2011 yılında imzalanan Avrupa Konseyi sözleşmesinin 2012 tarihinde mecliste kabul edilmesi, sözleşme maddelerinin ise 2014 yılında Resmi Gazetede yayınlanarak, yürürlüğe girmesi sonrasında tartışmalar bir türlü sona ermedi. Aileyi bitirmek için küresel güçlerin öne sürdüğü ve “Yıkım projesi” olarak nitelendirilen İstanbul Sözleşmesi, 2014 yılından bu yana toplum yapısını tehdit etmesine ve tepkilere rağmen geçerliliğini sürdürüyor. Toplumun önemli bir kısmı, Türkiye'nin bu sözleşmeden vazgeçmesini ısrarla istese de bazı dernekler İstanbul Sözleşmesi'nin olumsuz hiçbir yanının olmadığını savunuyor. Sözleşmenin orijinal metnine göre “Eşcinselliği meşrulaştıran, kadını putlaştıran, binlerce aileyi dağıtan bu sözleşmenin” acilen iptal edilmesi isteniyor.
AİLE DIŞI İLİŞKİLER ÖZENDİRİLİYOR!
Sözleşmenin maddelerine bütünsel olarak bakıldığında söylenildiği gibi kadınları ve farklı kesimleri koruyucu hiçbir maddenin yer almadığını dile getiren Her Yerde Adalet Platformu (HYAP) Genel Başkanı Av. Özkan Öztürk, İstanbul Sözleşmesinin orijinal İngilizce metninin okunması gerektiğine vurgu yaptı. İstanbul Sözleşmesinin aile dışı ilişkileri özendiren bir sözleşme olduğuna değinen Öztürk, “Bu sözleşmenin sponsorlarına bakılınca büyük sermaye grupları görülüyor. Küresel akılcılar tarafından teorisi hazırlanmış bir sözleşme. Üretim şartları içinde kadından maksimum fayda sağlamak tek amaçları. Erkek iş gücünün pahalı olması, kadın iş gücünün ucuz olması bunların iştahını kabartıyor. Sözleşmenin gerçekliği güzel kelimeler ile örtülüyor. Bu sözleşme sadece 44-45 ülkede dayatılıyor. Garip olan ise sözleşme kabul edildiği ülkelerde en basiti Türkiye'de aile politikalarını düzenleyici olumsuz bazı yenilikleri getirdi” şeklinde konuştu.
ERKEKLER KADIN LEHİNE YOK EDİLDİ!
Sözleşme ile kadınlara olağanüstü pozitivist yasal koruma düzenlemeleri getirildiğini ifade eden Öztürk, daha sonra şunları kaydetti: “Erkekler, kadın lehine yok edildi. Bu sözleşme ile toplumsal manada bir cinsiyet eşitliği kurulmadı. İç hukuk normlarımız sözleşmeye göre düzenlenir. Sözleşmeye imza atıldıktan sonra boşanma oranlarında bir artış oldu. Sözleşme sonrasında 6284 sayılı yasa çıktı. Kadın cinayetlerindeki artış da arttı. Bize sunulan yönüne değil, bütüne bakmak lazım.”
KADEMCİLER SÖZLEŞMENİN NE OLDUĞUNU BİLMİYOR!
Av. Özkan Öztürk, KADEM'in gerçekleri bilmediğinin altını çizdi. Öztürk, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Eğer KADEM'ciler, sözleşmenin üst aklının nerede olduklarını bilmiş olsalardı ve hedeflenenin ne olduğunu bilselerdi bu sözleşmeyi bu şekliyle savunmazlardı. KADEM'in anlattığına bakıldığında sanki her şey güllük gülistanlık. Oysa gerçek bu değil. Büyük sermaye grupları, bu sözleşme ile ailesiz bir toplum inşa etmek istiyor. Çünkü aile, sermaye önündeki en büyük engeldir onlara göre. Bugün yapay rahim, süt bankaları ve taşıyıcı annelik kavramları yaygınlaşıyorsa ne amaçlanmak isteniyor. İşte ailesiz bir toplum isteniyor. 'Çocuk sahibi olmak istiyorsanız anne olmanıza gerek yok' deniliyor. Yazık.”
YA HAİNLİKTİR YA DA CAHİLLİK!
Sözleşmenin orijinal metninde toplumun farklı cinsiyet tercihleri olan kişilere yönelik yasal ve anayasal bir koruma altına alınması gerektiğinin aktarıldığını kaydeden Öztürk, “İnancımız gereği bunun mümkünatı yok. Bu sözleşmeye imza atıldıktan sonra farklı cinsiyet eğilimi olanların İstanbul'da seslerinin daha fazla çıktığını ve yürüyüşler yaptığını görüyoruz. Uyanmak gerekir. Başımıza ne geldiyse ailenin yok edilmesinden geldi. Bunlara göz yummak strateji yoksunluğu ve öngörüsüzlüktür. Her kim bu sözleşme ile alakalı bizlere olumlu bir şey söylemeye kalkıyorsa iki ihtimal düşünmeli. Bu sözleşmeyi övenler ya haindir ya da cahildir” dedi.
EMRE ÖZGÜL