İstanbul; tabii ve jeopolitik yönden dünyanın en güzel şehirlerinden biri hatta birincisidir. Asya’yı Avrupa’ya, Karadeniz’i Ege ve Akdeniz’e bağlayan fevkalade öneme haiz stratejik bir yerdir. Bunun için başta Napolyon olmak üzere birçok lider cihan devleti kurmaya ve başkentini de İstanbul yapmaya heveslenmişlerdir (3).
Şair Nedîm'inde:
Bu şehr-i Stanbul ki bî misli bahadır
Bir sengine yek-pâre Acem mülki fedadır
Diye vasfettiği İstanbul'u şanlı ecdadımız büyük azim ve iradeleri, aynı zamanda teknik üstünlükleri sayesinde 29 Mayıs 1453 yılında fethetmişler ve kahpe Bizans'ın bel kemiğini kırmışlardır. Fakat Haçlı âlemi bunu hiçbir zaman kabullenmemiştir. Ta o günlerde Papa 5. Nicolas bir ayinde İstanbul geri alınıncaya kadar bir haçlı seferi başlatıyorum ve takdis ediyorum demiş ve bu Haçlı Seferi hala devam etmektedir(4). Avrupa da basılan haritalarda hala İstanbul adının değil, Kostantin adının kullanılması, uluslararası toplantılarda aynı ismin telaffuz edilmesi, hala Ayasofya minareleri arasına çan asılmış kartpostalların satılması, Ortodoks Patrikliğinin Genel merkezinin hala İstanbul’da tutulması, yakın tarihte AB toplantılarına katılan ve "AB’ye girmek için Türkiye din değiştirmeyecek. Bunu Batılı bilsin" diyen bir Başbakan yardımcısının sözünden de anlaşılacağı üzere, dini baskıların yapılması, bizi bir türlü AB’ye almamaları, çifte standartların uygulanması... Bu menfur idealin devam ettiğinin, hatta bunun İstanbul ile sınırlı olmayıp bütün Anadolu’da gözlerinin olduğunun en bariz delilleridir.
Aynı gayenin tezahürü olan Haçlı ittifakları ile 600 sene Osmanlı ile uğraşan Batılı, erkekçe ve mertçe değilse de, çevirdikleri Bizans oyunları sayesinde bu aziz milletin içine ektikleri fitne ve fesat tohumları sayesinde emeline ulaşmış ve Osmanlıyı ortadan kaldırmaya muvaffak olmuştur.
Osmanlı 230 yılda vardığı Viyana önlerinden, içine düştüğü tefrika ve zillet sayesinde, sanki kaçarcasına 46 yılda geri çekilmiştir(5). 600 senede toplanan 46 senede heder edilmiş, Balkan Savaşı’nda Sırp ve Bulgar ordusu Balkanlarda bizi yenmiştir. Tarihçiler "Türk tarihinin en acı günleri, Osmanlının Balkanlardan çekilişidir" diye yazarlar. Ama bakın Fransız gazeteci Stephanne Lausanne, Georges Gaulıs ve Balkan savaşlarını takip eden diğer gazetecilerin, askeri gözlemcilerin ortak kanaati: "Balkanlarda Türkleri Yunanlar, Bulgarlar, Sırplar...değil, onları tefrika ve politika yenmiştir", diye yazmışlardır. Balkan Savaşı’nın akabinde çıkan Birinci Dünya Savaşı’nın neticesinde, İstanbul işgal edilmiş, Yunan İzmir’e çıkıp Polatlı önlerine kadar gelmiş, Anadolu’nun birçok yerleri düşman çizmelerinin altında kalmıştır.
Şu Batılının kalleşliğine bakın ki, uğruna savaşa girdiğimiz Almanya'nın İstanbul elçisi Müttefik Donanması Çanakkale Boğazına yaklaşınca, İngiliz elçisine İstanbul'un krokisini verip bizim binalarımızın yerleri işaretli buralara bomba atmayın demiştir (6).
Yine şu dünyaya örnek gösterilen ve medeniliği hiç kimseye vermeyen Avrupalının yaptığına bakın ki, işgal yıllarında rütbesi ne olursa olsun her Osmanlı subayı, yine rütbesi ne olursa olsun Müttefik subaylarına selam verme mecburiyetini koymuşlardır. Yani bir Osmanlı paşası, veya mareşali nerede görürse görsün velev ki bir teğmen bile olsa müttefik subaylarına selam verme zorunda bırakılmıştır. Bu onur kırıcı durum ecdadın çok ağırına gitmiş, hazmedememişler ve Anadolu da ki şanlı hareketin başlama sebeplerinden biri de bu olmuştur (7).
Bu menfur olaylar üzerine Süleyman Nazif "KARA GÜN" başlıklı makalesini yazmış ve tabi ki tevkif edilmiştir. Fikir hürriyeti ve insan hakları hamisi kesilen Avrupalının müttefik ordusu mahkemesi yazarı idama mahkûm etmiş. Ama Türklerle evli ve İstanbul'da yaşayan Fransız, İngiliz ve ecnebi asıllı kadınların protestoları ve hummalı gayretleri sonunda idamdan kurtulmuş ama kendisi gibi yüzlerce aydınla beraber Malta'ya sürülmekten kurtulamamıştır (8).
Ama maalesef yakın tarihimizdeki bu ibretlik olaylardan hiçbir şey kapmamış olmalıyız ki; hâlâ şucu, bucu, falancı, filancı gibi mülahazalarla bir birimizin gırtlağına sarılmakla, Haçlıların ebedi idealleri olan Anadolu’nun bölünüp yutulması, tanassur ettirilmesi hususunda onların en büyük yardımcıları yine bizler olmaktayız. Hz. Musa’nın Kur’an’da geçen şu duası ne kadar ibretli: “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk eder misin? Allahım!” (9).
--------------
Dip Notlar:
1- İslam Ansiklopedisi. MEB yay.c 5?2 s.1142.
2- Von Hammer. Osmanlı Devleti Tarihi. Üçdal Neşriyat.İst.1966.c.1,s.61.
3- Zafer Dergisi 137/39.
4- İmparatorluğa Veda. İlhan Bardakçı, s. 267
5- İlhan Bardakçı a.g.e. s.10
6- Tarih ve Medeniyet Dergisi. 2/11
7- A.Emin Yalman Yakın Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim 1/543-584-657-643
Tarih ve Medeniyet Dergisi. 33/29
8- A. Emin Yalman. a.g.e. 1/584,643,657...
9- A’raf Sûresi 155.