Dolu dolu bir Kasım ayı… Geçtiğimiz günlerde; Prof. Dr. Sami Güçlü “Necip Fazıl”; Dr. Mustafa Güçlü “Osman Yüksel Serdengeçti”, Servet Kabaklı “Ahmet Kabaklı’yı” anlattılar. İlk ikisi TYB Konya Şubesi’nin; diğeri Aydınlar Ocağı’nın hazırladığı programlardı.
Çeşitli seviye ve zaviyelerden milletin talihini/tarihini, parıldatan yıldızlardı onlar. Onların “arı sütüyle”, yiğit sesiyle nesiller beslendi, bir umudun ateşi gürleşti, nice tohumlar geleceğe düştü yeşerdi.
Güçlü Kardeşler, Yeğen Kabaklı cesaretle konuştular, “değerlerimizi” bu yönleriyle öne çıkarmanın bile yürek istediği bir dönemde gerçekleri ortaya koydular. Kimi zaman zarif eleştirilerde bulundular.
Yürekliydiler ki biz küreselleşmenin faziletleri, iğdişleşmemin hikmetleri, Amerikanlaşmanın esbâbımûcibeleri üzerinde de duruyor ve konuşuyor olabilirdik. Üstelik ortamda daha popüler ve geçerli sayılırdı, makbul tutulurdu.
Bahis konusu programların ortak özelliği kanaatimizce, kaybettiğimiz ve özlediğimiz erkek sesine vurgu yapmasıydı. Kahramanlık(celâdet, mücadele, cesaret, muhakeme, zekâya paralel bir nükte kabiliyeti ve siyasetin, gündeliğin tezgâhına gelmeyen, rüzgârına kapılmayan, ulvî hedeflerle yoğrulmuş bir dik duruş…)
Kulak verilmese, gözden kaçırılsa, saptırılsa da; yerleri asla doldurulmayacak, zamanımızda rastlanması güç, özel yetenek ve mayalar.
Her çeşit örtü/perde/etek altındaki, asker(lik) kaçkını erler, güce, iktidara karşı takla üstadı, çamurlama döneklikte yarış ustası; el-etek öpme kuyruk sallamada biricik, yalamaktan dolayı dili dışarıda, yamyassılıkta uzmanlaşmış beylerin onları anlaması mümkün değildir herhalde.
Muhalefetin, muhalifliğin hep geçmişe, tarihe, mesela Mezopotamya Uygarlığı, Babil Krallığı, hatta Âdem Babamıza çevrildiği, ama söz gelişi asla iktidar ve çevresinde dolanmadığı; gitgide dokunmanın bile ibadet addedildiği kutsal bir makama uzandığı ve kuvvete tapınıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Gün geçtikçe biraz daha eğilip bükülen, kırılıp dökülen, yumulan, bukalemunluğun getirdiği avanta(j)ları kesinkes bırakmayan, düzeysiz, şekilsiz, tortop bir er(keklik) hatta kek(lik) hüviyetiyle karşılaşıyoruz. Değersizleştirme, güdükleştirme, yönsüzleşme her cihetten görülüyor.
Renkleri farklı olsa da, Alev Alatlı’nın tespitleriyle: “özü itibariyle köksüz yurtsuz”; Dostoyevski’nin günümüze uzanan ifadesiyle: “…Sahici hayatın düşmanları, bağımsız olmaktan korkan modası-geçmiş liberaller; düşünce dalkavukları, bireysellik ve özgürlük düşmanları, kokuşmanın ve çürümenin sarsak avukatları! Yegâne önerileri bunama, burjuva türü görkemli sıradanlık, iğrenç yüzeysellik, kıskanç eşitlik, bireysel onura yer vermeyen eşitlik, uşakların ya da 1793 Fransızlarının anladığı cinsten eşitlik olanlar. Daha da kötüsü, sürüyle alçağı aralarında barındırırlar, sürüyle alçağı!” dediği grup”lar. (Alev Alatlı, ‘Hayır’ Diyebilmeli İnsan)
Sürüleşmenin, yüzsüzleşmenin, vasıfsızlığın en önemli göstergesi; “Hayır!” diyememek, egemenin gösterdiği yolda, sadece cambaza bakarak gün geçirmek, kafes kuşu gibi ömür tüketmek, maskelerden maske ve esasen ölümlerden ölüm beğenmek olsa gerek.
Başını esarete vermeyecek, kalbi ve ruhundan vazgeçmeyecek kahramanlar lazım bize.
Necip Fazılların, Osman Yüksellerin hatırlanacağı ve döne döne okunup, dersler alınacağı gündür bugün.
KONYA KİTAP GÜNLERİ
Konya Büyükşehir Belediyesi’nden kültürümüze önemli bir katkı: 24 Kasım- 4 Aralık tarihlerindeki Konya Kitap Günleri.
Biraz nefesleneceğiniz, sevdiğiniz kitap ve yazarlarla buluşacağınız, kitaba en azından görsel olarak doyacağınız bu şenlikli, zengin günleri kaçırmayınız derim.
Çeşitli seviye ve zaviyelerden milletin talihini/tarihini, parıldatan yıldızlardı onlar. Onların “arı sütüyle”, yiğit sesiyle nesiller beslendi, bir umudun ateşi gürleşti, nice tohumlar geleceğe düştü yeşerdi.
Güçlü Kardeşler, Yeğen Kabaklı cesaretle konuştular, “değerlerimizi” bu yönleriyle öne çıkarmanın bile yürek istediği bir dönemde gerçekleri ortaya koydular. Kimi zaman zarif eleştirilerde bulundular.
Yürekliydiler ki biz küreselleşmenin faziletleri, iğdişleşmemin hikmetleri, Amerikanlaşmanın esbâbımûcibeleri üzerinde de duruyor ve konuşuyor olabilirdik. Üstelik ortamda daha popüler ve geçerli sayılırdı, makbul tutulurdu.
Bahis konusu programların ortak özelliği kanaatimizce, kaybettiğimiz ve özlediğimiz erkek sesine vurgu yapmasıydı. Kahramanlık(celâdet, mücadele, cesaret, muhakeme, zekâya paralel bir nükte kabiliyeti ve siyasetin, gündeliğin tezgâhına gelmeyen, rüzgârına kapılmayan, ulvî hedeflerle yoğrulmuş bir dik duruş…)
Kulak verilmese, gözden kaçırılsa, saptırılsa da; yerleri asla doldurulmayacak, zamanımızda rastlanması güç, özel yetenek ve mayalar.
Her çeşit örtü/perde/etek altındaki, asker(lik) kaçkını erler, güce, iktidara karşı takla üstadı, çamurlama döneklikte yarış ustası; el-etek öpme kuyruk sallamada biricik, yalamaktan dolayı dili dışarıda, yamyassılıkta uzmanlaşmış beylerin onları anlaması mümkün değildir herhalde.
Muhalefetin, muhalifliğin hep geçmişe, tarihe, mesela Mezopotamya Uygarlığı, Babil Krallığı, hatta Âdem Babamıza çevrildiği, ama söz gelişi asla iktidar ve çevresinde dolanmadığı; gitgide dokunmanın bile ibadet addedildiği kutsal bir makama uzandığı ve kuvvete tapınıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Gün geçtikçe biraz daha eğilip bükülen, kırılıp dökülen, yumulan, bukalemunluğun getirdiği avanta(j)ları kesinkes bırakmayan, düzeysiz, şekilsiz, tortop bir er(keklik) hatta kek(lik) hüviyetiyle karşılaşıyoruz. Değersizleştirme, güdükleştirme, yönsüzleşme her cihetten görülüyor.
Renkleri farklı olsa da, Alev Alatlı’nın tespitleriyle: “özü itibariyle köksüz yurtsuz”; Dostoyevski’nin günümüze uzanan ifadesiyle: “…Sahici hayatın düşmanları, bağımsız olmaktan korkan modası-geçmiş liberaller; düşünce dalkavukları, bireysellik ve özgürlük düşmanları, kokuşmanın ve çürümenin sarsak avukatları! Yegâne önerileri bunama, burjuva türü görkemli sıradanlık, iğrenç yüzeysellik, kıskanç eşitlik, bireysel onura yer vermeyen eşitlik, uşakların ya da 1793 Fransızlarının anladığı cinsten eşitlik olanlar. Daha da kötüsü, sürüyle alçağı aralarında barındırırlar, sürüyle alçağı!” dediği grup”lar. (Alev Alatlı, ‘Hayır’ Diyebilmeli İnsan)
Sürüleşmenin, yüzsüzleşmenin, vasıfsızlığın en önemli göstergesi; “Hayır!” diyememek, egemenin gösterdiği yolda, sadece cambaza bakarak gün geçirmek, kafes kuşu gibi ömür tüketmek, maskelerden maske ve esasen ölümlerden ölüm beğenmek olsa gerek.
Başını esarete vermeyecek, kalbi ve ruhundan vazgeçmeyecek kahramanlar lazım bize.
Necip Fazılların, Osman Yüksellerin hatırlanacağı ve döne döne okunup, dersler alınacağı gündür bugün.
KONYA KİTAP GÜNLERİ
Konya Büyükşehir Belediyesi’nden kültürümüze önemli bir katkı: 24 Kasım- 4 Aralık tarihlerindeki Konya Kitap Günleri.
Biraz nefesleneceğiniz, sevdiğiniz kitap ve yazarlarla buluşacağınız, kitaba en azından görsel olarak doyacağınız bu şenlikli, zengin günleri kaçırmayınız derim.