Corona salgın bir hastalık, dünyayı kasıp kavuruyor. Binlerce insan öldü ve ölmeye devam etmektedir. Küresel ekonomi çökmek üzere, iktisadi hayat felç olma durumuna ramak kaldı; yarın nasıl olacağı belli değil. Her devlet kendi imkânı dâhilinde önlem almaya çalışmaktadır.
İstanbul Sözleşmesi ise coronadan daha tehlikeli. Çünkü kadını koruma maskesi adı altında HIV virüsüne sebep olan homoseksüel gibi fıtrata aykırı ilişkileri bu yıkıcı sözleşme ile meşrulaştırmış oluyorsunuz.
6284 sayılı kanunun gündeme gelince birçok ülke kabul etmemiştir. Mesela Rusya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya ve Slovak Cumhuriyeti.
Rusya “partnerler arası şiddet” ifadesinde partnerler aynı cinsten olabilir diyerek sözleşmeye karşı çıkmıştır. Vatikan “toplumsal cinsiyetin” uluslararası hukukta karşılığı olmayan bir tanım olduğu gerekçesi ile itiraz etmiştir.
Hırvatistan, sözleşmenin eşcinsel evliliklerini teşvik ettiği ve meşru kıldığı ve cinsiyet ideolojisi üretmek istediği için Hıristiyan değerlerine aykırı bulmuştur.
Türkiye ise 31 Temmuz 1959’dan beri kapısında beklediği AB girmek için önüne ne gelirse ilerisini düşünmeden gözü kapalı imzalamaktadır. Çünkü resmi ideolojinin gayesi tam bir Avrupalı olmak ve Avrupa’nın değerlerini kayıtsız şartsız kabul edip özümsemektir. Yazık!
Toplumu ifsad eden bu sözleşmenin feshedilmesini Memur-Sen Başkanı Sayın Ali Yalçın da son derece yıkıcı bulmuştur. Bu bir güzel gelişmedir. Şimdiye kadar Memur-Sen’den böyle bir açıklama duymadık. Bir açıklama yapılmış ise bizim haberimiz yoktur.
Memur- Sen’in ayağının yere basmasının sebebi, bu sene mübarek ve rahmet ayı Ramazan’ın başında Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş’ın okuduğu Cuma hutbesinde zinanın, homoseksüelliğin VIB virüsüne sebep olduğunu ifade etmesi ardından Ankara Barosu’nun yaptığı açıklamadır.
Sayın Ali Erbaş özet olarak şöyle dedi: “Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”
Buna mukabil Ankara Barosu da şöyle bir açıklama yaptı: “Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın insanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef gösterdiği konuşmayı şaşkınlıkla ve ibretle izledik. Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir.”
Bakın, sesi çağlar öncesinden gelen bir şahsın diyerek direk İslam dinine kinini kusmaktadır. Şimdi buna fırsat veren nedir? İstanbul sözleşmesi değil mi?
İstanbul sözleşmesi, lutiliği, eşcinselliği ve diğer fıtrata aykırı ilişkileri legalize etme imkânı vermektedir.
Bu bağlamda Memur- Sen’e birkaç sorum var:
Birincisi, bundan önce bu sözleşmenin aleyhinde bir açıklama yaptınız mı?
İkincisi, bu antlaşma metnini meclisten geçmeden önce sizin görüşünüz alındı mı?
Üçüncüsü, alındıysa görüşünüz ne oldu?
Dördüncüsü, bu metni FETÖ ve feminist derneklerin üzerine atıp ak sütten çıkmış kaşık gibi şimdi bir açıklama yapmanız doğru mu?
Beşincisi, Mecliste oylamada hangi milletvekili kabul oy verdi, hangileri reddetti? Kamuoyu bir açıklama yapmanı istemektedir
Sayın Memur – Sen 28 Şubat postmodern darbesi ile bu millet çok çekti. Katsayı zulmü başladı. Başını örten ve namaz kılan öğrenciler amansız bir takibe uğrayarak yurtlarından ve okullarından oldu. Birçok kız öğrencinin gözyaşları sel oldu, halen Tuna gibi akmakta ve şarkı söylemektedir. Ekonomi de darboğaza girdi.
Bu aziz millet bu durum karşısında AK Parti’yi 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan milletvekili seçiminde iktidara getirdi.
AK Parti bir dava partisidir. Sayın Cumhurbaşkanı bunu zaman zaman dile getirmektedir. Bu durumda bu dava ile bağdaşmayan bu insanlık dışı sözleşmeyi destekleyen STK’ları ve milletvekillerini tanımak istiyoruz. Çünkü bunlar, taa 1950’den beri tırnaklarımızla elde ettiğimiz değerlerimizi bu sözleşme ile dünya menfaati için, makam ve mevki için satmıştır. Bu STK’ların ve milletvekillerin dava adamı olarak aramızda dolaşmasını istemiyoruz. Bunların foyasını ortaya çıkarmak Memur- Sen’in görevidir, diye düşünüyoruz.
Sonuç olarak diyoruz ki, Memur- Sen’in elhamdülillah ayağı yere basmıştır. Coronadan daha tehlikeli olan İstanbul Sözleşmesi’ne destek veren STK’ın ve milletvekillerin foyasını ve ikiyüzlülüğünü yakında ortaya çıkaracağına inancımızı halen koruyoruz.
Hayırlı bayramlar. Hoşça kalın.