Yok diye düşünüyorsanız, siz iyilerle beraber değilsiniz demektir. İyiliklerin işlenmesi için iyi ortamlarda bulunmak gerekiyor. Çünkü iyilikler iyi ortamlarda işleniyor. ‘Kişi dostunun dini üzeredir’ diyor rahmet peygamberi. O zaman arkadaş, sen kendine ve ortamına dikkat et. Dostlarını iyi kişilerden seç. Ortamlardaki menfilikler orda bulunanlara yansıyor. Kötü davranışlar kötü ortamlardan bulaşıyor. Kişi sevdikleriyle beraberdir deniyor. İyilik yapanları seviyorsan iyiliklerle beraber ol onlardan sana da iyilikler bulaşsın.
Yine de yok diye düşünüyorsanız o halde siz iyi olun. Siz iyilik işleyenlerden olun. Bu çok mu zor? İyilik işlemenin pek faziletli bir davranış olduğunu biliyorsanız sâdece bilmek yetmez, başkalarından beklemekse hiç olmaz. O halde bu iyi kişi niye siz olmayasınız? İyiliği güzel gönüllü insanlar işler. Yahut değiştirelim, iyilik işlemek gönlü güzelleştirir. İyilik yapan kişinin kalbi derin hazlar duyar. İyi olmak inanın çok zor değil. Bunun için iyilerle beraberlik gerek. Ucundan, kıyısından siz de onlar gibi olursunuz. Yanı sıra sağı solu eleştirmeyi bırak önce kendin iyi ol. Söylediğini kendin yaşa ve yaşat. Kendin iylik yaptığın gibi etrafını da teşvik et, onlar da yüreklendir. Eleştirme, hoş gör, beğenmediğin şeyleri kolaysa kendi nefsinde uygula. Allah aşkına iyi olmak çok mu zor?
Geçenlerde gazetemizden bir yazar arkadaşımız yazıyordu. ‘Eskiden şunlar vardı, eskiler şöyleydi, eski büyükler küçüklere şöyle davranırlardı’ diye. Kardeşim bugün de var böyleleri üzülme. Azıcık araştırırsan bulabilirsin. Meselâ; güzel bir örnek vereyim size. Şanlı Urfa’da mahalle aralarındaki fırınlarda belli zamanlarda birer veya iki saatliğine bir zengin fakir fukarânın bedâva ekmek alması için fırını kapatıyor. Nasıl kapatmak o bahsedeyim. Bir saatliğine fırının kasasını kapatıyor. Kim gelirse ekmek alan parasız alıyor. O saat süresince fırıncının elde ettiği geliri o zengin ödüyor. Tabi bu habersiz oluyor. Kimsenin ruhu duymadan yapılıyor. Kimse hücum etmiyor. İşler sessizce yürütülüyor. Ne faziletli bir âdet değil mi?
Yine bedesten denilen eski çarşılar hâlâ ilk açılırken dualarla açılıyor. Eski Osmanlıda böyleydi. Câmiye giden çocuklara ziyâfet veren aileler var. Mescide gelen küçüklere hâlâ şekerleme ve meyve suyu alan yaşlı büyükler var ama kızıp çocukları sopayla kovalayanlar da var. Hatta câmiyi karıştırıyorlar diye küçük çocuklara ağza alınmayacak küfürler edenler de var. Mallarının en iyisinden, en kalitelisinden zekâtlarını verenler var. Eskiden özellikle mağaza sahipleri satılmayan, modası geçmiş, kullanım târihi bitmiş ürünlerden zekâtlarını verirlerdi maşallah şimdi en güzel ürünlerden zekât veriliyor. Görüyoruz, şahit oluyoruz, biliyoruz bunları. Rabbim mizanlarına koysun inşallah. Yine fakir bir mahalleye câmi yaptırmak için hayırda bulunalım diyoruz. Bir kardeşimiz annesinden kalma hatıra olan külli miktarda para değerinde altın gerdanlığını hiç düşünmeden çıkarıp veriyor. Bir başka yaşlı bir teyzemiz yılların nişan yüzüğünü veriyor. Bir genç kızımız yeni vefat eden annesinin hediye ettiği küpelerini veriyor. Bir başkası saatini veriyor. Bir başkası o ayki bursunu veriyor. Yok, yok hayır, iyiler tükenmedi. Var iyiler. Alıcı gözle bakan görür. Ayrıca iyiler arasında olan görür. Hem biliyorsunuz görmek başka bakmak başka.
Ben iyileri sayısının tükenmediğine inananlardanım. İyileri görmek isteyen iyilerle beraber olsun. Yok diyorsa o zaman kendisi iyi olsun vesselam. Hoşça kalın efendim.