Yalnız üzülmeye sebep olabilecek önemli bir husus vardır ki o da ‘işsizlik’tir. Bu husus gerçekten aileler için üzüntü kaynağı ve ciddi bir sıkıntıdır. Ancak o da insanın hayat imtihanının bir parçasıdır. Fakat bu hal hep devam edecek bir durum değildir, geçicidir. Eğer erkek evinin rızkını helâlinden alın teriyle temin etmek için elinden gelen çaba ve gayreti sarf ederse Allah Teâlâ ona bu imkânı inşaallah bir gün bahşeder. Ama az ama çok rızık ihsan eder orası bilinmez. Tabi iş arama durumlarında hem kişi hem ailesi derin imtihanlar yaşarlar. Kişiler, eşleri ve çocuklarıyla bir bütün olarak bu üzüntüyü atlatmalı işsiz eş asla yalnız bırakılmamalıdır. Geçim sıkıntısı ve işsizlik konusunda kendilerini yalnız hisseden ve desteksiz kalan eşler (daha çok beyler) psikolojik sıkıntılara girmekte ve neticesinde hiç de arzu edilmeyen hâdiseler vukû bulmaktadır.
İşsizlik imtihânıyla karşı karşıya kalan eşler tahammülle, sabırla, duâyla birbirlerine güç vermelidir. Hanımlar bu zamanlarda el becerileriyle ya da varsa başka maddi getiriler ile aile bütçesine katkı sağlayabilirler. Aile içi sıkıntılar hep birlikte yaşanır ve el ele verilerek atlatılır. Evin geçim sorumluluğu üzerinde olan erkeğin işsizliğinde hanımlar ellerinden gelen katkıyı kendi çaplarında sağlamalıdır. Tabi bu iş, başa kakmadan, eşlerin şahsiyetine zarar vermeden yapılmalı. ‘Yuvayı dişi kuş yapar’ derler hanımlar zor zamanlarda her vakitte bu kâideden faydalanmaları ailenin menfaatinedir. Nihâyetinde geçici bir müşkül durumdan sabırla, azimle, şükürle, duâyla kurtulabilirler. Eşlerin birbirlerine destek olmalarıyla aşılamayacak engel yoktur. Bu durumu kendilerine üzüntü yapıp hergün hergün ağlayanlar, sızlananlar, üzülenler ancak kendilerine sıkıntı yaparlar. İşsizlik, maddiyatsızlık, geçim sıkıntısı bunlar ciddi problemlerdir ama hepsi geçici problemlerdir. Bunlar bir ömür devam etmez. Îmân ve inançla Allâh’ın izniyle en zor problemlerin üstesinde gelinir.
Fakat zayıf îmâna sâhip olan insanlar ağlayıp, dövünerek, etraflarına yanıp yakılarak kendilerini boşa yıpratırlar sonra da sağlıklarında bozuklukları ortaya çıkar sonuçta soluğu doktor kapılarında alırlar. Halbuki bir aile içerisinde her türlü durum olabilir ayrıca aile sırrı sayılabilecek böylesi durumları sağa sola şikâyet etmek birçok aile ferdini bilhassa da eşleri rahatsız eder. Bunun yerine biraz sabrederek, tahammül gösterip çeşitli fedâkarlıklar yaparak, duâlar edip kendinden daha kötü durumda olanların hâlini düşünerek rahatlayabilirler. Hem sonra bâzen kahır gibi görünen o haller belki ilerde kendileri için ilâhi bir ikram olabilecekken böylesi lütuf tecellilerini kaybetmek kişiler için kar değildir.
Kişi her ne konumda olursa olsun hâline şükretmelidir. Bilmeli ki kendine göre müşkül olan o durumu Mevlâ Teâlâ vermiştir. Her şey tüm hazinelerin sâhibi olan Cenâb-ı Hakk’ın izni dâiresinde cereyan etmektedir. Herkes ilâhi kader programı çerçevesinde kendisine düşen rızka râzı olup hâline sonsuz hamd etmelidir. Dünya belirli bir ahenk ve nizam içinde akıp gitmektedir. Eğer bu akış, herkesin azgın, sapkın ve dur durak bilmeyen isteklerine göre teşkil edilseydi yeryüzünde karmaşadan başka bir şey olmazdı.
‘Sırlar, hikmetler ve kudret akışlarıyla donanan bu kâinatta rızkın taksimi, en saltanatlı kudret nişânelerinden biridir. Havada uçan, karada yürüyen ve denizde yüzen bütün mahlûkâta, her an birbirinden farklı sofralar hazırlanmaktadır. Birinin gıdâlandığıyla ekseriya diğeri gıdâlanıp hayâtiyetini devam ettiremez. Yâni havadaki, karadaki ve sudaki canlıların gıdâları, kendi bulundukları mekanların yapısına göre ayrıdır ve kâinatta tezâhür eden sayısızca mahlûkât kadar rızıkların ayrı ayrı ve farklı taksim edilmesi, akıl sâhipleri için ne büyük bir ibret, hikmet, kudret ve saltanat tezâhürüdür.
Bunun içindir ki hayâtımızın sürur ve huzûru, mevcud taksîmin hakkımızda hayır olduğu inancını yaşamamızdadır. Kahır gibi görünen çok hâdiseler vardır ki, neticesi lütuftur. Arkası cennet olan fakirlik gibi! Lütuf gibi görülen bâzı durumlar vardır ki, neticesi acı bir hüsrandır. İnfak edilmeyip sadece nefsâniyete sarf olan servetler gibi. Âyeti kerîmede buyurulur: "…Kim Allah’tan (gereği gibi) korkar (takva sâhibi olur) ise, (Allah) onun için bir çıkış yeri (kurtuluş çâresi) yaratır ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.” (1)
Bütün bu hakîkatler ışığında rızık bakımından kulların son derece Hakk'a mütevekkil ve teslîmiyetli olması, iki cihan seâdetine vesîledir. Zîrâ rızıkların Hakk tarafından takdir edildiği ve beşeriyyet yaratılmadan önce yaratıldığı gereğine binâen insanlar, Allâh'a teslîmiyyet hayâtı yaşamalıdırlar ki, takdir olunmuş rızkın zevkine ve kadere îmânın tadına erişmiş olsunlar.’ (2)
İmânın zevkine erişmiş bir hayat yaşamamız dileğiyle efendim…
----------------
1) Talak, 2-3
2) O.N. Topbaş, Muhabbetteki Sır, İst, 2001, s.231-232