş olarak her bir durumda hak ve hukuk tanır, görüp gözetir. Peygamber efendimiz aleyhsselâm’ın zamânında kadınlar hayâtıın içindeydiler. Ticâret ve siyâsette söz sâhibi idiler. Edepleri çerçevesinde fikirlerini erkeklere çekinmeden söyler hatta zaman zaman onların yanlışlarını dahi düzeltirlerdi. Asrısaadet devrinde başta Hz. Aişe vâlidemiz olmak üzere büyük âlimler yetişmiştir. Peygamberimizin vefâtından sonra da onlar âdeta bugünkü tâbirle ümmetin ‘başdanışmanı’ olarak görev yürütmüşlerdir. Dört büyük halife döneminde de kadınların toplumun yapılanmasındaki müspet yönleri hep sürmüştür.
Diğer yazımızda konuya tamâmen girelim inşallah. Şimdilik hayırla kalınız efendim.