Nereye gidiyoruz yazı serisi
Bir iş yapılmadan önce o işin planı ve programı hazırlanır, sonra alt yapısı kurulur ve daha sonra o işin yapıldığı dosta düşmana duyurulur. Plan, yapılacak bütün işlerin alt alta sıralanması, program ise her bir iş için başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesidir. Elinizde ki kadroya, bu kadronun kabiliyetlerine göre bazen tek iş programlarken bazen de birkaç işi birden aynı zaman dilimine programlayabilirsiniz. Neticede bu iş şu tarihte tamamlanacak dersiniz. Bu program içine elde olmayan mucbir sebepler olarak da bir (+ -) zaman dilimi koyarsınız.
Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v) bir Hadis-i Şeriflerinde; “Kostantiniyye (İstanbul), bir gün mutlaka feth edilecektir. Onu feth eden kumandan ne güzel kumandandır. Onu feth eden asker ne güzel askerdir” buyurarak İstanbul’un fethinin müjdesini vermiştir.
Fetih, açmak demektir. O yeri (şehri veye memleketi), zulümden adalete, cehaletten ilme, sömürüden adil düzene ve türlü ahlaksızlıklardan ahlaklı bir yapıya geçilmesidir. Kısaca o yerin batıldan hak’ka geçmesini sağlamaktır. Fetih’te insan hak ve hürriyetlerine (can, ırz, mal, akıl ve nesil) azami dikkat edilir. Ceddimiz Osmanlı’nın, küçücük bir Söğüt devletinden koskoca bir Cihan İmparatorluğuna geçmesinin sebebi de budur. Bütün feth edilen ülkelerdeki insanlar, müslümanlara önce kalblerinin kapısını açmış, sonra da şehirlerinin kapılarını… İstanbul’un Rumları; “Biz kardinal şapkası görmektense Müslüman sarığı görmeye razıyız” demiştir.
BATILILARIN İŞGALLERİ
Aynı hareketin tersine işgal denmektedir. Batılıların veya diğer adıyla batılların, yüzyıllardır yaptıkları budur ve günümüzde de aynı vahşet devam etmektedir. İşgal edilen yerlerde ne can hürriyeti vardır ne ırz… Mallar talan edilmekte, insanlar öldürülmekte veya sürgün olmaya zorlanmaktadır. Nesil ve akıl emniyetinin esamesi bile okunmamaktadır. Filistin, Türkistan, Keşmir, Bosna, Afganistan, Libya, Irak ve Suriye de yaşananlar, işte bu vahşeti zamanımızda bir kere daha gözler öününe sermektedir.
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından feth edilen İstanbul’da fethin sembolü olarak sadece Ayasofya Kilisesi camiye çevrilmiş, onun dışında orada yaşayan Rumların bütün hakları garanti altına alınmıştı. Bu olay 2008 yılına kadar kesintisiz 555 sene devam etti.
AKP Hükümeti, 27 Şubat 2008 tarihinde Vakıflar kanununda yaptığı bir değişiklikle, Azınlık Vakıflarına büyük imkânlar verdi. Fener Rum Patrikhanesinin, “Ortodoks Fener Rum Devleti” kurmasının önünü açtı. Ayrıca, Ruhban okulunu da bir altın tepside onlara sundu.
Fetihten zamanımıza ve Lozan Antlaşması’nda da varılan anlaşmaya göre İstanbul/Haliç’de ki Fener Rum Patrikhanesi, İstanbul’da mukim (oturan) Rumların dini ihtiyaçlarını karşılamak üzere yerinde kalacaktı. Patriğin resmi muhatabı Fatih kaymakamıydı. Patrikhane, binalarının tamir ve bakımını yaptırmak için yetkili mercilerden izin alacaktı. Patrikanenin bir gayr-i menkul alması ve bunu kendi adına tescil ettirmesine izin verilmiyordu.
Çünkü Patrikhanenin, geçmişte İstanbul’da bir çok kanlı olaylara karıştığı tespit edilmiş, hatta suçlu bulunan bir Patrik, (Mora isyanının planlayıcısı olan, devrin Rum Patriği Gregorous’un Rus Çarı Alexandr’a gönderdiği ihanet mektubu ele geçirilmişti) Patrikhane önünde asılarak idam edilmişti. O gün bu gün Patriğin asıldığı yerin yanında ki kapı “kin kapısı” adıyla kapalı tutuluyordu. Bir rivayete göre bu kapının açılabilmesi için “bu kapı önünde bir Türk büyüğünün asılması…” gerekiyordu.
ORTODOKS EKÜMENİKLİĞİ
Hıristiyanlık, günümüzde 3 ayrı mezheple tarif edilmektedir. Bunlar Müslümanlıkta olduğu gibi inançta aynı, uygulamalarda farklı mezhepler değil, inançta da ayrı mezheplerdir. Bunlar; İtalya/Roma’da devletlerini kurmuş bulunan Katolikler, İstanbul’un fethiyle ortadan kalkan ve 555 senedir kullanılmayan İstanbul Patrikliği ve Rusya Patrikliği olarak iki başı Ortodoks Ekümenikliği ve daha çok ABD’de görülen “faizin de serbest bırakıldığı” Protestanlık… Bir de yine ABD’de görülen ve İsrail taraftarlığını ilan eden, Evangelizm mezhebi…
Bu yazımızın kapsamına giren ve bizi ilgilendiren bütün dünya Ortodokslarını bir araya getireceği İstanbul Fener Rum Ekümenikliğidir.
Rus Ortodoks Patriği ile İstanbul Rum Ortodoks Patriği her ikisi de ekümeniklik iddisında bulunuyorlardı. Ta ki 2000’li yıllarda, (geçenlerde ölen) Mustafa Koç’un Fener Rum Patriğini kendi özel yatına bindirerek, onunla Karadeniz’e açılıp Karadenizde ki Rus limanlarını ziyaret edene kadar….
Muhtemelen liman şehirlerinin birinde, İstanbul Fner Rum Patriği Bartelemus ile Rus Ostodoks Patriğini buluşturan Mustafa Koç, onların ekümenlik noktasında tek ekümenliği kabul etmelerini bunu da eski Bizans’ın hortlatılması manasına gelecek olan İstanbul Fener Patrikanesi olmasına karar vermesini sağlamıştır.
Yani Fatih’in şehri İstanbul’da, bütün bir ülke “Fatih’in Vakfı Ayasofya Camisi’nin ibadete açılması” beklerken, aynı şehirde bütün Ortodoksların birliğini sağlayacak bir “Ortodoks Fener Rum Devleti” artık kurulabilecektir.