Bir süredir dünyanın mücadele ettiği salgın hastalık hala aramızda dolaşmaya devam etse de iyileşmeye başladık, iyileşiyoruz. Uzun bir süreç oldu. Zor, alışık olmadığımız, sabır ve fedakârlık isteyen bir süreç. Başlarda büyük bir endişe ve belirsizlik içinde takip ettik gündemi. Tanışmamıştık daha önce böyle bir hastalıkla. Belirsizlik insanı daha çok yorar daha çok yıpratır.
**
Zamanla tanıştık mı desem alıştık mı desem yoksa kabulleniş mi? Bir dizi tedbirler, yasaklar, kısıtlamalar bizi bu günlere getirdi. Sis bulutları dağılmış olsa da daha çok yolumuz var. Şu an en büyük düşmanımız rehavet. İyileştiğimize güvenerek hareketli hayatımıza dönmek için daha çok erken.
**
Ülkemizde ilk vakanın görüldüğü günden itibaren birçok yenilik oldu hayatımızda. Her yenilik memnuniyet oluşturmak zorunda değil tabii. Zoraki ayak uydurmak durumunda kaldığımız yeniliklerden biri de hatta en çok iz bırakanlardan diyebilirim, geride bıraktığımız Ramazan Bayramı oldu. Bu bayramda gerçekten “Nerde o eski bayramlar?” dedik. Ramazan Bayramı İslam âleminin temel taşlarındandır. Bizimle özdeşleşen belli ritüellerle zenginleştirdiğimiz bayramımız hiç olmadığı kadar sakin ve buruk geçti.
**
Bayram namazı kılınmadı. Çocuklar şeker toplamak için kapımızı çalmadı. El öperek bayramlaşma, akraba ziyaretleri, tatlı şölenleri olmadı. Büyükler bile bu durumu içine sindiremezken çocuklara “bu bayram böyle olmak zorunda” cümlesini anlatmak, bizim göstermekte zorlandığımız sabrı onlardan beklemek üzdü. Sokaklar, duyamadığımız çocuk cıvıltılarıyla rengi çalınmış gökkuşağı misaliydi.
**
İnancımızın mükemmel özelliklerinden biri de tevekküldür bizim için. Hemen hemen herkes tedbirini alıp “Vardır bunda bir hayır.” dedi. Kendini Rabbine teslim etti. Bayram sabahı yine erkenden kalktık. En güzel kıyafetlerimizi giydik. Bir gün önceden tatlılarımızı hazırladık. Allah’a teslim olduk ama salgına teslim olmadan Bayram kutladık.
**
Yakınlarımızı telefonla arayarak bayramlaştık. Birçok kişinin sesinde özlem duydum. Her anın çok kıymetli olduğunun idrak edilmesini hissettim. Normal bir bayram olsa belki de gitmeyeceğimiz yerleri bu bayram telefonla aradık. Çünkü anlamıştık. Ölüm her an ensemizdeydi. Bu gün şikâyet ettiklerimizi yarın özleyebilirdik. Derler ya bir musibet bin nasihatten evladır. Tam olarak bunu yaşadık.
**
Belki de bir nesil yaşadığımız bu yılı hayatı boyunca unutmayacak. Bizden sonraki nesillere de aktarılacak. Dokunmadan, özgürce sarılamamanın ne büyük bir zenginlik olduğunu tecrübe etmeden anlamak mümkün değil.
**
İyileşiyoruz. Ruhumuzla, bedenimizle, düşüncelerimizle iyileşmeye devam ediyoruz. Sevdiklerimizi yüreğimizde taşıdığımız sürece her bayram güzeldir. Yeter ki hayatta olsunlar. Yeter ki sağlıklı olalım. Bunca telaşlarımızın, uğraşlarımızın, hüzünlerimizin, öfkelerimizin aslında boş olduğunu gördük. Dün sabretmeseydik bu gün ailemizden bir kişinin eksilebilme ihtimali vardı. Bu gün sabretmezsek o ihtimal yarın da var olacak.
Sabret! İyileşmek zaman alır. MONAROZA