Cenabı Allah’ın(cc) Hz. Âdem(as) ile başlayıp Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) ile sona erdirdiği peygamberlik müessesesinin her bir halkası inananlar için dünya ve ahiret saadeti, inkâr edenler için ise dünya ve ahiret hüsranı olması yanında, aynı zamanda Peygamberlerin(as) davetine muhatap olan insanlar için birer imtihan vesilesidir.
İnanlar imtihanı kazanarak cennet mutluluğunun elde ederken, inkâr edenler ise cehennem azabını elde ederler.
Elbette olay bu kadarla kalmıyor.
Bir de Cenabı Allah’ın(cc) peygamberlerine(as) verdiği olağanüstü hal olarak kabul edilen mucizeler var.
Kendilerine gönderilen Peygamberlere(as) inanmayanların elbette Peygamberler(as) eliyle ortaya konan mucizelere inanması beklenemezdi.
Ancak Peygamberlere(as) inanmayanlar verilen mucizelere de inanmazken, inananlardan bazıları ya mucizelerin varlığını kabul etmemekte ya da akıllarınca tevil etme yoluna gitmektedirler.
Hz. Muhammed(sav) e verilen ve maalesef bir kısım Müslümanların da kâfir ve müşrikler gibi inanmadığı veya farklı sebeplerle farklı argümanlarla yok kabul ettiği farklı mucizelerin en başta gelenlerinden birisi hiç şüphesiz ki İsra ve Miraç hadisesidir.
Bu açıdan bakıldığında İsra ve Miraç sadece bir gece yürüyüşü ve göğe yükselmek değildir.
Veya Müşriklerin Kudüs, Mescidi Aksa hakkındaki soruları ve Mekke’ye gelmek üzere yolda bulunan kervanın nerede olduğu değildir.
Ya da Mescidi Haram’ın Mekke’de olduğunu kabul ederken Mescidi Aksa’nın çevresi mukaddes kılınan Kudüs’te olup olmadığı tartışmaları değildir.
Çünkü Cenabı Allah(cc) tarafından Peygamberlerine(as) verilen mucizeler hem o peygamber(as) hem de ümmetleri için adeta dünyada iken ulaşmaları istenen birer hedeftir.
Peygamberlerine(as) sadakatle inanan geçmiş ümmetlerin kendilerine gösterilen hedeflerin bir kısmına ulaştıkları Hz. Muhammed(sav) e inanan ve Sahih Sünnetine sadakatle ittiba eden bu ümmette geçmişte gösterilen hedeflerin pek çoğuna ulaşmış bulunmaktadır.
Bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) e verilen İsra ve Miraç mucizesindeki hedeflerin belki de en önemlisi Kudüs’ün fethi olmuştur.
Bunun yanında İsra ve Miracın olağanüstülüğü ”Senet ül Hazen” günlerinde Hz. Peygamberimize(sav) bir teselli, Bir iltifat olduğu kadar, Ümmeti için ise hicret ve namazdır.
Yoksa İsra ve Miraç olayının nerede ve ne zaman nasıl meydana geldiği ile asırlar boyu süren bir tartışma haline dönüştürülmesi değil.
Yazılı kültür yerine sözlü kültürün hâkim olduğu Arabistan yarımadasında çok verdikleri birkaç olay haricinde tarih ve yıl diye bir zaman ölçüsü kavramının olmadığı bir dönemde kesin olarak Miraç’ın hicretten yaklaşık 1,5 yıl kadar önce Mekke'de meydana geldiği günün yer, zaman ve tarih olarak yüzde yüz kesin olarak ispat edilmiş olsa bile, ortaya çıkan sonucun Müslümanların inancını, kâfir, müşrik ve münafıkların ise şirk ve isyanlarını artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Hz. Peygamberimizin(sav) Miraç ve İsra olayı konusundaki Sahih Hadislerine inanmayan sözde Müslümanların üzerinde ihtilaf ettikleri diğer bir hususta gece yürüyüşü ile İsra hadisesinin sadece ruhen mi yoksa ruh ve ceset beraberliği ile mi vuku bulduğudur.
Müslümanların çoğunluğunun inancı Sahih Hadisler doğrultusunda Miraç ve İsra hadisesinin hem ruh hem de beden birlikte meydana gelmiş olduğu ve Mescidi Aksa’nın Mekke çevresindeki en uzak mescit olmayıp Kudüs’teki mescit olduğudur.
Sahih Hadisler dikkate alınmadığında yani Miraç’ın hem ruhen ve hem de bedenen birlikte olmadığı anlayışı kabul edildiğinde bunun sonucu sadece İsra ve Miraç hadisesinin reddi ile kalmaz ve Hz. Peygamberimizin(sav) sözlerine inanmamak nedeniyle bizatihi Nübüvvetine ve Risâletine inanmamaya kadar gidebilir.
Çünkü Peygamberlik döneminden önce bile Mekke toplumunda doğruluk ve dürüstlüğü nedeniyle “Muhammed ül Emin” olan Hz. Muhammed(sav)in sözlerindeki doğruluk ve dürüstlüğün de kabul edilmemesi anlamına gelir.
Hz. Peygamberimizin(sav) İsra ve Miraç mucizelerini ret etmek adına Kuranı Kerim ayetleri ile Sahih Hadisleri bırakıp tahrif edilmiş Tevrat ve İncil den Allah’ın(cc) ayetlerini bulma(!) telaşına düşen çağdaş müsteşrik Müslümanlar(!) ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, Müslümanların gönlünde en az Mescidi Haram ve Mescidi Nebi kadar sevgi ve özlemi olan Mescidi Aksa sevgisini ortadan kaldıramayacaklardır.
Hz. Peygamberimizin(sav) İsra ve Miraç mucizesinin Ümmeti için Mescidi Aksanın fethi için yeniden hedef olması düşüncesiyle İsra ve Miraç olayını kabul etmeyenlere rağmen merhum Süleyman Çelebinin Müslümanlar arasında Mevlid olarak bilinen “Vesilet ün Necat” ındaki muhteşem bir ifade ile bitirelim.
"Ümmetin olduğumuz devlet yeter,
Hizmetin kıldığımız izzet yeter."