Yolculuk önce seni sözsüz bırakır, sonra iyi bir hikaye anlatıcısına dönüştürür.” (ibn-i Batuda)
Sessiz kalmış asılı bekleyen kelimelerim var içimde, cümlelerimde henüz yerini almamış kelimelerim.
Bir de içimde dolaşan bir heyecan vardı ki kalp atışlarının ritmini hızlandırarak anlamsız büyüyordu.
Oysa ne ilk uçuşumdu bu, ne de ilk seyahatim...
İspanya yolculuğumun ilk varış yeri olan Valencia için tüm işlemler yapılmış, sadece paylaşmak kalmıştı.
Uçağın hareketiyle birlikte, o küçücük penceremden gözlediklerim hiç küçümsenmeyecek şekilde ruhumu özgürleştiren bir görüntüydü. Bulut öbeklerinin ayağımın altında hallaç pamuğu gibi dağınıklığı ve bulutların arasından sızan denizin maviliklerinin beyaz köpüklü dalgaları da heyecanımı doruğa çıkarıyordu.
Küçücük pencereden izlediğim manzaralar manzaralar kelimelerin suskunluğunu bozmuş, içimdeki coşkuyu açığa vurmuştu.
İlk inişimiz Valencia idi. Çok tanıdık bir kelime olan Valencia adını çok tanıdık bir meyveden,
bahçelerimizde yetişen portakallardan aldığını da söylemeliydim. Valencia’dan Alicante şehrine geçerken yollar boyunca sıra sıra uzanan bağları, portakal bahçeleri ve tek katlı bahçeli evleri gözümden kaçmıyordu. Alicante; Limanı, sahili, balık lokantaları, eğlence merkezleri ve bununla beraber karşıdan mavi denizin tacı gibi görünen Santa Barbara kalesi şehre en önemli mührünü koymuştu.
Alicante ve Barcelona şehirlerini tanımaya çalışırken, ünlü mimar Antoni Gaudi’den söz etmemek olmaz. Gaudi’nin Barcelona şehrinin dokusunu, doğadan etkileyerek tasarlamış olduğunu öğrendikten sonra gördüklerimi, alışkın olamayan bakışlarla sadece fotoğraflara değil, zihnime de kayıt etmeye çalışıyorum.
Guadi’nin, yapımına 1883 yılında dahil olduğu Kutsal Aile simgesiyle inşaatı hala devam eden devasa bazilikayı, her bir tarafı heykeltıraşlık sanatıyla işlenen bu harikulade eserden dakikalarca gözlerimizi ayırmadık.
Denizi, limanı ve bana yabancı olmayan Akdeniz bitki örtüleriyle kuşanmış Barcelona sokaklarında hiç yabancılık hissetmeden ve umursamadan dolaşıyorum. Fotoğraf karelerine sonra bakabileceğim anılar biriktiriyorum.
Kalabalık caddelerde, renk cümbüşüyle dalgalanırken, kaybolduğum kalabalıklarda herkes birbirine saygısında kusur etmiyordu.
Balkonlar bakıyorum Antalya balkonlarına benzer dolu çiçek saksılarını görüyorum, uzanan
sarmaşıkların da hoş geldin selamlarını hissediyorum. Sokaklardaki insanlar gibi çiçekler de adeta yüzümüze gülümsüyor.
Limana yaklaşan gemilerden inen insanlar caddenin renkli kalabalığına karışmak için ilerlerken, limana doğru ilerleyen insanlar mavi denize açılmak için yerlerini alıyorlar.
Bir Akdenizli olarak, hiçbir gezimde ve başka bir Akdeniz ülkesinde kendimi bu kadar uyumlu, ona ait hissetmedim. Ve bu gezide yüzümdeki tebessüm de içimdeki memnuniyet de hiç eksik olmadı…