Kur’an-ı Kerim, Allah’ın kelâmıdır. O, en doğru ve en güzeli haber verir. Yeter ki biz ona kulak verelim. O, bizim için gönderilmiştir.
İnanç yönünden insanlar, farklı durumlar arz eder. Kimileri insanların ortaya attıkları sistemleri din telâkki ederek inanır, kimileri de Cenab-ı Hakk'ın gönderdiği ama insanların tahrif ettikleri dinlere tabi olurlar. Bütün bu değişik durumlar karşısında İslâm nazarında insanlar, aslında inanan-inanmayan şekliyle ortaya çıkar. Kâfir ve Müslüman. Ama arada bir de münafık vardır.
Onlar ki, her ne kadar inanmış görünseler de, aslında inkâr eden gafil ve kâfirlerdendir. Hatta kâfirlerden daha şiddetli azaba da uğrayacaklardır. Bu insanların halleri özde bir olmakla birlikte, şekilde farklı durumlar olarak karşımıza çıkar.
Ama hiç bir zaman taviz vermedikleri ortak bir yönleri vardır ki o da; Müslümanlara hile ve tuzaklar hazırlamalarıdır. Zira tek düşmanları İslâm'dır. Cenab-ı Hakk Kitab-ı Kerim’inin pek çok yerinde onları anlatır. Bize hallerinden haber verir. Hatta çok güzel misâller getirerek, hakîkatleri kavramamızı sağlar:
"-Rablerini inkâr edenlerin işleri fırtınalı bir günde, rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, (Hak'tan) uzak sapıklığın kendisidir." (14 İbrahim 18)
Onlara göre dünya hayatı esastır. Vur, yık, kazan ve bir seviyeye gel. Ama bütün bunlar boşa çıkacaktır. Rabbimizin verdiği misâlde olduğu gibi, bunların bir hiç ve bomboş olduğunu göreceklerdir. Kâinatı ve kendilerini yoktan var eden Rablerini bilmedikçe sonları hüsran olacaktır:
"- (O gün) başlarını dikerek koşarlar, bakışları kendilerine dönmez. (Öylece donup kalmışlardır.) Kalpleri ise bomboştur." (14 İbrahim 43)
İman ne güzel ve ne kıymetli bir şey. Onun kıymetini iyi bilmemiz gerekir. Bu hakîkati bizler vefatımız esnasında ve kıyamet gününde daha iyi anlayacağız. Rabbimiz onunla gitmeyi nasib etsin.
Kâfir ve münafıklar ölümleri esnasında bu gerçeği gördükleri zaman, imana sarılacaklar ama artık vakit çok geçtir.
O dehşet verici kıyamet gününde; burada nice fikirler üreterek dehalar (!) sergilemeleri yoktur artık... Yılan zehirinden daha keskin bir şekilde Allah'a, Rasûlüne ve mü'minlere dil uzatmaları bitmiştir artık. Sanki "dağları yaratmışcasına" gurur ve kibirle hüküm vermeleri son bulmuştur gayri.
Ama o gün, dünyada mü'minlere müslüman görünerek kurdukları hile ve tuzaklar o münafıkların başlarına geçivermiştir hemen... Allah'ın dinini kendisi ve yardakçıları adına, istediği şekilde değiştirerek: "Ben Müslümanım, şimdi şuna ve buna gerek yok. Şöyle yapmak lâzımdır" diyerek, masum insanları aldatma hileleri bitmiştir.
Artık gölge çekilmiş, güneşin aslı tezahür etmiştir...
Artık uykulardan uyanılmış, rüyalar bitmiştir...
Şimdi; haklar yerini bulacak, batılca değiştirilen yerler, gerçek noktasına ulaşacak, zulümler bitecektir...
Sonra bütün bunları kâfir ve münafık insan görecek, yalvaracak ama fayda vermeyecektir. Kafalar bomboş olduğu halde, şaşkınlıktan donakalmışlardır... "Keşke... keşke..." deyip duracaklardır:
"O küfredenler (ahirette gerçekle karşılaşınca pişmanlık duyarlar ve); keşke Müslüman olsaydık, derler." (15 Hicr 2)
"-O gün gök, beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.
O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkârcılar için yaman bir gündür. O gün, zalim kimse ellerini ısırıp:
"Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene. Keşke falancayı dost edinmeseydim. Andolsun ki beni, bana gelen Kur'an’dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor," der." (25 Furkan 25-29)
"-Onların misâli, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimsenin misâlidir. O ateş yanıp etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır. (Artık hiçbir şeyi) görmezler." (2 Bakara 17)
SAĞIR, DİLSİZ VE KÖRDÜRLER
"-Onlar sağırlar, dilsizler ve körler gibidirler. Çünkü onlar geri dönmezler." (2 Bakara 18)
Evet, kimileri îman eder görünerek, İslâm'ın bahşettiği hayat nûrundan faydalanmaya çalışırlar. Ama gönülleri nifakla dopdolu olup, îmandan yoksun oldukları ve insanları aldattıkları için Allah hilelerini bozar, nurlarını alır ve münâfıklıklarını ortaya çıkarıverir. Artık bu anda mü'minlere ferâsetle bakış ve düşünüş lâzımdır ki, kâfir olduklarını anlayıversinler. Tıpkı bugün pek çok insanın sergiledikleri haller gibi. Televizyon, dergi ve gazetelerde konuşurken ve yazarken küfürlerini kusuverdikleri gibi...
Bir de onlar kendilerini cezbeden dünyevî zevk ve saltanatlarının hiç kaybolmayacağını zannederek sarhoş oluverirler ama bir anda kayboluveren bu fânî varlığın netîcesinde, ne olduklarını anlayamadan mahv-ü perîşan olurlar.
Evet, onlar "sağırdırlar"!
Bunca kâinatın nihâyetsiz bir şekilde, nâmütenâhî kabiliyetteki eserleriyle gökleri dolduracak şekilde haykırışlarını duyamazlar.
"Dilsizdirler"!
Ruhlarının kendilerine binbir defa feryad ederek; bunca âlemin bir Hâlık'ının olduğunu, O'nun sonsuz güç ve kudrete sahip olarak uyulması gereken hükümler gönderdiğini diliyle ikrâr etmesi gerektiğini, söyleyemezler.
"Kördürler"!
Kendisinde, göklerde ve yerde apaçık görünmekte olan her zerre, zaman ve mekân üstü bir varlığın olduğunu ve kudretini gösterdiği halde, onlar göremezler...
Ve yine onlar "ölüler" dir.
Daha dünyadayken, yaşarken ölmüşlerdir. Evet, yaşayan ölüler onlardır:
"-Ey Muhammed! Allah'a güven, şüphesiz sen apaçık gerçek üzerindesin. Sen ölülere şüphesiz ki işittiremezsin; dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin. Sen, ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin. İşte onlar müslümanlardır." (27 Neml 79-81)
Kendisini yoktan var eden ve binlerce nimetle donatan Rabbini bilmeyen, O'nun gönderdiği Peygamberine uymayan insan, ölü değil de nedir? Kur'an'ın benzetmesi ve tabirleri ne kadar güzel! Zira bütün bunları söyleyen -inkâr etseler de- hem onların, hem de bizim Halik’ımızdır.
İmansızlık bir hastalıktır. Kâfirler ve münâfıklarda bu hastalık, inanmadıkları müddetçe daima vardır. Bu onlarda aynı zamanda, mü'minlere karşı büyük bir kin ve nefret de meydana getirir. Cenab-ı Hakk bu hallerini şöylece açığa kavuşturur:
"-Yoksa kalplerinde hastalık olanlar, Allah'ın, onların kinlerini dışarı vurmayacağını mı sandılar ?" (47 Muhammed 29)
Evet, kâfirle yan yana duran, Müslümanın dostu olur mu?
İşte ayet ve işte yaşananlar! Bugün nasıl da ortaya çıkıverdi bir daha bu gerçek! Rabbimiz şerlerinden muhafaza etsin!