Kim ne derse desin, İslam düşmanları kabul etse de etmese de yeryüzünde bu gerçeği değiştirebilecek hiçbir güç yoktur. Yegâne Hak din İslam’dır. Rabb’ımız bunu bizlere ilâhi kitabında şu ayetiyle ispatlamaktadır. “Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki, (o din) ondan kabul edilmeyecek ve o, ahrette kaybedenlerden olacaktır.” (Al-i İmrân, 85)
Evet, İslam’dan başka bir din arayanların kaybedenlerden olacağını bizzat Allâhü Teâla Hazretleri söylüyor. Ama biz Müslümanlar da kazananlardan olabilmek ve bu güzel dini korumak için görev ve sorumluluklarımızın şuurunda hareket etmek gerekir diye düşünüyoruz. Müslüman sorumsuzca yaşayamaz. Kendisine bahşedilen nimetleri fütursuzca israf edemez. Bencilce, menfaatlerin öne çıktığı bir hayat tarzını benimseyemez. Müslüman sadece kendi için değil etrafındaki Müslüman kardeşleri için fedakârlıklar yapabilendir. Müslüman İslâm’ı yaşama işini hafife almamalıdır. Yoksa o, dinini yaşamayı hafife alırsa insanlar da onu hafife alır. Aynen bugün olduğu gibi. Müslüman kendi işine geldiği hükümleri uygularken işine gelmediği hükümlere omuz silkerse sonunun hüsran olacağı bilincinde olmalıdır. Hakk’ın huzuruna alnı ak, kalbi pak çıkabilirsek ne âlâ! Zirâ Müslüman Rabb’inin emirlerine yalnızca inanmakla değil yaşamakla da yükümlüdür. İslâmî emirleri yaşamadan kuru kuruya lafla Müslümanlık olmaz. Hatta Müslüman bununla da kalmayıp hem bireysel olarak hem ailevi olarak İslâmi emirleri yaşayıp bir de etrafındakilere güzel misal teşkil etmelidir. Aynı zamanda çevresindeki yanlışlıklara seyirci kalmayıp emri bil mâruf, nehyi anil münker (=iyiliği emredip, kötülükten sakındırma) yapmalıdır. Bulunduğu çevrede her Müslüman iyi ve güzel davranışları yaymalı ve iyi bir çığır açmalıdır. Çünkü Rabbi Teâlâ Kur’ân’ı Kerim’de; “Siz insanlar için (insanlığın faidesi için) çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız. (Çünkü) Allâh’a inanıyorsunuz.” (Âli İmran, 110) buyurmakla Müslümanların insanlık içinde bu davranışlarıyla en hayırlı ümmet olacağı müjdelenmiştir.
Dolayısıyla, her Müslüman’dan bu sorumluluk bilinciyle hareket etmesi beklenir. Müslüman ferdi davranışlarıyla en yakınından en uzak çevresine kadar en güzel misalleri şahsında sergilemelidir. Ve yine Müslüman yaşadığı sosyal çevre içerisinde eşiyle, çocuklarıyla, işiyle örneklik teşkil etmelidir. Meselâ; günümüzde bozulan ticari ahlak İslâm ile yeniden düzeltilmelidir. Faiz illetine bulaşıldığı, sahtekârlığın alıp başını gittiği bir ortamda yaşarken dahi Müslüman esnafın doğruluğu ve dürüstlüğü ile ticarethanesinde namusuyla, alnının akıyla helal para kazanabileceğini gösterebilmelidir. Her Müslüman esnafta mevcut olması gereken ticaret ahlâkının muhafaza edilmesi eskiden var olan ama bugün yitirilmiş olan yeni bir değerdir. İşte bu iyi bir çığır açmaktır.
Kötülüklerin alabildiğince yaygınlaştığı günümüzde her yanlışa ve kötülüğe sebep olanlar büyük vebal altındadırlar. Meselâ; son günlerde canlı bomba olma hâdisesi pek yaygınlaştı. Bizim inancımızın reddettiği yanlış bir davranış modelidir bu. İntiharlar, toplu icra edilen katliamlar, tek tek hiç sebepsiz herhangi bir canlıyı öldürme hâdiseleri, zehirli gaz veya bombalarla insan öldürmeler… İşte bunlar kötü işlerdir. Müslüman bunları yapmaz, yapamaz. Bizim inancımız bunları işlemekten bütün Müslümanları men eder. Ayrıca kötü bir çığır açılmış olur. Tıpkı bugün olduğu gibi. Dünyanın tüm zalimleri barış(!) adına böylesi bir çığır açtılar maalesef. Kâinatın her şeyden çok kendisine muhtaç olduğu o şerefli Peygamber bir hadislerinde buyuruyorlar ki; ‘Kim İslam’da iyi bir çığır açarsa, ona açtığı o çığırın sevabı verildiği gibi, o yolda gidenlerin sevabı da verilir. Bununla beraber, onların sevabından da bir şey eksilmez. Kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa, açtığı o çığırın günahı yükletildiği gibi, kendisinden sonra o yolda gidenlerin günahı da yükletilir; bununla beraber onların günahı eksiltilmez.’(Riyâzüssâlihin Terc, c.1, Hadis. No: 170) Diğer bir hadislerinde ise; ‘Herhangi bir kimse zulmen öldürülürse onun kanından bir hisse, Hz. Âdem’in ilk oğluna ayrılır. Çünkü o, öldürme çığırını açanların birincisidir.’ (Riyâzüssâlihin Terc, c.1, Hadis. No: 171)
Dünyada tıpkı Sultan Fatih ve tüm iyi çığır açanlar gibi iyi bir çığır açmak ne kadar güzelse kötü çığır açmakta o kadar yanlıştır. Haksız yere ilk defa adam öldürme hâdisesi Hz. Âdem (A.S)’in oğluna aittir. O ilk defa bu çığırı açtığı için kıyamete kadar bu şekilde ne kadar adam öldürülürse hepsi ona yazılır. Haksız yere nice masumları katledenlerin vay hâline! Yaşadığımız coğrafyada soykırım derecesinde katliamları seyredenlerin de vay hâline! Bu kötü çığır açanlardan o büyük hesaplaşma gününde kâinatın mutlak sahibi hesap soracağı gibi tarih ve bütün insanlık da bir gün hesap soracaktır. Dünyanın tüm zalimleri zalimliklerinin yanına kar kalacağını sanmasınlar.
Hayatta insanoğlu ne ekerse onu biçer. Hayır, eken iyilik bulur. Şer eken kötülük bulur. Dünya için geçerli bu ölçüler ahret içinde aynen geçerlidir. Dünyada iyilik, hayır ve güzellik işleyen cenneti hak eder. Kötü işler yapanlarsa malum alevli ateşe müstahak olur. Bu hususlar yine en güzel ifadesini Kur’an’da buluyor. Haşr S.Ayet 18’de şöyle buyruluyor. “Ey iman edenler; Allah(c.c)’tan korkun. Herkes yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın.”
Şu muhteşem ayette hem konumuza hem da yazımıza son noktayı koydurmakta; “İyiler hiç şüphesiz Naiym (cennet)inde, kötüler ise muhakkak alevli ateştedirler.” (İnfitar, 13-14).