23 Haziran’da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini CHP ve Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu kazandı. Kesin olmayan sonuçlara göre İmamoğlu oyların %’de 53.3; AK Parti ve Cumhur İttifakı adayı oyların %’de 45.1 aldı. Binali Yıldırım, Ekrem İmamoğlu’nu tebrik etti. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da İmamoğlu’nu tebrik etti. Biz de ediyoruz. Hayırlı ve uğurlu olsun. Biz de İstanbul yararına yapılacak her türlü icraatı destekleyeceğiz ve İmamoğlu’nun yanında yer alacağız.
Biz Hak’tan yanayız ülkenin yararına kim icraat yaparsa onu destekleriz, kim yanlış yaparsa onun karşısındayız; bu böyle biline. Çünkü biz ikbal peşinde değiliz. “Bizim adamımız yanlış yaparsa doğru, bizim partimizden olmayan doğru yapsa bile yanlış” deme mantığı bazı ikbal peşinde koşanların işidir.
Bu seçim sonucunda alınacak büyük dersler vardır. 31 Mart mahalli seçimlerden sonra AK Parti’nin Ankara dâhil birçok Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’nı kaybedince birçok yazar gibi oturduk, biz de görüşlerimizi yazdık; dikkate alınsaydı belki İstanbul seçim sonuçları böyle tecelli etmeye bilirdi. Dikkate alınmayı bırakalım, haksız olarak eleştirildik. Bunun sebebi, dava ve “Halka hizmet, Hakka hizmet” maskesi altında rant ve çıkar sağlayan çevrelerle ve ihalelerde yolsuzluk yaptıkları tescillendiği halde üst makamlarda halen oturan bürokratların doyumsuzluğudur.
Ne ise gelelim sadede;
1. AK Parti’de siyasi kırılma yaşanmaması için AK Parti’nin milletimizin tümünü kucaklaması gerekir. Yani herkesin hak ve hukukunu koruması gerekir. Bu bağlamda herkesin akıl ve bilgi, beceri doğrultusunda yükselme imkânı ortamı hazırlanmalı. Yani aklın para ettiği ve akla kıymet verilen bir ortam hazırlanmalı. Böylece “beyin göçü” önlenmiş olur.
AK Parti’nin, halkın % 52’sini dahi son yıllarda kucaklamadığı görülmüştür. Hâlbuki Sayın Recep Tayyip Erdoğan halkın % 52’sinin oyunu alarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bunun sebebi, son yıllarda AK Parti’nin içerisinde sadece kendilerini AK Partili kabul eden AK Parti’ye oy vermiş diğer çevreleri dahi dışlayan rant ve çıkar peşinde koşan bir grup türedi. Bazı STK’lar, bazı vakıflar, bazı dernekler bazı il yönetimleri bazı milletvekilleri böyle değil mi? Ekabirleştiler, dışlayıcı bir tavır içindedirler.
Atama yetkisine sahip olan Belediye Başkanlarına ve diğer kurumlarda atama yetkisi olan yetkililere bir bakın, ağırlıklı olarak mensup oldukları bir vakfın elemanlarını atamaktadırlar. Çarşıda pazarda herkes bunu konuşuyor. Mensup oldukları vakfın elemanı olup yüksek lisansını yapmış veya doktora yapmış, sahasında kendini yetiştirmiş kimselerin atanmasına kimse bir şey demiyor.
Diğer vakıflara, derneklere, ilim yayma cemiyetine veya ehil olduğu halde Saadet Partisi’ne ve diğer partilere mensup insanları görevden alıp ehliyetsiz ve liyakatsiz vakfınıza (derneğinize) mensup insanları atarsanız, bu despot idarecilerden halk rahatsız olur. Halk öteden beri bu yüzden rahatsızdır ve bu durum sandığa yansır. Yansıdı da.
Sayın Hayrettin Karaman atama yetkisi olan da ve atanan kimse de ehliyet ve liyakat sahibi olması gerekir. Sayın Abdurrahman Dilipak ehliyet ve liyakat imandan önce gelir, diyor. Biz de emanetleri ehline verin (Nisa,58) ayetine dayanarak işi ehline vermemek, emaneti zayi etmek, zulüm ve hainliktir, dedik, diyoruz. Dinleyen kim?
Sayın Cumhurbaşkanı 31 Mart seçimlerinde ahbap çavuş ilişkisi değil, ehil kişileri bize takdim edin diyor. Dinleyen kim? Konya’da 31Mart seçimlerinde Belediye başkan adayları adaylar arasından seçilmedi, önceden belirlenmiş adaylar Ankara’ya sunuldu. Karaman Büyükşehir Belediye başkan adayı ve Konya- Ereğli belediye başkan adayı da böyle oldu. Karaman halkı ve Konya- Ereğli halkı direnmesine rağmen bu böyle oldu. Sonuç ne oldu? Bunun hesabı sorulmayacak mı?
Dost acı söyler. Ne zamana kadar sineye çekeceğiz? Yoksa sizlerin yanlışını alkışlayarak pastadan biraz da biz kaparız mantığıyla mı hareket etmemizi bekliyorsunuz? Böyle davrananları siz dost sanıyorsunuz öyle değil mi? Biz bir davanın erleriyiz. Rant ve çıkar peşinde koşanların hep karşısına dikildik, şimdiden sonra da dikileceğiz; hayatımız pahasına da olsa.
2. 15, 16, 17 yaşlarında evlenip çoluk- çocuğa karışan sonradan ihbar edilip reşid çağına girmediği için zina ile suçlanan 7-8 bin ailenin mahkûm edilmesi vicdanları kanatmaktadır. Sayın Adalet Bakanına bir daha soruyorum: Siz hangi hukuka göre bu insanları hapsedip tecavüzcülerin içerisinde tutuyorsunuz?
3. 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi, bu sözleşmeyi bazı ülkeler reddettiği halde AB’ye gireceğiz diye Türkiye kabul etti. Bu sözleşme ile nikâh dışı birleşme ve eşcinsellik de meşru sayılmaktadır. Bu İstanbul sözleşmesinden imzanızı çekiniz.
4. Kadının ömür boyu nafaka alması hem boşanmayı ve hem de eşler arasında şiddeti hızlandırmıştır. Hangi hukuka göre ömür boyu nafaka? İslam hukukuna göre üç aydır. Hâkimin takdirine göre bu süre birkaç ay daha uzatılabilir. Medeni kanunda ise 300 gündür. Hoşça kalın.