Kabul 

Hüzeyme Yeşim Koçak

“Kabul” kavramı, ister istemez aksini, reddi de hatıra getiriyor. 

Hâlbuki bir itiraz, hesap veya direnme gerektiren önemli konularda, bir nirengi noktası belirlemeden, peşinen kabulleniyoruz pek çok şeyi. Hatta bütün dünyayı, aymazlıkla, frensiz destursuz, oburcasına yüklenmek arzusuyla.

Mühim sınanmalarla yüz yüze kaldığımızda ise; manevî değerlerimizin kavi olduğunu zannetsek de; sûreta, içine çekmeyen, ruhta zenginleşmeyen, köksüz kabullere sahip bulunduğumuzu anlıyoruz. 

Yeterince benimseyip, “peki demediğimiz”, razı gelmediğimiz suni bir “inanç”, bizi felâha eriştirmiyor. İtikatlarımızın, sözlerimizin sağlamlığı, itibarı düşündürüyor. Hele kat kat “karanlık örtüler” içindeysek, kabullerimiz teslimiyetimiz kaç para, neye yarar bilinmiyor.

Hayatımızı anlamlandırdığımız; kendimize tuttuğumuz, istinatgâhımız olan ölçü;  tercihlerimizi de belirliyor. Hâlbuki baştan özümüzü, bu toprağa has kıymetleri, gönül medeniyetini inkâr ediyor ve sürekli çevrenin, dışın, yücelttiğimiz bazı odakların, güçlerin kabulünü(onaylamasını) bekliyoruz. 

Her yerde ve hiçbir yerdeyiz. Her şeye bulaşıyor/ bulanıyor, yuvarlanıyoruz. Evvelce, fertlerin hayatında çok büyük kanamalar, zikzaklar, akıl kusturan sapmalar görülmezdi. Müşterek hayat ve değerler etrafında belki daha sade ama ruhen doygun bir yaşantıyı paylaşırdık. Şimdi bir ay sonra bile nasıl bir kişilikle(!) hatta varlıkla(bukalemunla mı) karşılaşacağımızı bilemiyoruz. Kabullerimiz; kolayca, aklîleştirdiğimiz mülâhazalarla “insan(lık) dışıya da evirilebilir.

Kabul etmek; bir yerde netlik, açığa çıkmak demek. Tavrımız, duruşumuz oynak ve sürekli konum değiştiriyor, renksizleşiyor. Neyi terk ettiğimiz, nerede, hangi yanda olduğumuz ve yönümüz belli değil.

Yahut muhalif olup, bir yer belirlememiz gereken, varlığımıza da tamamen karşı(t) bir durum ve vasatta;  denge politikası güdüp, her iki tarafı da kabul bir yana, ödüllendirmeye(!) bile gidebiliyoruz. Nazarımızda; birbirine zıt ve düşman mefhumların bir ayrıcalığı, tefrik edilebilecek yanı yok. Denk ve eşit neredeyse; dolayısıyla görüşler muğlâk ve bulanık. 

Oysa şahsiyetiniz,  varlığınızı meydana getiren, tekâmül ettiren değerlerin aleyhine işliyor süreç… Hassasiyetinizi göstermeniz icap eden bir vaziyette bariz tercih, buna paralel bir kabul ve yaraşır rıza; neticeten meseleniz; celâdetiniz, kıymetlerinize güveniniz ve kararınız(dengeniz) yok. 

Sonuçta özgünlüğünüz; kimliğinizin temsili, haysiyetiniz söz konusu. Yüzyılların getirdiği bir emekle, hülâsa ve inşa edilmiş; geleceğe sağlam şekilde tevarüs etmesi, tecessümleşmesi gereken kültürel bir yapı, değerler manzumesi var. 

Bu manevî miras ziyan olup, geçersizleşiyor; üzeri örtülüyor. Zamanla o kadar uzaklaşıyoruz ki; takdim edilecek, nakledilecek özgün bir bina gözükmüyor.

Alelâde seçimlerin, gündeliğin baskısından kurtulmak, elbette oldukça zor. Genelde bir düşünce gerilimini, muhasebe, özeleştiri, tenkit gibi fikir ve eylem ayarlarını sevmediğimiz için; kolayca sınamasız, sancısız kabullere gidiyoruz. Kabul ve ret noktasında; bir birikim, konu etrafında bilgi, tecrübe de gerekiyor. Kabul.

Ama ancak hayatımızı büyük bir anlamın kucağında bağrında erittiğimizde, yaptığımız tercihler, yaşantımız mânâlanıyor. 

Çelişkiler yaşayabilir, yalpalayabiliriz, fakat “İlâhi Mesaj” bizi daima çağıracak, ümitlendirecek ve iç ışıklarımızı yakacaktır. 

“İnsanlaşma” noktasında kabullerimiz; bir ülküye sahip olmak bu bakımdan da önemli.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.